SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA NEML SURESİ 65. VE 66. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
65- De ki; “Bilinmezi, gaybı ne göktekiler bilir ne de yerdekiler. Onu sadece Allah bilir”. Onlar ne zaman yeniden diriltileceklerini de bilemezler.
66- Onların bilgileri ahirete erememiş, o alemin berisinde kalmıştır. Asında onlar ahiret konusunda kuşku içindedirler. Hatta ondan yana kördürler.
Yaradılışın başından beri insan gayb perdesi önünde durmuş, onun perdesini kaldıramamış, bilgisiyle oraya nüfuz edememiştir. Gerilen perdenin ötesinde neler olduğunu anlayamamıştı;. Gaybleri bilen Allah’ın açıkladığı gaybın sınırlarını aşamamıştır. Zaten insanın yararına olan da Allah’ın dilediği iştir. Eğer yüce Allah bu gerilen perdenin gerisindekilerini açıklanmasının insanların yararına olacağını bilseydi, gayb perdesinin gerisinde neler olduğunu görmeye meraklı olan insanlara bunları açıklardı!
Yüce Allah insana bu yeryüzünde halifelik görevini gerçekleştirmesi için gereken yetenekleri, imkanları, güçleri ve enerjileri vermiştir. Bu büyük ve ağır görevi yerine getirmesi için gereken her şeyi bağışlamıştır… Fazlasını vermemiştir. İnsanın yeryüzündeki bu görevini yerine getirmesinde gayb perdesinin açılıp açılmaması önemli değildir. Onu ilgilendirmez. Hatta, gayb perdesinin aralık bırakmayacak biçimde sık dokunuşu insanın onu öğrenmeye ilişkin merakını kamçılayacak, onu delmeye çalışacak ve daha fazla araştıracaktır. Bu yoldaki çalışmalar ile yer altında denizin dibinde ve uzay boşluğunda gizli olan gerçekleri ortaya koyacak, evrenin değişmez yasalarını ve onlarda gizli olan potansiyel enerjiyi, insanlığın iyiliği için bünyesine yerleştirilmiş bulunan gizli sırları yakalayacak, yerin ana maddesini ayrıştıracak, onlarla bileşimler yapacak, maddenin oluşumuna ve şekillerine dalacak, hayatın aşamalarını ve çeşitlerini ortaya çıkaracaktır. Böylece bu yeryüzünün bayındır hale getirilmesindeki görevini eksiksiz biçimde gerçekleştirebilecek ve yüce Allah’ın bu insan denen varlığın yeryüzü halifeliğine ilişkin sözünü gerçekleştirmiş olacaktır.
Yüce Allah’ın gaybından habersiz olan sadece insan değildir. Yerde ve göklerde Allah tarafından yaratılan her varlık, melekler, cinler ve yalnız Allah’ın kendilerinin varlığından haberdar bulunduğu diğer varlıklar da gaybdan habersizdir. Bunların hepsi de gayb perdesinin açılmasını gerektirmeyen yükümlükler altındadırlar. Böylece gaybın sırrı sadece Allah’ın katında kalır. Başkasına açılmaz.
“De ki; Bilinmezi, gaybı ne göktekiler bilir ne de yerdekiler. Onu sadece Allah bilir.”
Bu kesin bir hükümdür. Bunun ötesinde herhangi bir davacının iddiasına yer yok. Kuruntuya ve asılsız şeylere zemin bırakmak yok.
Öncelikle gayb konusu bu genel yapısı ile ortaya konduktan sonra özel olarak ahiret konusuna yöneliniyor. Zira ahiret konusu, Tevhid meselesinden sonra, müşriklerle sürtüşmelerin geçen en önemli konulardan biriydi:
“Onlar ne zaman diriltileceklerini de bilemezler.”
Dirilişin zamanına ilişkin hiçbir bilgilerinin olamayacağını ifade ediyor. En kapalı şekliyle bile onu hissetmekten uzak olduklarını bildiriyor. Onlar dirilişin zamanını kesin biçimde bilemezler. Burunlarının dibine kadar gelip yaklaşsa dahi onu duygu olarak hissedemezler. Çünkü bu konu, yerde ve gökte kimsenin bilemeyeceği belirtilen gayb konularından biridir… Sonra bundan vazgeçiyor. Bu sefer de onların ahiretteki durumlarından ve onun gerçekliğine ilişkin bilgilerinin nereye kadar varabileceğinden söz ediyor:
“Onların bilgileri ahirete erememiş, o alemin berisinde kalmıştır.”
Bilgileri onun sınırlarında tükendi. Ona ulaşamadı. Onun uzağında durdu. Kendisine yetişemedi.
“Aslında onlar ahiret konusunda kuşku içindedirler.”
Onun geleceğine kesin inanmıyorlar. Aksine onun ne zaman geleceğini irdeliyor ve onun kopmasını bekliyor.
“Hatta ondan yana kördüler.”
Aksine onlar Ona karşı kördürler. Bu konuda bir şey görmüyorlar. Onun tabiatından yapısından hiçbir şey anlamıyorlar. Bu ise birincisinden ve ikincisinden daha da kötü bir durumdur: