SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA NUR SURESİ 32. ve 33. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
32- Aranızdaki bekârlar ile iyi davranışlı köle ve cariyelerinizi evlendiriniz. Eğer bunlar fakir iseler, Allah’ın lütfu ile zenginleşirler. Allah’ın nimeti boldur ve O herşeyi bilin
33- Evlenme imkanı bulamayanlar, Allah’ın lütfu ile kendilerini zenginleştirene kadar namuslu kalmaya özen göstersinler, zinadan kaçınsınlar. Ödeyecekleri belirli bir bedel karşılığında özgürlüklerine kavuşmak üzere sizinle sözleşme yapmak isteyen elinizin altındaki köleler ile, kendilerinde iyi insan olma belirtileri gördüğünüz taktirde sözleşme yapınız. Allah’ın size bağışladığı servetinizden onlara yardım ediniz. Namuslu kalmak isteyen cariyelerinizi dünyalık çıkarlarınız uğruna fuhuşa zorlamayınız. Kim onları zorlarsa bilsin ki, uğradıkları zorlamadan sonra Allah onlar hakkında affedicidir ve merhametlidir.
Ödeyecekleri belirli bir bedel karşılığında özgürlüklerine kavuşmak üzere sizinle sözleşme yapmak isteyen elinizin altındaki köleler ile, kendilerinde iyi insan olma belirtileri gördüğünüz takdirde sözleşme yapınız. Allah’ın size bağışladığı servetinizden onlara yardım ediniz.
Namuslu kalmak isteyen cariyelerinizi dünyalık çıkarlarınız uğruna fuhuşa zorlamayınız. Kim onları zorlarsa bilsin ki, uğradıkları zorlamadan sonra Allah onlar hakkında affedicidir ve merhametlidir.
Hiç kuşkusuz evlilik, fıtri, cinsel eğilimleri tatmin etmenin doğal yoludur. Bu derin eğilimlerin tertemiz hedefidir, evlilik. Bu yüzden hayatın kendi doğallığı ve kolaylığı içinde akıp gitmesi için evliliğe giden yoldaki engelleri bertaraf etmek gerekir. Ailenin kurulmasına,nefislerin korunmasına giden yolda yer alan en önemli engel mali engeldir. İslâm, her şeyi, her yönüyle ele alan bir düzendir. Bu yüzden ortamını oluşturmadan, sebeplerini hazırlamadan ve normal yapıya sahip fertler için kolaylaştırıcı önlemler almadan iffeti koruma zorunluluğunu getirmemiştir. Bunu sağladıktan sonra artık zorlama olmaksızın, bilerek, temiz ve kolay yoldan sapandan başkası fuhuş işleme gereğini duymaz.
Bunun için yüce Allah müslüman topluma, helal nikaha giden yoldaki mali engelleri ortadan kaldırmalarını emrediyor:
“Aranızdaki bekarlar ile iyi davranışlı köle ve cariyelerinizi evlendiriniz. Eğer bunlar fakir iseler, Allah’ın lütfu ile zenginleşirler.”
Ayette geçen Eyama kelimesi her iki cinsten bekar olanlar anlamına gelir. Burada özellikle, köle olmayan erkek ve kadınlar kastediliyor. Çünkü bundan sonra köleler de ayrıca sözkonusu,ediliyorlar. “iyi davranışlı köle ve cariyelerinizi evlendiriniz.”
Bundan sonraki ifadeden de anlaşılacağı gibi hepsinin sorunu yoksulluktur:
“Eğer bunlar fakir iseler Allah’ın lütfu ile zenginleşirler.”
Bu toplumun onları evlendirmesine yönelik bir emirdir. Ancak çoğu alimler buradaki emrin teşvik amaçlı olduğu görüşündedirler. Bunun için de Hz. Peygamberin -salât ve selâm üzerine olsun- döneminde birçok bekarın olmasını, buna rağmen evlendirilmemelerini delil göstererek “şayet bu ayetteki emir bir zorunluluğu ifade etseydi Hz. Peygamber bu bekarları evlendirirdi” derler. Biz bu ayetteki emrin yerine getirilmesi gereken bir görev olduğu düşüncesindeyiz. Kuşkusuz devlet başkanının bekarları evlenmeye zorlaması anlamında değil. Bu görev, evlenmek isteyenlere yardım etmeyi üstlenmesi ve pratik korunma, ayrıca İslâm toplumunu fuhuştan arındırma yöntemlerinden biri olması bakımından korumalarını sağlaması anlamındadır. Hiç kuşkusuz İslâm toplumunu fuhuştan arındırmak, yerine getirilmesi zorunlu olan bir vaciptir. Vacibi yerine getirmek için gerekli olan yöntem de vaciptir.
Bununla beraber, şu noktayı da vurgulamamız gerekir: Her şeyi her yönüyle çözümleyen bir düzen olması nedeniyle İslâm, ekonomik (zorluklar) temelden çözümler, normal fertlerin, para kazanmalarını, rızıklarını elde etmelerini, devlet bütçesinden yardıma ihtiyaç duymayacak duruma gelmelerini sağlar. ancak bazı özel durumlarda devlet bütçesinden bazı yardımlarda bulunmayı zorunlu görür. İslâm ekonomik düzeninde aslolan her ferdin kendi geliri ile kendi kendine yeterli duruma gelmesidir. İslâm ekonomi düzeni bu yardımlar esasına dayanmaz.
Bundan sonra İslâm toplumunda yine de kişisel gelirleri evlenmeleri için yeterli olmayan fakir bekarlar bulunursa, toplumun onları evlendirmesi gerekir. Erkek köle ve cariyeler de öyle… Şu kadarı var ki, köle ve cariyelerin evlenmelerini sağlama işi güçleri yettiği sürece efendilerine aittir.
Kadın ve erkekler evlenecek durumda olduktan, ayrıca buna istekli de olduktan sonra fakirlik unsuru evlilik için engel oluşturmamalıdır. Çünkü rızıklar
Allah’ın élindedir. Onlar,tertemiz iffetlilik yolunu tercih ettikleri sürece yüce Allah onları zenginleştirmeyi garantilemiştir. “Eğer bunlar fakir iseler Allah’ın lütfu ile zenginleşirler.” Bu doğrultuda Hz. Peygamber de şöyle buyurmaktadır: “Üç kişiye yardım etmeyi yüce Allah üzerine almıştır. Allah yolunda cihad eden kişi, karşılığını ödemek koşulu ile özgürlük için sözleşme yapan köle, bir de iffetini koruyarak evlenmek isteyen bekar?” (Tirmizi ve Nesai)
Toplumun bekarları evlendirme beklentisi içinde olunduğu sıralarda, yüce Allah evlilikle onları zenginleştirene kadar ne kadar namuslu kalmaya özen göstermeleri emrediliyor:
“Evlenme imkanı bulamayanlar, Allah lütfu ile kendilerini zenginleştirene kadar namuslu kalmaya özen göstersinler, zinadan kaçınsınlar.”… “Allah’ın nimeti boldur ve O her şeyi bilir.” İffetli kalmak isteyeni sıkıntıya sokmaz Çünkü O, onun niyetini ve iyi davranışlı olanı bilir.
İşte İslâm problemi bu şekilde pratik olarak karşılıyor, evlenecek durumda olan kişiye, mali bakımdan yetersiz de olsa evlenmesi için uygun bir ortam hazırlıyor. Bilindiği gibi mal, çoğu zaman evliliğin önünde ayılması son derece güç olan bir engeldir.
Toplumda kölelerin varlığı, ahlaki düzeyin düşüklüğüne uygun bir husus olması, yine kölenin insanlık onuruna ilişkin duyarlılığının zayıf olması nedeniyle zinanın rahat ve serbestçe işlenmesine yardımcı bir konuda olması, ayrıca İslâm düşmanlarının müslüman esirleri köleleştirmelerine karşılık olarak o toplumda kölelerin varlığının bir zorunluluk olması nedeniyle, İslâm fırsat doğdukça kölelerin özgür olmaları için ortam oluşturmaya çalışıyordu. Dünya düzeyinde köleliğin kalkmasını sağlayacak koşullar oluşana kadar… Bu yüzden özgürlüğünü elde etmek için sözleşme yapmak isteyen köleye olumlu karşılık verilmesini zorunlu kıldı. Köle, belli bir miktar mal ödeyip özgürlüğünü satın alabilir böylece.
“Ödeyecekleri belirli bir bedel karşılığında özgürlüklerine kavuşmak üzere sizinle sözleşme yapmak isteyen elinizin altındaki köleler ile, kendilerinde iyi insan olma belirtileri gördüğünüz taktirde sözleşme yapınız.
Bu işin zorunluluğu (vacipliği) konusunda fıkıh bilginleri arasında görüş ayrılıkları vardır. Biz köle ile sözleşme yapılmasının zorunluluğu düşüncesindeyiz. Çünkü İslâmın özgürlüğe, insanlık onuruna ilişkin başlıca hareket çizgisine paralel bir görüştür bu. Sözleşme yapıldıktan sonra artık kölenin malı kendisine aittir. Ödemesi gereken bedeli biriktirebilmesi için yaptığı işin ücretini de alır. Ayrıca zekât gelirinden de kendisine bir pay vermek gerekir. “Allah’ın size bağışladığı servetinizden onlara yardım ediniz.” Ama bu, efendisinin kölede iyi bir nitelik görmesi şartına bağlıdır. Bu iyi nitelik öncelikle müslümanlıktır, sonra da para kazanabilme yeteneğidir. Özgür kaldıktan sonra insanlara yük olmaması içindir bu şart. aksi takdirde köle, yaşayabilmek için, istediğini alabilmek için, en aşağılık yollara başvurur. İslâm karşılıklı dayanışmaya dayalı bir düzendir, aynı zamanda gerçekçi bir düzendir de. önemli olan “köle özgürlüğüne kavuştu” demek değildir. İsimlerin, ünvanların değişmesi önemli değildir. Önemli olan pratikte yaşanan gerçek durumdur. köle serbest kaldıktan sonra, mal kazanma yeteneğine sahip olmadığı, insanlara yük olmaktan kurtulmadığı, yani biçimsel özgürlükten daha pahalı, daha ağır şeyleri satmak suretiyle yaşamak için pis yollara düşmekten kurtulmadığı sürece gerçek anlamda özgür olamaz. İslâm, toplumu arındırmak için köleyi serbest bırakır, yeniden ve daha şiddetli, daha tehlikeli bir şekilde kirletmek için değil. ( Kölelik düzeni, savaş esirlerinin köleleştirilmesini yasaklayan uluslararası anlaşmalarla birlikte ortadan kalkmıştır. Çünkü İslâmda kölelik düzeni geçiciydi ve benzeri ile karşılık verme ilkesinden kaynaklanıyordu.)
Bazı kölelerin fuhuş bataklığına düşmesi, toplumda kölelerin bulunmasından daha tehlikelidir. Cahiliye döneminde herhangi bir adamın cariyesi olsaydı, onu zina yapmaya gönderirdi, bunun karşılığında ondan belli bir miktar haraç alırdı. -İşte bu günümüzde de bilinen fuhuş şeklidir- İslâm, müslüman toplumu arındırmak isteyince genel anlamda zinayı yasakladı. Bu durumu da özel bir ifadeyle özel olarak hükme bağladı.
“Namuslu kalmak isteyen cariyelerinizi dünyalık çıkarları uğruna fuhuşa zorlamayınız. Kim onları zorlarsa bilsin ki, uğradıkları zorlamadan sonra Allah onlar hakkında affedicidir ve merhametlidir.”
Cariyelerini bu kötülüğü işlemeye zorlayanların böylesine iğrenç bir yolla dünya malı kazanmak amacı ile fuhuş işlemek için onları tehdit edenlerin bu davranışı yasaklanıyor. Kendi istekleri dışında zorlanmaları durumunda zorlanan cariyelere bağışlanma ve merhamet sözü veriliyor.
Süddi diyor ki, “Bu ayet münafıkların elebaşısı Abdullah b. Ubeyy b. Selul hakkında inmiştir. Abdullah b. Ubeyy b. Selul’un Muaze adında bir cariyesi vardı. Kendisine misafir geldiği zaman onları onurlandırmak için cariyenin misafirlerle cinsel ilişkide bulunmasını isterdi. Cariye gidip bu durumu Hz. Ebubekir’e şikayet etti. Hz. Ebubekir de durumu Peygamberimize -salât ve selâm üzerine olsun- açtı. Bunun üzerine Peygamberimiz cariyenin alıkonmasını emretti. Abdullah b. Ubeyy b. Selul bağırıp çağırarak: “Bizi kim Muhammed’den kurtaracak, cariyelerimizi elimizden alıyor?” dedi. İşte yüce Allah bu ayeti onlar hakkında indirdi.”
İffetli kalmak istedikleri halde, basit bir dünyalık karşılığı cariyelerin fuhuşa zorlanmasına ilişkin bu yasaklama, Kuran’ın İslâm toplumunu arındırma, cinsel birleşmenin iğrenç yollarını kapatma stratejisinin bir parçasıdır. Çünkü fahişelerin varlığı, kolaylığından dolay çoğu insanı zinaya sürükler. Ama insan eğer fuhuş yoluyla tatmin olmazsa, temiz ve insana yaraşır yolda tatmin olmaya yönelecektir.
Fahişelerin, emniyet subapı olduğuna, onurlu aileleri koruduğuna, çünkü evlilik zorlaştığı zaman bu fıtri ihtiyacı, bu iğrenç yöntemle karşılamaktan başka çözüm olmadığına, aksi taktirde doyumsuz kişilerin aç kurtlar gibi temiz ırzlara saldıracaklarına ilişkin söylentilerin hiçbir değeri yoktur.
Hiç kuşkusuz bu tür bir düşünce sebep ve sonuçların yerlerini değiştirmenin ürünüdür. Çünkü cinsel eğilim temiz, arı yeni kuşaklar aracılığı ile hayatın sürekliliği amacına yönelik olmalıdır. Bunun için toplumlar, fertlerin makul bir hayat sürmesine ve evlenmesine elverecek şekilde ekonomik sistemlerini düzeltmelidirler. Bundan sonra yine de kural dışı durumlar baş gösterecek olursa, bunlar da özel yöntemlerle çözümlenmelidir. Bunun içinde fahişelere ihtiyaç olmadığı gibi, toplumun duyup görebileceği bir şekilde cinselliğin ağırlığını hafifletmeye ya da fazlalıkları atmak isteyen herkesin istediği zaman uğrayabildiği iğrenç yerler açmaya gerek yoktur.
Böyle bir pisliğin yayılması için ekonomik sistem ıslah edilmelidir. Böylece ekonominin bozukluğu, insanlığın aşağılık birer portresi şeklinde olan genel iğrenç yerlerin açılmasına neden oluşturmamış olur.
Yeri göğü bağlayan, insanlığı Allah’ın nuru ile aydınlanan parlak ufuklara yükselten İslâmın, her şeyi her yönüyle çözümleyen tertemiz ve iffetlilik unsurunu ön planda tutan sistemiyle yaptığı budur işte.
Bu bölüm üzerine, Kuran’ın konu ve atmosferle uyum oluşturan bir niteliğinin vurgulanması suretiyle bir değerlendirme yapılıyor: