SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA SECDE SURESİ 1. VE 3. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
1- Elif Lam Mim.
2- Şüphe yok ki, Kitab’ın indirilişi, alemlerin Rabb’i tarafındandır.
3- Yoksa “onu peygamber uydurdu mu ” diyorlar? Hayır, O senden önce bir peygamber gönderilmemiş olan kavmi uyarması için sana Rabb’inden gelen bir gerçektir. Umulur ki, doğru yolu bulurlar. “Elif Lam Mim”
Kur’an-ı Kerim’le muhatab olan Araplar bu harfleri biliyorlardı. Bu ve benzeri harflerden anlamlı kelimeler oluşturmayı da beceriyorlardı. Aynı şekilde kendi sözleri ile Kur’an-ı Kerim arasındaki korkunç farkı da kavrıyorlardı. Sözden anlayan, kelimeler aracılığı ile anlam ve fikirleri ifade etmenin incelikleri ile uğraşanlar bu farkı hemen görürler. Kur’an ayetlerinde gizli bir güç bulunduğunu, her zaman varlığını hissettiren eşsiz bir cevher bulunduğunu, bunların kalp ve duygular üzerinde büyük bir etkiye ve otoriteye sahip olduğunu fark ederler. Yüzyıllardan beri insanların kullana geldikleri dillerdeki bilinen harfler için böyle bir etkileyicilik söz konusu değildir. Bu, tartışma götürmez apaçık bir gerçektir. Onu dinleyen biri daha önce bunların Kur’an-ı Kerim’den ayetler olduğunu bilmese de hemen bu sözlerin farklılığını kavrar, onları diğer sözlerden ayırır ve onlar karşısında heyecanlanır. Değişik insan toplulukları arasında yaşanan birçok olaylar bu gerçeği pekiştirmektedir.
Kur’an-ı Kerim ile bu tür harflerden oluşan insan sözleri arasındaki fark diğer eşyalardaki Allah’ın sanatı ile insan sanatı arasındaki fark gibidir. Allah’ın sanatı açık ve belirgindir. En ufak bir eşyada bile insan sanatı onun düzeyine erişemez. Örneğin, bir tek çiçekteki olağanüstü renk dağılımı yüzyıllardan beri gelmiş-geçmiş en usta ressamları bile dehşete düşüren, çaresiz bırakan bir mucizedir. Kur’an-ı Kerim’de somutlaşan Allah’ın sanatı ile bu tür harflerden oluşan insan sözlerindeki beşeri sanat arasındaki ilişki de tıpkı bunun gibidir.
“Elif Lam Mim.”
Şüphe yok ki, Kitab’ın indirilişi, Alemlerin Rabb’i tarafındandır. Kitab’ın Alemlerin Rabb’i tarafından indirilmesi, şüphe götürmeyen kesin bir meseledir. Ayet-i Kerim’e bu konudaki kuşkuları giderme işinde acele ediyor ve cümlenin öznesi ve yüklemi arasında bu ifadeye yer veriyor. Çünkü meselenin özü ‘ve ayette gözetilen hedef nokta budur. Bu hususa hazırlık oluşturmaları için surenin başında yer verilen birbirinden kopuk harfler Kur’an’ın Allah tarafından indirildiğinden kuşku duyanları tartışma götürmez pratik bir gerçekle yüzyüze getiriyor. Çünkü bu Kitap kendilerinin de kullandığı bu tür harflerden meydana gelmiştir. Kitab’ın ifade tarzı ise, pratik deneyimlerin ve herkesin kabul ettiği söz sanatı ölçülerinin karşısında olağanüstülüğü kuşku götürmeyen bu mucizevi ifade tarzıdır.
Kur’an-ı Kerim’in her ayeti ve her suresi Kur’an’da gizli bulunan olağanüstü ve şaşırtıcı gizli unsurun özelliklerini taşır. Kitab’ın özüne yerleştirilmiş bulunan gizli gücü yansıtır. İnsan kalbi tamamen açık olduğu, duygular bütünüyle berraklaştığı, üstün bir kavrayışa, yüksek bir algılama ve olumlu tepki gösterme özelliğine sahip olduğu zaman, insanın bedenini derin bir ürperme alır, titrer, sarsılır ve bu Kur’an karşısında kendinden geçer. İnsanın kültürü ve içindeki canlı-cansız varlıklarla birlikte evrene ilişkin bilgisi arttıkça bu etkilenme daha da belirginleşir. Hiç kuşkusuz, bu sırf anlaşılmaz vicdani bir etkilenmenin neden olduğu ilk sarsıntı değildir. Tam tersine, bu durum Kur’an’ın insan kalbine dolaysız hitap ettiği her seferinde gerçekleşir. Aynı şekilde deneyimli bir kalbe, kültürlü bir akla, bilgi ve birikim dolu bir zihne hitab etmesi durumunda da bu derin sarsıntı ve etkilenme meydana gelir. İlmin, kültürün ve birikimin düzeyi yükseldikçe Kur’an ayetlerinin anlamlarının, işaretlerinin ve mesajlarının boyutları da aynı oranda artar. Ancak fıtratın sağlam olması, doğal çizgisinden sapmamış olması, beşeri arzu ve ihtiraslara yenik düşmemiş olması şarttır.(Daha geniş bilgi için Furkan suresi 2. ayetin tefsirine bakabilirsiniz) Çünkü sağlam bir fıtrat bu Kur’an’ın insan sanatı olmadığını, kuşku götürmez bir şekilde alemlerin Rabb’i tarafından indirildiğini kesinlikle kabul eder.
“Yoksa onu peygamber uydurdu mu? diyorlar”
Nitekim inatçılıkları yüzünden böyle söylüyorlardı. Ama surenin akışı böyle bir sözün söylenmiş olduğunu bilmezlikten gelerek: “Yoksa `onu peygamber uydurdu mu? diyorlar” şeklinde yadırgayıcı bir ifade kullanıyor… Böylece, böylesine asılsız bir söylentiyi ağza almanın yersizliğini vurgulamış oluyor. Çünkü bir yandan Hz. Muhammed’in -salât ve selâm üzerine olsun- aralarında geçen hayatı, öte yandan bu Kitab’ın özelliği bu haksız suçlamayı temelden reddediyor, şüpheye yer bırakmıyor!
“Hayır O senden önce bir peygamber gönderilmemiş olan kavmi uyarması için sana Rabb’inden gelen bir gerçektir.”
Gerçektir… İçeriği doğrudur. Fıtrattaki ezeli gerçeğe uygundur, evrenin yapısının dayanağı olan değişmez gerçekle ahenk oluşturur. Bu gerçek evrenin oluşumunun temel dayanağıdır. Evrenin hareket tarzındaki ahenkte, düzenin belli bir sistem içerisinde değişmeden işlemesinde, büyük-küçük her olayda ve her harekette kendini göstermesinde, yapısında yer alan parçaların çatışmamasında ya da dağılmamasında, bu parçaların birbiriyle kaynaşıp uyuşmasında hep bu gerçeğin damgası vardır.
Evet, Kur’an gerçektir… Çünkü Kur’an bu büyük varlık alemine egemen olan evrensel yasalar sisteminin eksiksiz ve doğru bir tercümesidir. Bu Kitap adeta, varlık aleminde yürürlükte olan, doğal ve pratik yasaların sözlü ve manevi bir görüntüsüdür.
Bu Kitap gerçektir. Çünkü kendisinin öngördüğü hayat sistemini seçen insanlarla, içinde yaşadıkları evreni ve evrenin genel yasalarını birbirine bağlar. Bu insanlarla evrendeki güçler arasında barış; çevrelerindeki büyük evrende yer alan her şeyle dostluk içinde yaşayıp giderler..
Bu Kur’an gerçektir… Çünkü mesajı ulaşır ulaşmaz insan fıtratı hiçbir zorluk çıkarmadan, inat etmeden, son derece rahat ve kolay bir şekilde kendisine olumlu karşılık verir. Çünkü Kur’an, fıtratın özünde motiflenmiş ezeli ve köklü gerçekle hemen kaynaşır.
Gerçektir… Çünkü insanlık hayatı için kapsamlı bir sistem belirlerken ayrılığa düşmez, kendi kendisi ile çelişmez. Bu sistemi çizerken insanlığın sahip olduğu bütün güçleri ve enerjileri, insanlığın bütün isteklerini ve ihtiyaçlarını, ruhlara bulaşan, kalpleri dejenere eden hastalık, zaaf, eksiklik veya musibetler gibi insanların karşı karşıya kaldığı bütün gelişmeleri göz önünde bulundurur.
Evet, gerçektir Kur’an… Dünya ve ahirette hiç kimseye haksızlık etmez. Kişinin sahip bulunduğu hiçbir güce, hiçbir enerjiye zulmetmez. Kalpte yer eden hiçbir düşünceye ya da hayat içindeki hiçbir yönelişe zulmetmez. Varlık alemindeki sarsılmaz büyük gerçekle uyuştukları sürece hepsine varolma ve hareket etme hakkını tanır.
“Hayır, O senden önce bir peygamber gönderilmemiş olan kavmi uyarması için sana Rabb’inden gelen bir gerçektir. Umulur ki, doğru yolu bulurlar.” Çünkü Kur’an senin tarafından uydurulmuş bir Kitap değildir. Rabb’inin katından indirilmiştir. Önceki ayette de, ifade edildiği gibi O alemlerin “senin Rabb’in” anlamındaki tamlama ise onurlandırma amacına yöneliktir. Kur’anı kendiliğinden uydurmakla suçlanan Hz. Peygamberi -salât ve selâm üzerine olsun onurlandırmak, onunla Rabbi ki, aynı zamanda alemlerin de Rabb’idir arasındaki ilişkiye yakınlık havası vermek, bu asılsız ve ağır suçlamaya cevap vermek amacına yöneliktir. Aynı zamanda onurlandırma anlamının yanı sıra, lütfedici kaynağın güvenirliği, alıcının sağlamlığı, mesajı aktarma ve açıkça duyurma emanetini yerine getirdiği gibi anlamları da içermekte, ilişkinin sağlamlığını vurgulamayı da hedeflemektedir.
“O senden önce bir peygamber gönderilmemiş olan kavmi uyarması için sana Rabb’inden gelen bir gerçektir. Umulur ki, doğru yolu bulurlar.”
Hz. Muhammed’in -salât ve selâm üzerine olsun- peygamber olarak gönderildiği Arap toplumuna bundan önce bir peygamber gönderilmiş değildi. Tarih, Araplar’ın ilk atası İsmail peygamberle -selâm üzerine olsun- Hz. Muhammed -salât ve selâm üzerine olsun- arasında Arap toplumuna gönderilmiş herhangi bir peygamberden söz etmiyor. Yüce Allah Hz. Peygambere -salât ve selâm üzerine olsun- bu hak içerikli Kitabı göndermiş ki, onun aracılığı ile Arapları uyarsın. ( Ve tüm insanları) “Umulur ki, doğru yolu bulurlar.”
Çünkü fıtratlara ve kalplere hitab eden gerçeği içermesi bakımından bu Kitap aracılığı ile doğru yolu bulmaları beklenir.
YÜCE SIFATLARIN SAHİBİ
İşte yüce Allah’ın, kendilerine bu Kitap indirdiği ve peygamberine bu Kitap aracılığı ile uyarmasını istediği bu Arap toplumu, yüce Allah’a bir takım düzmece ilahlar ortak koşuyordu. Bu yüzden burada onların bu konudaki ilahlığı bütünüyle O’na özgü kıldıkları yüce Allah’ın bazı sıfatları açıklanıyor. Araplar bu noktada bu yüce sıfatla nitelendirilmeyi hakkeden yüce “Allah” ile bu tür bir nitelendirilmeyi hakketmeyen ve Alemlerin Rabb’i olan Allah’ın yüce makamına yakıştırılmaları doğru olmayan düzmece ilahları birbirinden ayırmıyorlardı!