SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA ZÜMER SURESİ 49 VE 52. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
49- İnsanın başına bir sıkıntı geldiği zaman bize yalvarır. Sonra katımızdan ona bir nimet verdiğimiz zaman: “Bu bana bilgimden dolayı verilmiştir” der. Hayır, bir imtihandır; fakat çokları bilmezler.
Bu ayet-i kerime her yerde ve her zaman görülebilecek bir insan tipini tasvir ediyor. İnsanın fıtratı hakka ulaşmadığı, tek olan Rabb’ine dönmediği, O’nun yoluna girip hem sevinçli, hem sıkıntılı günlerinde sapmayacak düzeye çıkmadıkça bu tür hareketleri devam edecektir.
Dara düşme ve sıkıntı, insanın fıtratını kuşatan gayri meşru arzuların ve ihtirasların tortularını silip süpürür. Fıtratta ve bütün bir varlığın özünde gizli olan gerçeği perdeleyen yapay faktörleri ortadan kaldırır. İşte bu durumda fıtrat, Allah’ı görür ve yalnız O’na yönelir. Bu sıkıntı dönemi bitip bolluk ve rahat dönemi başlayınca bu insan, dar gününde söylediklerini unutur. Gayri meşru isteklerin etkisiyle fıtratı özünden sapar. Elde etmiş olduğu nimet, rızık ve lütuf hakkında, “Bu bana bilgimden dolayı verilmiştir” der. Bu sözü Kârun söylemişti.
Bilgisine, sanatına ve başka bir maharetine güvenip elde ettiği malı ve makamı onunla izaha kalkışan: Nimetin asıl kaynağından, ilmin ve kudretin bağışlayıcısından, sebeplerin sebebinden ve rızıkların belirleyicisinden habersiz olan herkes de aynı sözü söyler.
“Hayır, o bir imtihandır; fakat çokları bilmezler.”
Bu deneme ve sınama için bir fitnedir. Böylece onların şükür mü edecekleri, yoksa nankörlük mü edecekleri belli olacaktır. Hallerini düzeltiyorlar mı, yoksa daha da bozuyorlar mı görülecektir. Yollarını öğrenip doğru yola mı girecekleri, yoksa sapıklığa mı yanaşacakları ortaya çıkacaktır.
Kur’an-ı Kerim, insanlar için bir rahmettir. Bilinmeyen, gizli şeyleri ortaya çıkarıyor; tehlikeye dikkatlerini çekiyor, onları fitneden sakındırıyor. Bu açıklamadan sonra onların ne bir bahanesi, ne de özrü kalmaktadır.
Bu arada Kur’an-ı Kerim kendilerinden önceki milletlerin akıbetlerini onların gözleri önüne sererek kalblerine dokunuyor: “Bu bana bilgimden dolayı verilmiştir” gibi sapık sözleri söyleyenlerin akıbetinin de tarihteki benzerlerinin akıbeti gibi olacağı hatırlatılmaktadır:
50- Bunu onlardan öncekiler de söylemişti; ancak kazandıkları şeyler onlara fayda vermedi.
51- Bunun için işledikleri kötülükler başlarına geldi. Bunlardan zulmedenlerin de kazandıkları kötülükler başlarına gelecektir. Bu hususta Allah’ı aciz bırakamazlar.
Kendilerinden öncekiler bu sapık sözü söylemişler; sonuçta bu kötü akıbete uğramışlar ve vebal altına girmişlerdir. Fakat onların ne ilimleri, ne malları, ne de güçleri kendilerine bir fayda vermemiştir. Öncekiler bu sözün aynısını kullanmışlardır. Bu sözü söyleyenler de öncekilerin akıbetine uğrayacaklardır. Allah’ın yasası değişmez çünkü. “Bu hususta Allah’ı aciz bırakamazlar.” Yani yüce Allah’ı, O’nun zayıf ve güçsüz yaratıkları acze düşüremezler.
Yüce Allah’ın onlara verdiği nimetlere, bahşettiği rızka gelince, bunlar yüce Allah’ın iradesine bağlıdır. Bunlar, rızıklarının kısılmasında ve bollaştırılmasında Allah’ın takdirine ve hikmetine uygun biçimde düzenlenir. İnsanları sınamak ve dilediği biçimde iradesini uygulamak için.
52- Onlar bilmiyorlar mı ki, Allah dilediği kimsenin rızkını bol bol verir; dilediğini de kısar. Doğrusu bunda, inanan bir toplum için ibretler vardır.
Öyleyse yüce Allah’ın, doğru yola ve imana gelmeleri için gönderdiği ayetlerini, inkâra ve sapıklığa alet etmesinler.