SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA SEBE SURESİ 28 VE 30. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
UYARICI VE MÜJDECİ PEYGAMBER
28- Ey Muhammed, biz seni bütün insanlara müjde verici ve uyarıcı olarak gönderdik. Fakat insanların çoğu bunu bilmiyorlar.
29- Onlar “Eğer doğru söylüyorsanız. şu tehdit ne zaman gerçekleşecek?” derler.
30- Onlara de ki; “Sizin belirlenmiş bir gününüz vardır, ne bir an ertelenir ve ne de önceye alınır. “
Bu açıklama bir önceki bölüme bağlı olarak yapılıyor. Bilindiği gibi bir önceki bölümde sorumluluğun “kişisel” olduğu, hak ve batıl yanlıları arasındaki tek geçerli ilişki biçiminin mesajı duyurma ve çağrı olduğu, bunun ötesinde her iki tarafın işinin yüce Allah’a kaldığı anlatılıyordu.
Bu bölümde o açıklamalara ek olarak Peygamberimizin görevinin ne olduğu belirtiliyor. Müşrikler bu görevin niteliğini bilmiyorlar. Bu yüzden Peygamberimizin dile getirdiği vaatlerin ve tehditlerin hemen gerçekleşmesini, davranışlarının karşılıklarının bir an önce belirlenmesini istiyorlar. Bu bölümde onlara anlatılmaya çalışıyor ki, ödülleri ve cezaları belirleme işleminin planlanmış bir günü vardır. Bu günün ne zaman geleceği sadece yüce Allah’ın bildiği bir gayp konusudur. Şimdi bu bölümün ilk ayetine dönelim:
“Ey Muhammed, biz seni bütün insanlara sırf müjde verici ve uyarıcı olarak gönderdik.”
Bütün insanlığa yönelik peygamberlik misyonunun sınırı işte budur: Müjde verme ve uyarma. İş bu sınırda biter. Müjdelerin ve uyarıların somut gerçeklere dönüştürülmesi ise yüce Allah’ın tekelindedir. Devam ediyoruz:
“Fakat insanların çoğu bunu bilmiyorlar. Onlar `Eğer doğru söylüyorsanız şu tehdit ne zaman gerçekleşecek?’ derler.”
Bu soru, adamların peygamberin görevinin ne olduğu bilmediklerini, peygamberlik misyonunun sınırlarını kavramadıklarını gösterir. Kur’an-ı Kerim, yüce Allah’ın birliği ilkesini her türlü bulanıklıktan arındırma konusunda son derece titizdir. Bu ilkeye göre Hz. Muhammed, sadece bir peygamberdir, görevinim sınırları bellidir, O görev sınırlarının berisinde kalır, bu sınırları aşmaz. Yüce Allah ise sınırsız yetkiye sahiptir. Peygamberi insanlara gönderen ve onun görevinin sınırlarını çizen O’dur. Yüce Allah’ın vaadinin ya da tehdidini gerçekleştirmeyi üstlenmek, hatta bu gerçekleştirmenin zamanını bilmek, Peygamberin görev alanına giren işlerden değildir. Bu iş O’nun yetki tekelindedir. Peygamber haddini, görev alanının sınırlarını bilir. Bu yüzden yüce Allah kendisine bilgi vermediği bir konuda, gerçekleştirilmesini sorumluluğuna vermediği bir işte O’na soru bile sormaz. Yüce Allah, Peygamberimizi bu konuda soru soranlara belirlenmiş bir cevap vermekle ve bu cevapla yetinmekle görevlendiriyor. Okuyalım:
“Onlara de ki; `Sizin belirlenmiş bir gününüz vardır ne bir an ertelenir ve ne de önceye alınır.”
Her belirli gün, yüce Allah tarafından belirlenen vadesi dolunca gelir. Bu gün hiç kimsenin hatırı için geriye atılamayacağı gibi hiç kimsenin ricası üzerine de öne alınmaz. Bu türden hiçbir şey başıboş ve kör tesadüfün rast geldiğine bırakılmış değildir. Her şey belirli bir plana bağlı olarak yaratılmıştır. Her iş biribirine bağlıdır. Yüce Allah planı olayları, vadeleri ve süreleri belirler. Bu belirlemeyi gizli hikmeti uyarınca yapar. Kulları bu hikmetin, sadece O’nun tarafından açığa vurulan bölümünü belirler.
Yüce Allah’ın vaatlerinin ve tehditlerinin hemen gerçekleşmesini istemek bu temel gerçeği kavrayamamanın göstergesidir. Bundan dolayı insanların çoğunun bu gerçeği bilmedikleri vurgulanıyor. İşte bu bilgisizlik insanları bu konuda soru sormaya ve aceleciliğe sürüklüyor.