SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA NAHL SURESİ 82. ve 88. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
82- Eğer onlar sana sırt çevirirlerse senin görevin, buyruklarımızı onlara açıkça duyurmaktan ibarettir.
83- Onlar Allah’ın nimetlerini hem bilirler, hem de sonra onları inkâr ederler, onların çoğu kâfirdir.
KAÇINILMAZ SON
Bunun ardından bu bölümün baş tarafında sözü edilen kıyametin geldiği sırada kâfirleri bekleyen akıbet sergileniyor:
84- O gün her ümmetten bir tanık karşımıza getiririz. ondan sonra artık kâfirlere ne itiraz izni verilir ve ne de Rabblerinden özür dilemeleri istenir.
85- Zalimler, azapla yüzyüze geldiklerinde, artık ne azapları hafifletilir ve ne de kendilerine mühlet verilir.
86- Allah’a ortak koşanlar, koştukları ortakları gördüklerinde “Ey Rabbimiz, seni bırakıp kendilerine yalvardığımız ortaklar bunlardı” derler. Koşulan ortaklar ise onlara “Sizler kesinlikle yalancısınız” diye hemen cevap yetiştirirler.
87- O gün müşrikler, çaresizlik içinde Allah’a teslim oluverirler ve uydurma ilahları tarafından yüzüstü bırakılırlar.
88- Onlar ki, kâfir oldular ve başkalarını da Allah yolundan alıkoydular, onların azaplarını katlayarak arttırırız.
Sahne peygamberlerin şahitlik etmeleriyle başlıyor. Bu şahit tutulan peygamberler, dünyada kendi toplumlarının neler yaptıklarına, ilahi mesajın karşısında nasıl bir tavır takındıklarına ne tür bir yalanlama içine girdiklerine ilişkin bildikleri tüm uygulamaları anlatıyorlar. İnkâr edenler ise dikilip duruyorlar. Delil getirmeleri veya birilerini aracı olarak kullanmalarına izin verilmiyor. Herhangi bir söz veya iş ile Rabblerini memnun etmeleri istenmiyor. Zira artık razı etme, azarlama zamanı geçmiştir. Şimdi hesap ve ceza görme zamanı gelmiştir:
“Zalimler, azapla yüzyüze geldiklerinde artık ne azapları hafifletilir ve ne de kendilerine mühlet verilir.”
Ortak koşanlar mahşer meydanında Allah’ın ortakları olarak kabul ettikleri ve Allah ile birlikte ya da Allah’ın dışında birer ilah olduklarına inanıp, kendilerine taptıkları ortaklarını gördüklerinde bu sessizlik sona eriyor. Müşrikler, bu ortak koştukları yaratıklara işaret ederek diyorlar ki:
“Ey Rabbimiz seni bırakıp kendilerine yalvardığımız ortaklar bunlardı.”
Onlar ancak bugün gerçeği kabul ediyorlar ve: “Ey Rabbimiz” diyorlar. Bugün artık onlar için “onlar Allah’ın ortaklarıdır” demiyorlar.
“Bunlar bizim ortaklarımızdır”
diyorlar. Burada ortak koşulanlar birden irkiliyorlar ve bu ağır itham karşısında tir tir titriyorlar. Kesin ve net bir ifadeyle kendi kullarını yalan söylemekle suçluyorlar ve bunu pekiştiriyorlar:
“Koşulan ortaklar ise onlara “Sizler kesinlikle yalancısınız” diye hemen cevap yetiştirirler.”
Sonra tam bir teslimiyet ve gönülden bir bağlılıkla Allah’a yöneliyorlar.
“O gün müşrikler çaresizlik içinde Allah’a teslim oluverirler.”
Bir de bakıyoruz ki, müşrikler bu iftiralarından bir şey elde edemiyorlar. Bu tehlikeli durumda dayanacak hiçbir nokta bulamıyorlar:
“Ve uydurma ilahları tarafından yüzüstü bırakılırlar.”
Bu duruşma anı, kendileri inkâr edip başkalarını da Allah’ın yolundan alıkoyarak, küfre sürükleyen inkârcıların azabının arttırılmasının belirtilmesiyle sona eriyor:
“Onlar ki, kâfir oldular ve başkalarını da Allah yolundan alıkoydular, onların azaplarını katlayarak arttırırız.”
Küfür bir bozgunculuktur. Başkasını küfre sokmak da ayrıca bir bozgunculuktur. Kendileri küfür cinayetini işlemekle kalmadılar, başkasını doğru yoldan saptırma cinayetini de işlediler. Böylece onların azabı da yaptıklarına uygun düşecek bir ceza olarak katlandı.
Bu her toplum için geçerli olan bir durumdur. Bu ana ilkenin başta belirlenmesinden sonra konunun akışı içinde Peygamberimiz -salât ve selâm üzerine olsun- kendi kavmi ile ilgili özel bir duruma değiniliyor.