SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA YUSUF SURESİ 108. AYET
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
108- Ey Muhammed, de ki; “İşte benim yolum budur, ben inandırıcı kanıtlar göstererek insanları Allah’a çağırırım. Bana uyanlar da öyle yaparlar. Allah’ı her türlü noksanlıktan uzak tutarım. Ben Allah’a ortak koşanlardan değilim. “
Evet ey Muhammed, sen onlara de ki:
“İşte benim yolum budur!”
En ufak bir eğrilik, bir kuşku ya da şüphenin asla sözkonusu olmadığı, dosdoğru biricik yoldur benim yolum.
“Ben inandırıcı kanıtlar göstererek insanları Allah’a çağırırım. Bana uyanlar da öyle yaparlar.”
Bizler Allah ve O’nun ışığı sayesinde doğru yoldayızdır. Yolumuzu iyi biliriz. Bu yolda her adımımızı görerek, anlayarak, bilerek atarız. Ne kösteklenir, ne düşer, ne de sendeleriz! Bizim için net mi net apaydınlık bir yoldur bu. Allah’ı, O’nun ilahlığına yaraşmayacak niteliklerden uzak tutarız. Kendimizi, Allah’a ortak koşanlardan ayırır ve uzak tutarız:
“Ben, Allah’a ortak koşanlardan değilim.”
Şirkin, Allah’a ortak koşmanın açığına da gizlisine de yer yoktur bende! İşte benim yolum budur! Dileyen gelsin katılsın! Gelip katılmayanlara gelince, arzuları bilir! Onlar katılmasa da ben, dosdoğru yolumda yürümeye devam ediyorum..:
Allah yolunun davetçisi konumundaki insanlar, işte bu ayrımı mutlaka yapmak durumundadırlar. Kendilerinin tek bir ümmet olduklarını; inançlarını kabullenmeyenlerden, kendileri gibi hareket etmeyenlerden, liderlerinin buyruklarını yerine getirmeyenlerden ayrı olduklarını mutlaka açıkça duyurmak durumundadırlar! Kısacası kendilerini net bir biçimde ayırmak, kendileri dışındaki kimselerle içiçe bulunmamak durumundadırlar. Bu dine mensup insanların, cahili toplum içerisinde eriyip gitmiş bir biçimdeyken, başkalarını kendi dinlerine davet etmeleri yeterli değildir! Zira böylesi bir davetle, kıyamet-i harbiyesi olan hiçbir sonuç elde edilemez! Bu insanların daha ilk günden itibaren yapacakları birinci iş, kendilerinin cahiliyeden bütünüyle farklı apayrı bir grup olduklarını açıkça söylemek; kendilerini başkalarından ayırıp İslâm inancının kaynaştırdığı ve İslâmcı liderlerin yönettiği özel bir topluluk haline getirmektir… Özetle Allah yolunun davetçileri, kendilerini cahiliye toplumundan ayırmak zorunda oldukları gibi, yöneticilerini de cahiliye toplumunun yöneticilerinden ayırmak zorundadırlar!
Aksi taktirde, onların cahiliye toplumu arasına karışmaları, bu toplumla kaynaşmaları, cahiliye yönetiminin şemsiyesi altında kalmaları durumunda sonuçta, inanç sistemlerinin tüm gücü, çağrılarının yaratabileceği tüm etki, bu yeni çağrı için sözkonusu olabilecek tüm çekicilik korkunç bir erozyona uğrayarak silinip gidecektir.
Bu gerçek, sadece müşrikler arasında çağrıda bulunan Peygamberimizin durumuyla sınırlı değildir. Cahiliye hortladığı ve insanların hayatına egemen olduğu her dönemde ve her durumda geçerlidir… Üstelik yirminci yüzyıl cahiliyesinin, temel öğeler ve ayırıcı nitelikler açısından, İslâm çağrısının tarih boyunca yüzyüze geldiği diğer cahiliye sistemlerinden farklı olduğu da söylenemez!
Kimileri cahiliye toplumuna ve cahiliye çevrelerine karışarak; bu tür toplumlara ya da çevrelere yavaşça sızarak sonuçta İslâma davet noktasında birşeyler yapabileceklerini sanıyorlar… Bu biçimde düşünenler, İslâm inancının özünü kavrayamadıkları gibi, insanların yüreklerine nasıl girilebileceğinden de habersizdirler!.. Tanrıtanımaz (ateist) hareketler bile kendi kimliklerini, düşüncelerini ve yaklaşımlarını bizzat ortaya koymaktadırlar! Yani, İslâmın davetçisi müslümanlar mı kendi gerçek kimliklerini ortaya koymayacaklar? Müslümanlar mı kendi yollarını; cahiliye yöntemlerinden büsbütün farklı kendi sistemlerini açıkça ortaya koymayacaklar?
PEYGAMBERLER HAKKINDA ALLAH’IN YASASI
Daha sonra peygamberler noktasında Allah’ın yasasına ve de kimi geçmiş toplumların sonlarına ilişkin Allah’ın yeryüzündeki kanıtlarına dikkat çekiliyor. Hz. Muhammed, -salât ve selâm üzerine olsun- peygamberlerin ilki değildir. Onun getirdiği şeriat da, şeriatların ilki değildir. İşte, daha önceleri Allah’ın peygamberini ve şeriatını yalanlamış olanların sonlarına ilişkin kanıtlar yeryüzünde halâ apaçık durmaktadır: