SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA MÜ’MİNUN SURESİ 57. VE 61. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
57- Onlar ki, Rabb’lerinin korkusu ile titriyorlar.
58- Ve onlar ki, Rabb’lerinin ayetlerine inanıyorlar.
59- Ve onlar ki, Rabb’lerine ortak koşmuyorlar.
60- Ve onlar ki, Rabb’lerine dönecekler diye kalpleri ürpererek verdikleri şeyi verirler.
61- İşte onlar iyiliklerde yarışanlar ve bu yarışı önde bitirenlerdir.
Burada imanın kalp üzerindeki etkisi kendini gösterir. Bu etki, duyarlılık, incelik, çekingenlik, eksiksize ulaşma isteği, görev ve sorumlulukları yerine getirme ve sonuçları hesaplama şeklinde belirir.
İşte bu mü’minler ürpererek, sakınarak, Rabb’lerinden korkarlar. Hem onlar Rabb’lerinin gönderdiği ayetlere inanıyorlar, O’na ortak koşmuyorlar. Ayrıca onlar görev ve sorumluluklarını da yerine getiriyorlar. Güçleri yettiği, ellerinden geldiği oranda Rabb’lerine itaat ediyorlar. Bütün bunlara rağmen onlar “Ve onlar ki, Rabb’lerine dönecekler diye kalpleri ürpererek verdikleri şeyi verirler.” Bütün güçlerini harcamış olmalarına rağmen Allah’ın verdiği nimetler karşısında bunun yetersiz olduğunu az bir şey olduğunu bilirler.
Hz. Aişe’nin -Allah ondan razı olsun- şöyle dediği rivayet edilir. “Ya Resulullah “Rabb’lerine dönecekler diye kalpleri ürpererek verdikleri şeyi verirler” ayetinde kastedilenler, hırsızlık yapan, zina eden, içki içen, bununla beraber ulu Allah’dan korkan kimseler midir? diye sordum.” Hayır ey doğru sözlü kişinin (Sıddık’ın kızı). Burada kastedilen, namaz kılan, oruç tutan, Allah yolunda mali harcamada bulunan beraberinde de her şeyden üstün ve her şeyden güçlü olan Allah’dan korkandır” dedi. (Tirmizi)
Mü’min kalp Allah’ın elini üzerinde hisseder. Her nefesinde her çırpıntısında Allah’ın nimetlerini düşünür. Bu yüzden bütün ibadetlerini küçümser, Allah’ın nimetleri ve bağışları karşısında O’na itaat amacı ile yerine getirdiği yükümlülükleri az görür. Aynı zamanda o her zerresi ile yüce Allah’ın büyüklüğünün, ululuğunun bilincindedir. Duyuları ile çevresinde olup biten her şeyde Allah’ın elini gözetler. Bu yüzden ürperir, heyecanlanır. O’nun hakkını eksik verdiğini, ibadet ve itaatte üstüne düşeni gereği gibi yerine getirmediğini, duygularını ve düşüncesini onu bilmekle,. O’na şükretmekle doldurmadığını düşünerek Allah’la buluşmaktan korkar çekinir.
İşte iyilik yapmak için yarışanlar bunlardır. İyiliğe koşan, bu çabuklukla, bu uyanıklıkla, bu bilgi ile, çalışma ve bu itaatle onu elde edenler bunlardır. Yoksa sapık bir hayat yaşadıkları halde, kendilerine nimet bahşedildiğini sanan, iyilik yapılmak istendiğini düşünen kimseler öyle değil… Bunlar azgın bir iştahla yavaş yavaş tuzağa yaklaşan ve hiçbir şeyden haberi olmayan ava benzerler. Toplum için de bu kuşun benzerleri çoktur, rahatlık saptırır onları, içinde yüzdükleri nimetle oyalanırlar, zenginlik azgınlaştırır onları, gurur aldatır, sonunda kaçınılmaz akıbetle yüzyüze kalırlar.
İNSANIN KAPASİTESİ
İslâmın, müslüman kalbine kazandırdığı bu uyanıklık, imanın kalplere yerleşir yerleşmez uyandırdığı bu duygu, insanın gücünü aşan bir olay, insanın kapasitesinin üstünde bir yükümlülük değildir. Bu, Allah’ı bilmekten, O’na bağlılığın bilincine varmaktan, O’nun gizli açık gözetimini düşünmekten kaynaklanan bir duyarlılıktır. İçinde bu aydınlatıcı ışık parlayınca, insanın gücünün kaldırabileceği bir sorumluluktur bu.