SEYYİD KUTUB’UN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA MUTAFFİFİN SURESİ 7. VE 16. AYETLER
7- Hayır. Allah’ın buyruğundan dışarı çıkanların yazısı muhakkak siccindedir.
8- Siccin’in ne olduğunu bilir misin sen?.
9- O, mühürlenmiş bir kitabdır.
10- Vay haline o gün yalanlayanların.
11- Kıyamet gününü yalanlamış olanların.
12- Oysa onu azgın. günahkardan başkası yalanlamaz.
13- Ayetlerimiz kendisine okunduğu zaman ‘ eskilerin masalları’ der.
14- Hayır, aksine kazandıkları, kalplerini karatmıştı.
15-Hayır. şüphesiz onlar o gün, Rabblerinden mahrum kalacaklardır.
16- Sonra onlar, şüphesiz cehenneme sürükleneceklerdir.
Onlar büyük bir gün için dirileceklerini sanmıyorlar. Kur’an onların bu anlayışlarını yadırgıyor, onları azarlıyor ve tüm yaptıklarını içinde toplayan bir kitapları olduğunu pekiştiriyor. Daha da pekiştirmek için yerini de belirliyor. Kendileri için numaralanan kitaplarının kendilerine sorulacağı gündeki yıkım ve helak la tehdit ediyor.
“Hayır. Allah’ın buyruğundan dışarı çıkanların yazısı muhakkak siccindedir. Siccinin ne olduğunu bilir misin sen? O mühürlenmiş bir kitaptır. O günü yalanlayanların vay haline.”
Ayet-i kerimede geçen “Fuccar” kavramı isyan ve günahkarlıkta haddi aşanlardır. Zaten kelimenin kendisi de bu anlamı çağrıştırmaktadır. Kitapları ise amel defterleridir. Bu defterin nasıl olduğunu bilemiyoruz. Zaten bilmek zorunda da değiliz. Bu gayb konularından biridir. Bu konuda gaybın sahibinin bize bildirdiklerinin dışında herhangi bir bilgimiz yoktur. Bu da kötülerin yaptıklarını kaybeden sicil defterleri vardır. Kur an bunların siccinde olduğunu söylüyor. Ardın-dan Kur’an ifadesinde Alışılmış bir ürpertme sorusu geliyor. “Siccinin ne olduğunu bilir misin sen?” Böylece dehşetin gölgeleri etrafa yayılmış ve bu meselenin muhatabın anlayış kapasitesinin üstünde olduğu ve bilgisinin onu kuşatamayacağı kadar geniş kapsamlı olmadığını hissettirmektedir. “Hayır. Allah’ın buyruğundan dışarı çıkanların yazısı muhakkak siccindedir.” sözü onun yerini belirlemiş olmaktadır. Bu yer istediği kadar insanların bilmediği bir yer olsun farketmez. Bu sınırlama sözkonusu kitabın varlığını telkin etme açısından muhatabın inancını pekiştirmektedir. İşte bu gerçeğe sadece bu kadar değinilip artık bilgi verilmemesi ile hedeflenen mesaja ulaşılmıştır.
Sonra ardından kötülerin oradaki kitabını tekrar nitelemeye dönerek diyor ki: “O mühürlenmiş bir kitaptır, damgalanmıştır.” Yani tamamlanmıştır. Artık ne ona birşey ilave edilebilir, ne de içinden birşey çıkarılabilir. Ta o dehşet verici günde getirilip teslim edilene kadar.
Durum bu olunca “Vay haline o günü yalanlayanların.” gerçeği de kesinleşiyor.
Yalanlamanın konusu ve yalanlayanların gerçek yapıları da belirleniyor.
“Kıyamet gününü yalanlamış olanların. Oysa onu azgın, günahkardan başkası yalanlamaz.”
Demek ki onları sözkonusu günü inkara götüren azgınlık ve günahkarlıktır. Bu yüzden onlar, Kur an-ı Kerim’e karşı saygısızlık yapmakta ve ayetler kendilerine okunduğunda “eskilerin masallarıdır” demektedir. Gerekçe olarak ta Kur’an-ı kerimin öğüt ve ibret için aktardığı öncekilerin kıssalarının ve Allah’ın değişmeyen yasasının tüm insanlara sürekli olarak hükmeden ve asla şaşmayan yasayı açıklamasını göstermektedirler.
Bu inkarın ve aldırışsızlığın hemen ardından bir azar ve paylama yer almak-tadır: “Hayır!” Dediğiniz gibi değil. Ardından bu dil uzatmanın ve yalanlamanın, apaçık gerçekten habersiz oluşu ve inkar edenlerin kalplerindeki kararmanın sebebini açıklıyor. “Hayır, aksine kazandıkları kalplerini karartmıştır.”
İsyankarlıkta direnen kalb kararır ve körelir. Üzerini kalın bir perde örter. Aydınlığın oraya girmesine engel olur. Onu aydınlıktan mahrum eder. Yavaş yavaş duyarlılığını kaybettirir. Zayıflamasına ve ölümüne yol açar.
İbni Cerir, Tirmizi, Nesei ve İbni Mace değişik kanallarla Muhammed İbni Allan’dan, Ka’ka’ İbni Hakim’den, Ebu Salih’ten Ebu Hureyre’den Hz. Peygamber’in şöyle dediğini rivayet etmişlerdir: “Kul bir günah işlediğinde kalbinde siyah bir leke oluşur. Eğer tövbe ederse kalbi temizlenir. Devam ederse kara leke büyür.” Tirmizi bu hadis için hasendir, sahihtir demiştir. Nesei’nin ifadesi ise şöyle: İnsan bir günah işlediğinde kalbinde siyah bir leke meydana gelir. Eğer insan dönüş yapar, bağışlanma diler, tövbe ederse kalbi temizlenir. Tekrar günah işlerse leke büyümeye başlar. Kalbinin tamamını kuşatır. Kur’an-ı kerim’in “Hayır! Aksine kazandıkları kalplerini karartmıştır.” ayetinde geçen karartma budur İşte.
Hasan Basri diyor ki: Bu üst üste günah işleyip kalbin körelmesine ve ölmesine kadar bu hareketi sürdürmek demektir.
İşte kötü inkarcıların durumları budur. Kötülüğün ve yalanlamanın sebebi de budur. Ardından o dehşet verici gündeki akıbetlerinden bir parça söz edilmektedir. Bu da kötülüğün ve yalanlamanın sebebi ile uyum içindedir.
“Hayır! Şüphesiz onlar o gün Rabblerinden mahrum kalacaklardır. Sonra onlar, şüphesiz cehenneme sürüklenecektir. Sonra da onlara `yalanlayıp durduğunuz İşte budur.’ denecektir.”
İsyanları ve günahları kalplerini perdelemiştir. Dünyada Rabblerini hissetmekten perdelemiş ve hayatta kararıp körelinceye kadar üzerlerine çökmüştür. Dolayısıyla onların en uygun cezaları ve doğal sonları Allah’ın yüce yüzüne bakmaktan mahrum olmalarıdır. Onlar ile bu büyük mutluluğun arasına perde gerilmesidir. Zira bu büyük saadete ancak ruhları şeffaflaşmış, incelmiş, arınmış ve kendileri ile Rabbleri arasındaki perdelerin açılmasını hak etmiş erdemli kişiler ulaşabilir. Bunlar hakkında Rabbimiz Kıyamet suresinde buyuruyor ki:
“O gün birtakım yüzler apaydınlıktır. Rabblerine bakmaktadırlar.”
Onların Rabblerinden mahrum bırakılmaları tüm azabların üstünde bir azaptır. Tüm mahrumiyetlerin ötesinde bir mahrumiyettir. İnsan için gerçekten çok kötü bir sondur. Çünkü insan tüm özelliğini tek kaynaktan Alır. Bu da onun yüce Rabbinin ruhu ile irtibata geçmesi O’na bağlanmasıdır. İnsan bu kaynaktan koptuğu zaman onurlu bir insanın özelliklerini yitirir. Cehenneme girmeyi hak eden bir konuma düşer. “Sonra onlar şüphesiz cehenneme sürüleceklerdir.” Bu cehennemle birlikte cehennemden daha acı bir azar da yer almaktadır: “Sonra da onlara yalanlayıp durduğunuz İşte budur.” denecektir.
Ardından diğer tarafa geçilmektedir. İyilerin tarafına, Kur’an genellikle bu iki sayfayı karşılıklı olarak yerleştirir. iki gerçek, iki durum ve iki son böylece karşılaştırılır. Kur”an genellikle bu metodu kullanır.