SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA NAHL SURESİ 94. ve 96. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
94- Yeminlerinizi birbirinize karşı hile aracı kullanmayınız. Yoksa yere sağlam basan ayaklarınız kayıyor ve başkalarının Allah yoluna girmelerine engel olmanızın sonucu olarak ızdırap çekersiniz, ayrıca ahirette de büyük bir azaba çarpılırsınız.
95- Allah’a vermiş olduğunuz sözü birkaç paraya satmayınız. Çünkü gerçeğin bilincindeyseniz, Allah’ın katındaki ödül sizin için daha hayırlıdır.
96- Sizin yanınızdaki tükenir, fakat Allah’ın katındaki kalıcıdır, süreklidir. Biz sabredenleri, yaptıkları iyiliklerin en güzel karşılıkları ile ödüllendireceğiz.
Yeminlerin aldatma ve hile aracı yapılması vicdanlardaki inancı sarsıntıya uğratır. Ve onun diğer insanların gönüllerindeki şeklini çirkinleştirir. Yemin edip bu yemininde aldatıcı olduğunu bilen birisinin sağlam bir inanca sahip olması ve bu inanç doğrultusunda sağlam adımlar atarak ilerlemesi mümkün değildir. Ayrıca o kendilerine yemin edip bu yemini bozduğu insanların zihinlerindeki inancın şeklini değiştirir. İnsanlar artık onun yeminlerini hep aldatma ve hile yapmak için olduğunu belirler. Bu nedenle o adam Allah’a iman edenlerin kötü bir örneğini sergilediği için diğer insanları Allah’ın yolundan alıkoymuş olur.
Tarihte pek çok toplumlar ve halklar müslümanların sözleşmelerine bağlılıklarını, verdikleri sözlerde duruşlarını, yeminlerindeki samimiyetlerini ve ilişkilerindeki dürüstlüklerini sürdürdükleri için İslâma girmişlerdir. Dolayısıyla onların sözleşmelere bağlılıklarından kaynaklanan geçici, yüzeysel kayıplara oranla elde edilen kazanç çok daha büyük olmuştur.
Kur’an-ı Kerim ve Peygamberimizin -salât ve selâm üzerine olsun- sünneti bu konuda müslümanların gönüllerinde büyük bir etki bırakmış ve onların genel karakteri haline dönüşen değişimlere neden olmuştur. Ve bugün hala bu ahlâk, bireysel ve devletlerarası islami ilişkilerin en belirgin özelliği olarak varlığını sürdürmektedir. Rivayetlere göre Ebu Süfyan’ın oğlu Muaviye ile Bizans kralı arasında süreli bir barış antlaşması vardı. Muaviye bu antlaşmanın müddeti doluncaya kadar bekledi. Antlaşma biter bitmez kendisi bu bölgeye yakın bir yerde bulunduğundan, onların haberi yokken birden saldırıya geçmek istedi. Hemen Utbe’nin oğlu Ömer bu karara karşı çıktı ve “Allah-u Ekber! Ya Muaviye, antlaşmaya bağlı kal, ihanet etme” dedi. Peygamberimizden -salât ve selâm üzerine olsun- şöyle bir söz duyduğunu aktardı: “Herhangi birinizle başkaları arasında barış antlaşması varsa, antlaşmanın zamanı bitene kadar sözünde dursun.” Bunun karşısında Muaviye saldırıdan vazgeçip ordusunu geri çekti. Antlaşmaları bozmada günübirlik birtakım kazançların olmasına rağmen, müslümanların tarih boyunca antlaşmalarına bağlılıklarını gösteren riayetler pek çoktur ve bu rivayetler tevatür derecesine ulaşmıştır.
Kur’an-ı Kerim, insanların gönüllerinde ve ruhlarında oluşturduğu bu belirgin karakteri şu şekilde yerleştirmiştir. Yer yer onları teşvik etmiş, yer yer korkutmuştur. Yer yer uyarıda bulunmuş, yer yer de sözleşmeyi Allah ile yapılan bir sözleşme olarak değerlendirmiştir. Sözleşmeyi bozmak suretiyle elde edilecek çıkarın çok basit ve önemsiz olduğunu tasvir ederken, sözünde durarak elde edilecek olan Allah’ın katındaki mükafatın daha büyük ve daha bereketli olacağını belirtmiştir:
“Allah’a vermiş olduğunuz sözü birkaç paraya satmayız. Çünkü gerçeğin bilincindeyseniz, Allah’ın katındaki ödül sizin için daha hayırlıdır.” İnsanların yanında bulunan şeylerin elde edilseler bile geçici şeyler olduğunu, Allah’ın katındaki nimetlerin ise, sürekli ve kalıcı olduğunu ifade etmiştir: “Sizin yanınızda tükenir, fakat Allah’ın katındaki kalıcıdır, süreklidir.” İnsanların iradelerini sözünde durmaya teşvik etmiş, söze bağlılıktan kaynaklanan yükümlülüklere sabredilmesini istemiş ve sabredenlere güzel bir ödül verileceğini vaadetmiştir:
“Biz sabredenleri, yaptıkları iyiliklerin en güzel karşılıkları ile ödüllendireceğiz.”
Onların kötü işlerinin burada sözkonusu edilmemesi yaptıkları en güzel işlere göre ödüllendirileceklerini göstermek içindir. Onların diğer yaptıklarına göre cezalandırılmayacaklarını gösterir.