“Siz mi iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı?” (3. BÖLÜM)
Alemlerin Rabbi rahman ve rahim din gününün sahibi bütün noksan sıfatlardan münezzeh kemal sıfatlarla muttasıf olan yaratan yaşatan yöneten öldürecek diriltecek, hesaba çekecek olan Allah Celle Celaluhu’ya sonsuz, sınırsız hamd ve senalar olsun.
Son Resul yaşayan Kur’an Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi Vessellem’e onun ev halkına ashabına ve onların izinden giden ihsan üzere onlara tabi olan bütün müminlere salat ve selam olsun.
Onlar peygamberlerinin Musa Aleyhisselam’ın davetine icabet etmişler. Büyük sıkıntı ve zorluklarla karşılaşmışlar. Ve nihayetinde Allah Celle Celaluhu onları kötülüklerden arındırmış,
dünya sevgisinden arındırmış. Her şeyden öte bir zamanlar Müslüman dedikleri, bir zamanlar savundukları sistemi reddetmeyi nasip etmiş onlara. Yani onun gerçek yüzünü onlara göstermiş.
Bundan daha büyük bir lütuf olamaz. Bunun diğer bir karşılığı da hidayet nasip etmiş demektir. Hidayetten, imandan daha büyük bir lütuf, daha büyük bir ikram olamaz bir kul için. Allah Azze ve Celle tarafından verilen ikram olarak bundan daha üstün bir ikram düşünülemez.
Ve Firavun’un zulmü altında, sıkıntılar altında, zorluklar altında bir bedel ödemişler. Dünyayla ilişkilerini kesmişler. Yani tevhidi kavramışlar, anlamışlar, inanmışlar, teslim olmuşlar. Sonra Allah Azze ve Celle onların dertlerini, sıkıntılarını, hastalıklarını iyileştirmiş.
Dünyalık olarak onlara imkanlar tanımış. Fakat onlar Firavun’un zulmünden kurtarılır kurtarılmaz ki burada bir noktaya dikkat çekeceğim. Allah Celle Celaluhu Kur’an-ı Kerim’de bu olayı bize bildirirken mealen şöyle buyurmakta.
Ve Musa ve kavmini Firavundan kurtardık. Firavunu ve hanedanını da suda boğduk. Dikkat edersek ayetin mealinde tabi ki tefsirlerde geçtiği üzere Allah Celle Celaluhu bizzat Musa Aleyhisselam ve ona inananları kurtarmayı ve Firavun ve ordusunu denizde boğmayı kendisine nispet ederek söylemiş.
Kendisine ifade ederek, izaf ederek söylemiş. Ne diyor? Firavunu boğduk ve Musa’yı kurtardık. Halbuki Firavun’un boğulması suda oldu, su boğdu onu. Sebep olarak. Musa’nın kurtarılışına bakıyoruz.
Firavun’un hanedanının, Firavun ve askerlerinin boğulmasıyla bir rahatlığa kavuşmaları. Ama işin içinde tabiri caizse söylüyorum, bizim kıt kafalarımız anlasın diye Allah var, Allah Celle Celaluhu.
Onun olmadığı hiçbir yer yok. Onun dilemediğinde olabilecek hiçbir şey yok. Her şey onun dilemesiyle oluyor. Zorlukları yaratan da o, kolaylığı yaratan da o. Faydayı da yaratan o, zararı da yaratan o. Dolayısıyla suyu bölen de o, suyu açan da o, onların geberten de o,
öldüren de o, Musa’yı ve kavmini, iman edenleri kurtaran da odur. Her şey bir sebeptir. Hakiki, fail o yaratmadığı sürece meydana gelemeyeceğine göre Allah Celle Celaluhudur.
İşte Allah’ı unutanlar, Allah Azze ve Celle’yi unutanlar maalesef şeytanın oyunlarına ve tuzaklarına düşmekte kendilerini koruyup muhafaza edemezler. Çünkü gerçekten insan kendisine hiçbir şekilde bir şey yapamaz.
Allah onun için hayır dilerse onu zarar verecek, ona zarar verecek. Onun için şer dilerse ki layık olduğundan dolayı ona da fayda sağlayacak hiçbir güç yoktur. Dolayısıyla biz Allah’ın Celle Celaluhu sevgisini kazanmaya,
onun yardımına mazhar olacak vasıf ve huylara, karaktere sahip olmaya çalışmakla mükellefiz. Karşıya geçtiklerinde arınmış olarak, temizlenmiş olarak, ehli tevhid olarak,
Allah kendilerine hidayet nasip etmiş bir topluluk olarak karşıya geçtiklerinde kalplerinden itikadi bir zarar olmasa da gene o tehlikeyi düşürecek,
o şirke ve küfre götürecek, aldatacak şekilde bir buzağa meyli hala silinememiş tam Aslında Allah Azze ve Celle tanınmaması sebebiyle silinememiş bir buzağa sevgisi vardı yani bir dünya sevgisi
vardı dünyaya meyil vardı ahlalken edeben karakter olarak hala yetiştiği toplum ve o toplumun eğitim sisteminin üzerinde bıraktığı kirleri ve lekeleri tam olarak
üzerinden atamamış olmanın yansımaları ne yapıyor? Karşılarına çıkıyor ve maalesef yine onlar için bir aldanma sebebi oluyor. Ne yapıyorlardı? Karşıya
geçtikleri gibi Musa aleyhisselam kavminin kabilelerinden, kendisine inananların içindeki kabilelerin sorumlularından 70 kişiyle beraber Sina dağna gidiyordu.
Kimi bırakıyordu orada? Harun Aleyhisselam’ı bırakıyordu. Ancak bıraktığı kavim maalesef kalplerinden tam olarak silemedikleri dünya arzusu ya da Allah Celle Celaluhu’nun kendisine verdiği nimetlerin Allah’tan olduğu
gerçeğini anlayamamış olmanın bir yansıması olarak maalesef tekrardan eski inanışlarına, eski hayatlarına bir özlem duymaya başlıyorlardı.
Allah Celle Celaluhu dinlediğini anlayan, anladığını yaşayan kullarından olmayı hepimize nasip etsin. İmanının kendisine hayrı, teslimiyeti emrettiği kullarından olmayı bizlere nasip etsin. Selamun Aleyküm ve Elhamdülillahi Rabbil Alemin. (Amin)