sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA SAD SURESİ 30 VE 40. AYETLER

SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA SAD SURESİ 30 VE 40. AYETLER
05.08.2023
485
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

30- Biz Davud’a Süleyman’ı hediye ettik. Süleyman ne güzel kuldu! Doğrusu O daima Allah’a yönelirdi.

31- Ona bir akşam üstü, çalımlı ve safkan koşu atları sunulmuştu.

32- “Süleyman! Gerçekten ben at (mal) sevgisine Rabb’imi anmayı sağladıkları için düştüm” dedi. Atlar koşup toz perdesi arkasından kayboldular.

33- Süleyman! “Atları bana getirin ” dedi. Bacaklarını ve boyunlarını okşamaya başladı.

34- Andolsun, Süleyman’ı denedik. Tahtının üstüne bir ceset gibi bıraktık, sonra O, yine eski haline döndü.

35- Süleyman: “Rabb’im! Beni bağışla, bana benden sonra kimsenin ulaşamayacağı bir hükümranlık ver. Sen şüphesiz daima bağışta bulunansın ” dedi.

36- Bunun üzerine Süleyman’ın buyruğu ile istediği yere kolayca giden rüzgârı emrine verdik.

37- Bina ustalarını ve dalgıçlık yapan şeytanları da emrine verdik.

38- Demir zincirlere bağlı diğer yaratıkları da onun emrine verdik.

39- İşte bizim bağışımız budur; “ister ver, ister tut, hesapsızdır” dedik.

40- Doğrusu onun, bizim yanımızda yüksek bir makamı ve güzel bir geleceği vardı.

Burada cins atlar anlamında ki “Safinatul Ciyad” kavramı ile Hz. Süleyman’ın tahtı üzerine atılan “ceset” kavramına ilişkin işaretler var. Tefsir kitaplarının ve rivayetlerinin içeriklerine bakarak bu iki işarete ilişkin kalbime yatan bir yorum veya bir rivayete rastlayamadım. Bu konudaki tüm açıklamalar asılsız İsrail efsaneleri temelsiz veya saptırmalara, (yanlış yorumlara) dayanmaktadır. Ben de bu iki olayı kalbime yatacak biçimde düşünüp yorumlama imkânına ulaşamadım ki, bu düşüncelerimi burada aktarıp hikâye edeyim. Bunları açıklama vé tasvir etme konusunda sahih bir hadisin dışında sağlıklı bir kaynağa da rastlayamadım. Burada sözünü ettiğimiz aslında sahih bir hadistir. Ama bu sahih hadisin açıklamaya çalıştığımız bu iki olayla ilgisi sağlam değildir. Bu hadis de Ebu Hureyre’nin (Allah ondan razı olsun) Allah’ın elçisinden -salât ve selâm üzerine olsun- rivayet edip Buhari’nin sahihinde merfu olarak tahris ettiği hadistir. Hadisin metni şöyle “Hz. Süleyman bir ara: Bu gece yetmiş kadınla yatacağım. Her biri Allah yolunda cihad edecek bir süvari doğuracak dedi ve “Allah dilerse” cümlesini eklemedi. Hz. Süleyman bu yetmiş kadınla yattı. Ancak hiç birinin çocuğu olmadı. Yalnız bir tanesi yarım bir çocuk doğurdu. Canımı elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, eğer inşallah deseydim, bu kadınların hepsi birer erkek çocuk doğurur ve bunların hepsi Allah yolunda cihad eden süvariler olurlardı.” Buradaki ayetlerin işaret ettiği sınama konusu bu olay ve cesed’in de bu yarım çocuk olması mümkündür. Fakat bu sadece bir olasılıktır…

Atın hikâyesine gelince; deniliyor ki, Hz. Süleyman akşamleyin bir atını arıyordu. Bu nedenle güneş batmadan önce kılması gereken namazın zamanı geçti. Onu bana getirin dedi. Getirdiler. Rabb’ini anmasına engel olduğu için boynunu ve bacaklarını okşayıp sevdi. İkramda bulundu. Çünkü bu Allah yolunda cihad için beslenen bir attı. Bu her iki rivayetin de sağlıklı bir temeli yoktur. Onun için bu konuda sağlıklı bir şey söylemek de zordur.

Bu nedenle sağlam temellere dayanmak isteyen birisi Kur’an da işaret edilen bu iki olay hakkında kesin bir şey söyleyemez.

Burada söylenebilecek en son söz şudur ki: Yüce Allah diğer peygamberlerini yönlendirmek, yol göstermek, attıkları adımları hatalardan uzaklaştırmak için bir takım sınavlardan geçirdiği gibi elçisi olan Hz. Süleyman’ı -selâm üzerine olsun- da yönetim ve otorite konusundaki uygulamaları ile ilgili olarak bir sınavdan geçirmiştir. Hz. Süleyman bu konuda Rabb’ine yönelmiş ve O’na dönüş yapmıştır. hatalarının bağışlanmasını dilemiştir. Dua ederek umutla Allah’a yönelmiştir.

“Süleyman: `Rabbim! Beni bağışla, bana benden sonra kimsenin ulaşamayacağı bir hükümranlık ver. Sen şüphesiz daima bağışta bulunansın’ dedi.”

Hz. Süleyman’ın bu duasının en güzel yorumu, bencil bir istekte bulunmadığıdır. O bununla mucize şeklinde gerçekleşen özel bir nimet istemiştir. Böylece onun istediği niteliktir, nicelik değildir. Bu dua ile, O belli bir özelliği olan ve kendisinden sonra gelecek olan tüm iktidarlardan farklı bir hakimiyet istemiştir. Bu hakimiyetin belirlenmiş bir karakteri vardır. İnsanların tanımadığı, görmediği, alışmadığı bir hakimiyettir bu.

Yüce Rabb’i de O’nun bu duasını kabul buyurmuştur. O’na bilinen, alışılan hakimiyetin de ötesinde başka hiç kimseye verilmeyecek olan özel bir hakimiyet vermiştir.

“Bunun üzerine Süleyman’ın buyruğu ile istediği yere kolayca giden rüzgarı, emrine verdik.”

Bina ustalarını ve dalgıçlık yapan şeytanları da emrine verdik.” Demir zincirlere bağlı diğer yaratıkları da onun emrine verdik.” Rüzgârın Allah’ın izniyle kullarından birinin emrine verilmesi, onun Allah’ın iradesine bağlı olma özelliğini değiştirmez. Rüzgârın yüce Allah’ın iradesine bağlılığı şüphe götürmez. Onun emrine bağlı ve O’nun belirlediği temel yasalara uygun olarak eser. Yüce Allah’ın belli bir zaman diliminde kullarından birisinin ilahi iradeyi ifade etmesini ve onun emrinin ilahi emre uygun olmasını dilemesi, rüzgârı onun istediği tarafa kolayca çevirmesi tuhaf bir şey değildir. Yüce Allah, böyle bir kolaylık sağlayabilir. Bu, çeşitli şekillerde meydana gelebilir. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim de peygamberimize -salât ve selâm üzerine olsun- şöyle buyurmaktadır: “Andolsun ki, iki yüzlüler, kalplerinde hastalık bulunanlar, şehirde kötü haberler yayanlar, bu hallerinden vazgeçmezlerse seni onlara musallat ederiz. sonra orada senin yanında ancak az bir zaman kalabilirler.” (Ahzab Suresi, 60) Peki bunun anlamı nedir? Bunun anlamı şudur: Eğer onlar vazgeçmezlerse, bizim irademiz seni onların başına musallat etmeye ve onları Medine’den çıkarmaya yönelecektir. Bu da senin kendi iradeni ve arzunu onlarla savaşma ve onları sürgün etmeye yöneltmenle gerçekleşecektir. Böylece bizim onlara yönelik irademiz senin vasıtanla yerini bulmuş olacaktır. İşte bu da yüce Allah’ın dilemesiyle Peygamberimizin -salât ve selâm üzerine olsun- dilemesi arasındaki uygunluğun bir şeklidir. Doğal olarak Allah’ın iradesi ve dilemesi bu işin temelini oluşturur. Fakat, Allah’ın iradesi ve dilemesi yine Allah’ın istemesine bağlı olarak peygamberin iradesi ve dilemesi şeklinde gerçekleşmektedir. Bu da rüzgârın Hz. Süleyman’ın emrine verilmesi olayını daha rahat anlamanızı sağlamaktadır. Yani Hz. Süleyman’ın bu rüzgârları yönlendirmesi, isteklerinin Allah’ın emri doğrultusunda olması koşuluna bağlanmıştır. Yani rüzgâr yüce Allah’ın emri dışına çıkmamakta, bu emre uygun olan direktiflerin hizmetine girmiş olmaktadır.

Yüce Allah, cinleri de Hz. Süleyman’ın emrine vermiştir ki, O’na dilediğini yapsınlar. Karada ve denizde aradığı her şeyi O’na çıkarıp getirsinler. Ayrıca emrine vermiş olduğu bu cinlerden kendisine karşı gelenleri ve bozgunculuk yapanları cezalandırması, ellerini ve ayaklarını biraraya getirip zincire vurması veya onları ikişer ikişer veya gerektiğinde daha fazla sayıda biraraya getirip demir halkalarla bağlama gücü vermişti.

Sonra ona şöyle denilmişti: Yüce Allah’ın sana verdiği gücü ve nimetleri dilediğin gibi kullanabilirsin. Dilediğine her istediğini verebilirsin. Dilediğini de istediğin kadar kısabilirsin.

“İşte bizim bağışımız budur; ister ver, ister tut, hesapsızdır dedik.”

Bu da ikramın ve faziletin doruğa ulaşmasıdır. Sonra bütün bunlara ek olarak da O’nun, dünyada, yüce Rabb’i katında bir yakınlığı olduğu, ahirette ise güzel bir geleceği bulunduğu belirtilmektedir:

“Doğrusu onun, bizim yanımızda yüksek bir makamı ve güzel bir geleceği vardı.”

Bu ise, yüce Allah’ın hoşnutluğuna, korumasına, ihsanına ve ikramına ulaşmada hayli yüksek bir dereceyi ifade etmektedir.

Şimdi tekrar sınama ve sabretme ile ilgili hikâyeye ve bundan sonra gelen ihsan ile ikram olayına devanı ediyoruz. Sözün akışı içinde Hz. Eyyüb’ün kıssası ile buluşuyoruz:

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.