sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

ŞİRK PSİKOLOJİSİ-2 (Hal böyleyken, söz ile, ‘biz hiç kimseyi Allah’a ortak koşmuyoruz’ demenin bir yararı yok!)

21.12.2021
1.212
A+
A-

Övmek ve övülmek bizleri yoktan vareden yegane güç sahibi,tek ilah,tek rab, merhametli ve bağışlayan Allah Azze ve Celle’ye mahsustur.Selam O’nun alemlere rahmet olarak gönderdiği ve yolundan gidildiğinde ancak doğru insan,Müslüman olunabileceği Hz. Muhammed’e aline,ashabına ve mümin sıfatını haketmek için mücadele eden tüm inananların üzerine olsun.

Geçen yazımızda ilah edinme ihtiyacının varlığından bahsettik,Şimdi de gerekçeleriyle biraz daha açalım.

Hangi psikolojik mekanizmalar sonucu İnsanlar, ‘Bir’ olan Allah’ı bırakır da, birden çok ilah edinme ihtiyacı duyarlar ve de Allah’a has olan ilahlık kudretini başka şeylere yakıştırırlar? Bu soruya sağlıklı bir cevap bulabilmek için şir­kin psikolojik mahiyetini iyi irdelemek gerekir.

“La ilahe illallah” demeden; yani “ilah olduğu zanne­dilenler ya da tutum, davranış, söz, yönetim ve yöntemleri ile kendilerini ilahlık mevkiinde görenler ilah değildir” demeden ve öylece inanmadan kimsenin imanı sahih olmayacağına göre konu hadsiz derecede önemli. Kul ile ilah arasında ruhi bir bağ olan İman, bu ilah kavramı üzerine kurulu.

Allah Resülü’nün; “Sizin için endişem, tekrar küfre döne­ceğiniz ihtimalinden değil, size karanlıkta karıncanın ayak sesleri gibi gizli ve sinsi gelecek olan şirktendir” anlamındaki sözleri, şirki, mahiyeti ile tanımanın ne denli önemli olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. İşte ancak o zaman, karıncanın ayak sesleri kadar sinsi gelen düşmana karşı korunmak müm­kün olabilir.

Şirk olayını hayatın her alanında görmek mümkün: Günlük işleri düzgün gitsin diye yanında taşıdığı uğur simgesi bir boncuk, bir tutam saç, içinde ne yazdığı pek de önemli olmayan ve merak da edilmeyen bir muskadan uğurlu kelime ve sayılara; hayatı üzerlerinde yetki sahibi olarak kabul ettiği dini ve idari otoriteleri olağan üstü görerek putlaştırma­ya kadar her alanda!

“İnsanlar kendilerine egemenlik eden, onları büyüleyen liderleri veya şefleri ölür ölmez kısa bir süre içinde yenilerine dönerler. Bu süreli olarak iktidarı doldurmak ve boş bırak­mamak, esasen daima ona bağlı olduğumuz ve kendisini say­dığımız kutsal bir varlığı tutmanın ihtiyacıdır. Kişiler gider; lakin insan gönüllerinde kutsal olan ve putlaştıran güçler ve değerler kalır.

Birbirinden farklı veya benzer şartlar altında “İnsan, ken­di gücünün çok üstünde olup da ümitlerini gerçekleştirmede bel bağladığı yahut şu veya bu şekilde yararlandığı değişik tabiat güçlerini; lider, kahraman, sporcu, şarkıcı, artist, zevk yönünden çekici pek çok kuvvet ve objeyi kutsallaştırır, hatta ilahlaştırır.. Bu, insanın kendini adamaya karar verdiği, mut­lak gönül bağlılığı içinde olduğu gücü “ilahsal kudret’i temsil eder.. İnsanın günlük denemelerini ilgilendiren her şey kutsallaştırılmıştır. Kozmik fenomenler ve tabii güçler (Güneş, ay, yıldızlar, pınarlar, ırmaklar, dağlar), hayati ve psikobiyolojik güçler, hayvanlar, ağaçlar, cinsel enerji,  Irk, vatan, sınıf, parti, savaşlar, altın, para., boş inançların birçok şekilleri… Umdurucu ve korumak gücünde görülen her şey, insanın merakını ve mistik yönünü kamçılar” ve bir şekilde putlaştırılır.(Seyyid Kutup)

Rahatlıkla denilebilir ki; “İnsanın zihninde, onu ilah edin­meye iten etkenin asıl kaynağı muhtaç ve varlıksız oluşudur. İnsanın, kendisinin ihtiyaçlarını gidermeye gücü yeten, sıkıntı­lara karşı yardım eden, gerektiği her an onu koruyan, ıstırap ve korku halinde korkusundan onu emniyete çıkaran bir var­lığa ihtiyacı vardır.

Bütün bunlardan anlaşılıyor ki, “ilah” kelimesinin mabud hakkında kullanılmasına sebep olan faktörler: İhtiyaçları gi­dermesi, amelin karşılığını verme, sükunet bahşetme, yüceliği ve hükmü altına alıp koruma, musibet anında onu korumaya gücünün yeter olması..” gibi düşünce ve kanaatlerdir. Kişi­nin bütün bu sayılanları kendisine verebilecek bir büyük Kud­reti kabul etmesi, bu özelliklerin onda var olduğuna ve bu­nunla birlikte kendisine yardım edecek olduğuna inanması.. İşte ilah edinme ihtiyacının esası!

Bizlerin en büyük eksikliği bu ihtiyacın farkında olamayışımızdır.Topluma baktığımızda şuurlu Müslümanlar hariç herkesin içerisinde ne yaparsa yapsın doldurulamayan bir boşluk var.Bu yüzden de kimse hayatından memnun değil.Kimse iç huzura erememiş ve erebilmek için de her yolu denemekte.Çünkü fıtratta olan ilah ihtiyacı insanı bu arayışa sevketmekte.İşte bu bile Tek ilah olan Allah Azze ve Celle’nin kullarına yardımıdır.Bu hissiyatı vererek aslında insanı arayış içerisine sokuyor.Arasın ve kusursuz olanı aklıyla düşünerek bulsun diye.

Ebû Hüreyre”nin (ra) naklettiğine göre,Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:

“Her doğan fıtrat üzere doğar. Sonra anne babası onu Yahudi yahut Hıristiyan veya Mecûsî yapar…”(Buhârî)

Yine bu arayışına yardımcı olmak için bu hissiyatın yanında gözle görülür kulakla işitilir deliller de göndermiştir.Çünkü insan bilgiye ulaşmak için bu vasıtaların hepsini ya da herhangi birisini kullanmaktadır.Bu vasıtalar da genel adıyla vahiy olmakla beraber Kitaplar,kitapları anlatacak ve yaşama örneği olacak kişiler yani paygamberler ve bunları kavrayacak kalbin dimağı olan akıldır.Her dönemde bu şekilde Allah Azze ve Celle kullarına aslında yol göstermiş ve lutfederek yardımcı olmuştur.

Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla

“Biz müjdeleyici ve sakındırıcı olarak Peygamberler gönderdik ki artık Peygamberlerden sonra insanların, Allah’a karşı bir bahaneleri olmasın…” (en-Nisâ 4/165).

İmam-ı Gazali bu hususta şöyle der:

İnsan aklı, öldürücü zehirle faydalı ilaçlan birbirinden ayırmaya yetmediği ve mutlaka bir doktora veya eczacıya ihtiyaç duyduğu gibi, dünya ve âhirette kendisini kurtuluşa erdirecek inanç ve amelleri de kendi başına bilip bulamaz. Kendisini felâkete ve şekavete düşürecek işlerden, saadete ulaştıracak işleri açık olarak ayıramaz. Mutlaka bir mürşide ihtiyaç vardır. O mürşid de peygamberlerdir.” (Gazali, İhya ter., I, 291.)

 

Peki bu dönemde bizler ne yapmalıyız,doğruyu nasıl aramalıyız,içimizdeki bu boşluğu nasıl doldururz?

İslam’a göre tek ilah olarak kabul edilen Allah, ‘her şeye gücü yeten’dir.

O; kuvvetli, kudretli, izzetli ve Kahhar olan bir ilahtır. Müslüman O’na yöneldiğinde, şu varlıklar aleminde Hakk’ın kendisi olan biricik kuvvete yönelmiş olur. Her türlü sahte kuvvetlerden kurtulup sükunete ulaşır, gönül huzuruna kavuşur ve rahat eder. Artık mü’min hiç kimseden, hiç bir şeyden korkmaz.. O, şunun bunun vergi ve mahrumiyetine de tamah etmez.”Çünkü o, ruhlar aleminde Rabb’ine söz vermiş, Rab ve ilah olarak O’nu kabul etmiş; O’nunla ahitleşmiştir. Müslüman, “Allah’ın ahdini te’kid ettikten sonra bozan­lar..” dan olmak istemez.

Allah’u Teala ile beşer arasındaki ahdin bir çok çeşitleri var. Bunlardan biri insanoğlunun Halik’ını (yaratıcısını) bil­mesi ve O’na yönelip ibadet etmesi için yaratılışında sahip olduğu fıtri ahittir. Allah’ın mevcudiyetine inanmak ihtiyacı, insan fıtratında daimidir. Şu kadar var ki bu fıtrat, bazen şaşırıp yolunu sapıtır ve Allah’a ortak aramaya koyulur. Geliştiği zeminin özelliklerine göre, kişilikler başkalarına sığınmaya, kolayca inanmaya, bağlanmaya ve itaate; gereksiz korkulara, sapmış sevgilere, umut ve beklentilere eğilim oluş­turur.

Abdulkadir el-Geylani; “Allah’tan başka her kime itaat ediyorsan, o senin ilahın olur. Kimden korkuyor ve kurtuluşu kimden bekliyorsan onu ilah seçmişsin demektir. Zarar ve menfaati kimden biliyor ve Allah’ın o işi onun eliyle yaptığını görmüyorsan o senin için ilahtır. Ey kalbi ölü olanlar! Ey güç ve kuvvetlerinin putlarına tapanlar; geçim kaynaklarını, mal­larını ve memleketlerinin sultanlarını putlaştıranlar! Kim zarar ve menfaati Allah’tan değil de başkasından görüyorsa o, Al­lah’ın kulu değil, onun kuludur..” diyor ve devam ediyor;

“Yalnız dille şahadet getirmek sana fayda vermez.

Çünkü kalbinde birçok ilah vardır. İdarecilerden olan korkun kalbine ilahtır. Çalışmasına, kuvvetine ve yaptığın ticaretine güvenmen sana birer ilahtır. Onları kalbinden çıkar­madıkça, ‘Allah’tan başka ilah yoktur’ demen faydasızdır.. Neye, kime itimad ediyorsan sana ilah o’dur.”( Abdulkadir Geylani, İlahi Armağan)

Ebul Hasan el Nedvi de;

“Allah’tan başka kime itaat ediyorsan o senin ilahın olur; Kimden korkuyor ve ondan kurtuluşu diliyorsan, onu ilah seç­mişsin demektir. Zarar ve menfaati kimden biliyor ve Allah’ın o işi, onun eliyle yaptığını görmüyorsan, o senin için ilah­tır ,diyerek uyarıyor. .”( Ebul Hasan en-Nedvi, İslam Düşünce Hayatı)

Mevdudi de konuya şöyle açıklık getiriyor;

“Durmadan, ‘Allah’tan başka ilah yoktur’ kelime-i şaha­detini tekrarladığı halde (insanlar) Allah’tan başka birçok ilahlar edinirler.. Şüphesiz ki bu şahıslar Allah’tan başkasına dua etmez, O’ndan başkasını ilah ve Rab olarak adlandırmaz. Lakin bu dil iledir. Bunun yanında, bu iki kelimenin kullanıl­dığı manalarda birçok ilahlar edinir de, zavallıların bundan haberleri bile olmaz.”

“İster ondan korkmak ve ona ümit bağlamak olsun, ister­se onu Allah huzurunda bir şefaatçi kabul etmek veya ona mutlak itaat ve emrine düşüncesizce uymak kabilinden olsun (bu ilah edinmektir). Allah’tan başkasına bağlanan maddi ve manevi bağların Allah’u Teala’ya tahsis edilmesi gerekir. Zira O, yalnız başına bütün otoriteye maliktir.”(Mevdudi)

Seyyid Kutup da, ayetler ışığında şu izahları yapıyor; “Tevhid akidesinin, berraklığını ve sadeliğini korumak için Kur’an-ı Kerim’in şiddetle yasakladığı (Allah’a eş koşma) keyfiyeti, her zaman müşriklerin yapa geldiği gibi, bir takım şeyleri ilah ittihaz edip, Allah’la birlikte onlara da ibadet etmek şeklinde olmaz. Bunun, muhtelif şekilleriyle bir de gizli olanı vardır ki: Mesela, ümitlerinin herhangi bir şekilde Al­lah’tan başkasından geldiğine inanmak şirkin bir çeşidi­dir. Yani gizlice Allah’a şirk koşmak demektir. İbn-i Abbas (r.a) bir rivayetinde şöyle demektedir: “Ayette geçen öyle bir şirk çeşididir ki, bu gizlilik, gecenin karanlığında kaypak-siyah taş üzerinde yürüyen karıncanın ayak seslerinden daha hafidir (gizlidir).

Hal böyleyken, söz ile, ‘biz hiç kimseyi Allah’a ortak koşmuyoruz’ demenin bir yararı yok!

Unutma o günü ki, onları hep birden toplayacağız; sonra da, Allah’a ortak koşanlara; ‘Nerede boş yere davasını güttü­ğünüz ortaklarınız?’ diyeceğiz.” (En’am: 6/22)

“Gör ki kendi aleyhlerine nasıl yalan söylediler ve (ilah diye) uydurdukları şeyler kendilerinden nasıl kaybolup gitti!” (En’am-24)Bir kimsenin; “Ey falan, Allah hakkı için, hayatımı sana borçluyum”, gibi tabirler kullanması, eğer “şu köpek olma­saydı, hırsızlar gelirdi” şeklinde konuşması.. Arkadaşına; “Al­lah ve sen isterseniz bu iş olur”, “Allah’la falan adam olmasaydı işimiz olmayacaktı”, gibi sözler söylemesi hep bu gizli şirkin bir nevidir.”Bir hadis-i şerifte, bir adamın Peygamberimiz efendimi­ze; “Allah ve sen isterseniz” dediği ve bu söze karşılık Resul-i Ekrem’in; “Beni Allah’a eş mi koşuyorsunuz?” buyurduğu rivayet edilir.”(Fizilal Kuran)

Şirk bu bilgiler ve izahlar ışığında ortaya konduğunda konunun önemi daha iyi anlaşılıyor olsa gerek. Yoksa;İslam’ı sadece tahtadan ve taştan imal edilmiş putları yok edip, onların yerine, o putlar gibi hiç bir fonksiyonu olma­yan, kişi ve toplum hayatına müdahale etmeyen, hükmetmek gibi bir sıfatı bulunmayan, soyut bir ilah inancı getiren din olarak algılayanlar, nice sahte ilahların hükümlerine uyarak gönül hoşluğuyla yaşarlarken, ‘la ilahe İllallah’ı arada bir mı­rıldanarak cenneti garantilemiş olmanın hayalleriyle avunur dururlar. Durum bu kadar vahim ve ciddi.Artık bizler şirki öğrenip de hayatımızdan çıkarma gayretinden nasıl gafil yaşarız?!Su ve ekmekten daha önemli bir meseledir bu.Çünkü onlar olmazsa belki bu dünyada olmayız sadece ama şirk olursa ebedi yanarız ,kaybederiz.

Rabbim bilerek şirk koşmaktan sana sığınırım bilmediklerimden de affını isterim.(Allahumme amin)

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.