Sorumluluk Bilinci İçerisinde Hareket Etmek…
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
Hamd,sena ve övgülerin en güzeli,ezelde ve ebedde var olan ,lütfuyla kainatı ve bizleri yaratıp var eden,sayısız nimetlerle yaşatan ve rahmetiyle doğru yolu gösteren Allah(CC)’a mahsustur.Salat ve selam , önderimiz, rehberimiz Hz.Muhammed Mustafa(sav)’a , A’line, ashabına ve onun yolunu takip eden ümmeti üzerine olsun insaallah.
Sorumluluğun Arapça karşılığı, “mükellefiyet” tir. Mükellefiyet, “teklif kökünden türemiş bir kelimedir. En genel anlamıyla mükellefiyet, Yüce Allah’ın aklî melekeleri yerinde olan insanı, hilâfet ve emânet görevi ile yükümlü tutması demektir.
İslâm Hukukuna göre mükellefiyetin temel şartı, ehliyettir. Yani bir insanın herhangi bir işle mükellef tutulması için o işe ehil olması şarttır. Bu da, kişinin kendisine yöneltilen hitabı anlayacak ve bu hitabın gereğini yerine getirebilecek güçte bulunmasıyla mümkündür. Çünkü mükellef tutulmada amaç, insanın yükümlü kılındığı işi yerine getirmesidir. Durum bu olunca, kendisine yöneltilen hitabı anlama gücüne sahip olmayan kişiden, tabii olarak bir işin yapılmasını istemek mümkün değildir. Bunun içindir ki Yüce Allah muhatap kabul ettiği insana hitabın mahiyetini kavraması için akıl idrâk, temyiz kudreti ve irâde hürriyeti vermiş, bu kudret ve hürriyeti tam olarak kullanabilecek yaşa geldiğinde de onu, söz konusu hitabın içeriği ile sorumlu tutmuştur .
Sorumlu tutulan insan için~
1- İhtiyaç duyduğu her türlü imkânla donatılması,
2- Önünde değişik yolların bulunması,
3- Rahatlıkla ve kolayca düşünme ve araştırma yeteneğine sahip olması,
4- Mukayese yapabilecek kabiliyetle donatılması,
5- Gerçek anlamda irâde hürriyetinin bulunması,
6- Yapmak istediğini yapabilecek kudrete sahip olması gibi bir takım imkânlarla teçhiz edilmesinin gereği üzerinde durmaktadır
sıraladığımız özelliklerle donatılmış olarak yaratılan insan, Kur’ân’a göre yeryüzüne halife olarak gönderilmiştir.
“Sizi yeryüzünün halifeleri yapan, size verdiği (nimetler) hususunda sizi imtihan etmek için kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan O’dur. Şüphesiz Rabbin cezası çabuk olandır ve gerçekten O, bağışlayan. merhamet edendir”En’âm: 6/165
Ayeti bunu ifade etmektedir. Tabii ki bu fonksiyonu yüklenen insan, hiçbir zaman kendisini Allah’tan bağımsız hissetmeyecektir. Zira her ne kadar hilâfet, başkasının yerine vekâlet etmek (İsfahani, Müfredat, s. 156)anlamına gelirse de, burada sözü edilen vekâlet Allah adına yapılan bir vekâlettir. Yani kendisine nâib ve vekil olarak mahlukatı üzerinde bir takım tasarruflarda bulunsun, hükümlerini icra ve infaz etsin, kanunlarını yürütsün ve üstlendikleri bu göreve nesilden nesile intikal ettirsinler diye Allah, yüce irâdesinden kudret ve sıfatlarından insana bir kısım selahiyetler vermiştir
(Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, I, 299) İşte insan söz konusu yetkiyi Allah adına kullanmak durumundadır. Çünkü bu aynı zamanda bir emanettir.
“Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara sunduk; onu yüklenmekten kaçındılar, on(un sorumluluğundan korktular; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zâlim, çok câhildir” (Ahzap.72) âyeti de bunu beyân etmektedir.
Bilindiği gibi sorumluluk imtihan için söz konusudur. Hilâfetten bahseden âyetlerin sonunda imtihan sırrının zikredilmiş olması, hilâfet ve emânet kavramının birbiriyle yakından ilgili olduğunu göstermektedir.
İnsana yönelik bu emânet onun, hem Allah’a hem nefsine hem de diğer insanlara karşı haklarını kendi iradesiyle yerine getirme gibi bir sonucu ortaya çıkarır. Şayet insan üslendiği emânet görevini yerine getirmezse, emânete hiyânet etmiş olur. Bu yüzdendir ki, Yüce Allah söz konusu olumsuzluğa işaret ederek emânetin gereğini yerine getirmeyen insan için “zalûm” ve “cehûl” sıfatlarını kullanmıştır.
Bütün bunlar gösteriyor ki insan, dünyada ağır bir görev ifâ etmek üzere yaratılmıştır. Eğer durum böyle olmasaydı o zaman insanın yaratılışı abes olurdu. Esasen Kur’ân da:
“Sizi hakikaten boş yere yarattığımızı ve bize döndürölmeyeceğinizi mi sanıyor sunuz?” Mü’minûn: 23/115″
İnsan kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanıyor?” Kıyamet: 75/36
Seklindeki beyanlarıyla insanın bir amaç için yaratıldığını göstermlektedir. Bu amaç da,”Cinleri ve insanları ancak bana ibâdet etsinler diye yarattım” (Zariyat.56) âyetiyle dile getirilmiştir. İşte söz konusu âyette belirtilen ibâdet görevi, emânetin içeriğini oluşturan hususların fiilî bir tezahürüdür.
Gücünün üstünde herhangi bir yükümlülük öngörülmeyen Bakara: 2/286 insanın üzerinde kendi nefsinin ve ailesinin hakkı olduğu gibi Allah’ın da hakkı vardır.”Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi bir ateşten koruyun ki, onun yakıtı insanlar ve taşlardır…” Tahrîm: 66/6 âyeti Mevdûdî’nin de ifade ettiği gibi (Tefhimu’l-Kur’ân, VI, 364) insanın hem kendisini Allah’ın azabından kurtarmasını hem de ailesini Yaratıcı’nın sevdiği birer kul olacak şekilde yetiştirmesi gerektiğini beyân etmektedir.
Kişinin sorumluluk bilinci içerisinde hareket etmesi de” Allah’ın kul üzerindeki hakkıdır”.
Bunu Kur’ân “takva” kavramıyla dile getirmektedir.
devam edecek inşallah….
اَللّٰهُمَّ أَعِنّ۪ي عَلٰى ذِكْرِكَ وَشُكْرِكَ وَحُسْنِ عِبَادَتِكَ
Allah’ım! Seni anmak, sana şükretmek, sana güzelce kulluk etmekte bana yardım et.
Elhamdulillahi Rabbil Âlemin