SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA RAD SURESİ 23. ve 26. AYETLER ARASI
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
23- Bu mutlu akıbet, Adn cennetleridir. Kendileri ile birlikte iyi davranışlı ana-babaları, eşleri ve çocukları bu cennetlere girerler. Melekler her kapıdan yanlarına girerek;
24- “Sabrettiğinizden dolayı selâm size. Dünyayı izleyen bu mutlu akıbet ne kadar güzel!” derler.
“Onlar” makamların en yücesindedirler. Bu dünyanın karşılığı olarak Adn cennetlerinde kalacaklardır.
Bu cennetlerde, salih ameller işleyen babaları, eşleri ve sülaleleri ile biraraya gelirler. Bunlar da salih ameller işledikleri ve bunu hakettikleri için cennete girerler. Bununla birlikte, akrabalarıyla biraraya gelmek, ahbaplarıyla bakışmak suretiyle büyük bir lütufla karşılaşırlar. Gönüllerin duyumsadığı lezzeti de daha bir arttırmaktadır bu.
Biraraya gelmenin, kavuşmanın coşkunluğuna melekler de sevecen ve tatlı bir davranışla ikramda bulunarak, onları ağırlayarak katılıyorlar.
“Melekler her kapıdan yanlarına girerler.”
Ayetin akışı burada bizi canlı bir sahneyle karşı karşıya bırakmaktadır. Sahneyi şu anda seyrediyor gibiyiz. Grup grup gelen meleklerin seslerini işitiyor gibiyiz:
“Sabrettiğinizden dolayı selâm size. Dünyayı izleyen bu mutlu akıbet ne kadar güzel.”
Buluşmalar, selamlaşmalar, sürekli bir hareketlilik ve karşılıklı ikramlaşmalarla dolu bir kutlama şenliğidir bu.
Karşı tarafta da düşünecek akılları ve görecek gözleri olmayanlar yer alıyor. Her bakımdan akıl sahiplerinin tersine bir durum sergilemektedirler:
25- Allah’a vermiş oldukları sözü kesin bir taahhüt haline getirdikten sonra bozanlara, Allah’ın sürdürülmesini emrettiği ilişkileri kesenlere ve yeryüzünde bozgunculuk çıkaranlara gelince onlara lânet vardır ve dünyayı izleyecek olan kötü akıbet kendilerini beklemektedir.
Onlar ezeli yasa uyarınca fıtratları itibariyle yüce Allah’la yaptıkları anlaşmayı, dolayısıyla diğer tüm anlaşmaları da çiğnemişlerdir, bozmuşlardır. Çünkü ilk anlaşma bozulduğu zaman ona dayanan diğer anlaşmalar da temelden bozulmuş olur. Allah’la vardığı anlaşmaya riayet etmeyen biri, artık hiçbir sözleşmeye ve anlaşmaya bağlı kalmaz. Bunlar, genel anlamda ve her zaman yüce Allah’ın birleştirilmesini emrettiği şeyleri de kesip atarlar. Akıl sahiplerinin sabretmelerine, namazı kılmalarına, gizli açık Allah yolunda mali harcamada bulunmalarına ve kötülüğü iyilik yaparak ortadan kaldırmalarına karşılık bunlar, yeryüzünde bozgunculuk yaparlar. Yeryüzünde bozgunculuk çıkarmak bütün bunların karşıtıdır. Akıl sahiplerinin niteliklerinden birini terketmek bozgunculuğa nedendir.
“İşte onlar” uzaklaştırılmışlar… Kovulmuşlar… “Onlara lanet vardır.” Buradaki kovma, bir önceki tablodaki ikrama karşılıktır. “Dünyayı izleyecek olan kötü akıbet kendilerini beklemektedir.” Burasını detaylıca anlatmaya gerek yok. Oradaki karşılığına bakıp da oranın nasıl bir yer olduğunu görmek mümkündür.
Onlar dünya hayatı ve onun geçici zevkleriyle oyalanmışlardı. Ahiretten ve oradaki kalıcı nimetlerden habersizdiler. Halbuki dünyadaki rızıkları belirleyen genişletip daraltan yüce Allah’dır:
Ayrıca her şey eninde sonunda ona dönecektir. Şayet ahireti arzulamış olsalardı, yüce Allah onları dünya zevklerinden yoksun bırakacak değildi. Çünkü dünyadaki nimetleri de onlara bahşeden yüce Allah’dır.
26- Allah dilediğine bol rızık verir ve dilediğinin rızkını kısıtlar. Onlar dünya hayatı ile böbürlendiler. Oysa dünya hayatı, ahiretin yanında basit bir metadan başka bir şey değildir.
Daha önce Hz. Peygambere -salât ve selâm üzerine olsun- Rabbi tarafından indirilen kitabın içeriğinin gerçek olduğunu bilen birisi ile kör birisinin arasındaki korkunç farka işaret edilmişti. Şimdi de surenin akışı, yüce Allah’ın evrene yerleştirdiği harikuladelikleri göremeyenlerin ve bu Kur’an’la yetinmeyip mucize isteyenlerin körlüklerine değinmektedir. Surenin ilk bölümünde buna benzer bir olaya değinilmiş, bunun üzerine de Peygamberin -salât ve selâm üzerine olsun bir uyarıcıdan başka bir şey olmadığı, mucizelerinse, yüce Allah’ın yetkisinde olduğu değerlendirmesi yapılmıştı. Surenin akışı şimdi de bu olayı anlatmakta ve hidayetle sapıklığın nedenlerini açıklamak suretiyle sorunu değerlendirmektedir. Bunun yanında da, Allah’ı anmakla huzura kavuşan, gelen baskılar karşısında bunalmayan, bu Kur’an elinde olduğu halde, inanmak için mucize gösterilmesini istemeyen kalplerin tablosu önümüze konmaktadır. Evet bu gönüller Kur’an dışında bir kanıt, bir mucize istemiyorlar. Çünkü Kur’an son derece derin bir etkinliğe sahiptir. Neredeyse dağları yerinden çökertecektir, yeri yaracaktır. Sahip olduğu güç sayesinde, içerdiği kanıtlar nedeniyle, etkisi ve canlılığı ile adeta ölüleri konuşturmaktadır. Başlarına musibetler gelmesini isteyen ve çeşitli mucizeler gösterilmesini dileyen bu adamları sözkonusu eden ayetler; mü’minlerin onlardan ümitlerini kesmelerini istiyor. Aynı zamanda onları geçmişteki örneklere, çevrelerinde yaşayıp da gerçekleri yalanlayanların başlarına zaman zaman gelen felaketlere bakmaya yöneltiyor: