sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA ZARİYAT SURESİ 24 VE 37. AYETLER

SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA ZARİYAT SURESİ 24 VE 37. AYETLER
13.03.2024
174
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

24- İbrahim’in şerefli misafirlerinin haberi sana geldi mi?

25- Onlar, İbrahim’in yanına girip “Selam sana” demişlerdi, İbrahim de: “Selam size” demişti. İçinden de, onların “tanınmamış bir topluluk olduklarını geçirmişti.

26- Gizlice ailesinin yanına gitti, semiz bir buzağı getirdi

27- Onu, önlerine yaklaştırdı “Yemez misiniz?” dedi.

28- Yemediklerini görünce içine bir korku düştü. “Korkma dediler ve ona bilgin bir oğlan çocuğu müjdelediler.

29- Karısı hayretle çığlık içinde geldi. Yüzünü kapayarak “Ben kısır bir koca karıyım” dedi.

30- Dediler ki: “Rabb’in böyle dedi. O, hüküm ve hikmet sahibidir bilendir.”

31- İbrahim: “O halde işiniz nedir ey elçiler?” dedi.

32- Dediler ki: “Biz suçlu bir kavme gönderildik.”

33- “Ki onların üzerine çamurdan taşlar salalım;

34- “Rabb ‘inin katında, haddi aşanlar için işaretlenmiş taşlar.”

35- Orada mü’minlerden kim varsa çıkardık.

36- Zaten orada bir ev halkından başka müslüman da bulamadık.

37- Acı azabdan korkanlar için orada bir ibret bıraktık.

Bunlar peygamberlerin tarihlerinde yer alan delil veya delillerdir. Tıpkı yeryüzünde ve ruhlarda işaret olunan deliller gibidir bunlar da… Bu sözler birinci bölümde gerçekleşeceği ifade olunan va’dler gibi gerçekleşecek olan va’d veya tehditlerdir.

Hz. İbrahim’in -selâm üzerine olsun- hikayesi bir soru ile başlıyor: “İbrahim’in şerefli misafirlerinin haberi sana geldi mi?” Bu hikaye anlatılacak olan hikayeye dinleyenlerin dikkatlerini çekmek ve zihinleri buna hazırlamak için böyle soru ile başlıyor. Hz. İbrahim -selâm üzerine olsun- misafirlerinin şerefli olarak nitelenmelerinin nedeni ya onların Allah katında böyle şerefli oluşlarından veya hikayede anlatıldığı gibi Hz. İbrahim’in onlara yaptığı ikramdan dolayıdır.

Hz. İbrahim’in cömertliği ve dünya malına karşı önem vermeyişi açıkça görülmektedir. Misafirleri içeri girer girmez “selam” diyorlar. Kendilerini tanıyıp bilmediği halde salamlarını alıp karşılık veriyor. Evet kendisine selam verilir verilmez onların selamlarına karşılık verir vermez hemen onlara yemek hazırlamak üzere hızla hanımının yanına koşuyor. O kadar bol yemek getiriyor ki değil üç kişiye onlarca kişiye bile yeter. “Gizlice ailesinin yanına gitti semiz bir buzağı getirdi.” Rivayete göre gelen konuklar üç kişiymişler. Bu semiz buzağının bir omuzu bile onlara yetecek kadarmış!

“Onu önlerine yaklaştırdı `yemez misiniz?’ dedi.”

Hz. İbrahim konukların yemeğe ellerini uzatmamaları ve biraz sonra yiyeceklerini gösteren bir davranış içinde bulunmamaları yüzünden soruyor bu soruyu. “Yemediklerini görünce içine bir korku düştü.” Bunun iki nedeni olabilir: Birincisi ev sahibinin sunduğu yemeği yemeyen bir yabancı konuğun bu hareketi o konuğun içinde kötü niyet ve hıyanet beslediği anlamına gelmesindendir. Ya da Hz. İbrahim onların davranışında tuhaf şeyler görmüştür bundan dolayıdır. İşte bu esnada konuklar ona gerçek kimliklerini açıklıyorlar veya onu yatıştırıyorlar ve kendisine müjde veriyorlar. “Korkma’ dediler. Ve ona bilgin bir oğlan çocuğu müjdelediler.” Bu müjde kısır eşinin Hz. İshak peygamberi doğuracağına dairdir.

Karısı hayretle çığlık içinde geldi. Yüzünü kapayarak “Ben kısır bir koca karıyım’ dedi.” Hz. İbrahim’in -selâm üzerine olsun- hanımı müjdeyi duymuş ve bu müjde karşısında birden şaşkına dönmüş, dehşet içinde çığlık atmış ve kadınların adeti olduğu gibi, yanaklarını iki avucu ile kapatmıştı. Bu nasıl olur? “Kısır bir kocakarıyım” diye bağırmaya başlamıştı. Böylece kendisi yaşlı bir kocakarı olduğu için bu müjde karşısında dehşetini dile getirmişti. Çünkü o aslında kısır birisiydi. Hiçbir zaman beklemediği bu çarpıcı müjde karşısında kendisinden geçmiş ve unutmuştu müjdeyi meleklerin getirdiğini. İşte o sırada melekler onu ilk gerçeğe, kendisini hiçbir şeyin kayıtlayamıyacağı ve her işi hikmet ve ilim ile idare eden kudret gerçeğine döndürürler.

“Dediler ki: `Rabb’in böyle dedi. O, hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir.” Herşeye “Ol” deyince hemen oluverir. Yüce Allah ol demiştir. O halde onun sözünden sonra neye gerek var bir şeyin olması için. Ancak ne varki alışkanlık ve adetler beşerin kavramasını sınırlandırıyor, düşüncelerini daraltıyor ve bu yüzden insan alışageldiği şeye aykırı bir şeyin olduğunu görünce dehşete kapılıyor ve nasıl olacağına hayret ediyor. Zaman zaman da şımarıklık ederek onun oluşunu inkara yelteniyor. Oysa mutlaka dileme (yüce irade) yoluna devam etmektedir, beşerin küçük ve sınırlı olan alışkanlıkları ile kayıtlı değildir. Dilediğini hiçbir kayıt ve sınır tanımadan yoktan var eder.

Bu sırada Hz. İbrahim konuklarının kimler olduklarını öğrendiği için hangi görevle gönderildiklerini sormaya yöneliyor. “Ey elçiler işiniz nedir dedi…” “Dediler ki: `Biz suçlu bir kavme gönderildik: Hz. Lut’un gönderildiği kimselerdi. “Rab’binin katında, haddi aşanlar için işaretlenmiş taşlar.”

Bu taşların, aşırı gidenler ve hakkın sınırını aşanlar için Allah katında hazırlanıp damgalanmış olmaları; yerin derinliklerinden kızgın lavlar püskürten azgın yanardağların fırlattığı taşlar olmalarına engel değildir. Zaten Hz. Lut’un gönderildiği insanlar fıtratın ve dinin sınırlarını aşarak aşırı gitmişlerdi. Bu taş bu itibarla “Rabbinin katında” O’nun iradesi ve yasaları uyarınca azgınlardan dilemiş olduğu kimselerin başlarına gelecektir. “Atılacaktır”. Ne zaman ve nerede atılacağı ise O’nun ilmi ve ezeli planı uyarınca takdir edilip belirlenmiştir. Taşın atılışını yine kendi iradesi ve konumları uyarınca melekler üstlenirler. Bizler meleklerin nasıl olduklarını biliyor muyuz? Onların bu kainat ve içinde bulunan canlı ve cansız varlıklarla ilişki tarzlarını kavrayabiliyor muyuz? Zaman zaman açığa vuran dış görünüşlerine göre, kendimizden isimler verdiğimiz kainat güçlerinin asıl yüzlerini kavrayabiliyor muyuz? O halde Allah’ın bu güçlerden bazılarına herhangi bir zamanda görev verdiğini, bu güçlerden bir kısmını çeşitli şekillerde bazı insanların üzerine dünyanın herhangi bir yerinde gönderdiğini bizlere haber vermesine itiraz etmeye hakkımız yoktur. Bizlerin bilgi adına sahip olduğumuz tek şey bu güçlerin görünüşlerine dair bir takım varsayımlar, nazariyeler ve temelsiz yorumlardan ibaret iken, ve bu güçlerin gerçek şekilleri hala bizlerden uzak iken Allah’ın bu konuda vermiş olduğu haberlere itiraz etmeye de hakkımız yoktur. Bu yağan, ister volkanik bir taş olsun, isterse başka bir taş olsun, Allah’ın elinden çıkıyor. Onun sanatının ve dilemesinin eseridir. Sırrı O’nun yüce katındadır, bilinmez. Allah onu dilediği zaman, somut olarak meydana çıkarır.

“Orada mü’minlerden kim varsa çıkardık.”

Onları kurtarmak ve korumak için çıkardık. “Zaten orada bir ev halkından başka müslüman da bulamadık”. Başka yerlerden anlaşıldığı gibi, bu ev halkı Lut Peygamberin evinin halkı idi. Sadece onlar kurtulmuştu. Fakat karısı da helak olanlar arasında idi.

“Acı azaptan korkanlar için orada bir ibret bıraktık.” Korkanlar bu kanıtı görürler, kavrarlar ve ondan yararlanırlar. Diğerleri ise, gözleri kör olduğundan ne yeryüzünde, ne benliklerinde ve ne de tarih olaylarında Allah’ın varlığını ve kudretini gösteren delilleri göremezler.

Bir diğer delil de Hz. Musa’nın hikayesinde vardır. Allah (c.c.) o delile Peygamberler tarihindeki kanıtlar sergilenirken kısaca ve hızla işaret etmektedir.

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.