TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA AL-İ İMRAN SURESİ 166. VE 170. AYETLER
166-167- İki topluluğun karşılaştığı günde size gelen musibet Allahın izniylcdir. Ve müminleri ortaya çıkarması, münafıkları da belirtmesi içindir. Münafıklara “Gelin Allah yolunda savaşın veya kendinizi savunun.” denildiği halde şöyle dediler: “Biz savaşmayı bilseydik size tabi olurduk.” O gün onlar inkâra imandan daha yakındırlar Ağızlarıyla, kalblcrinde olmayan şeyi söylüyorlar. Allah, onların gizlediklerini çok iyi bilir.
Müslüman ve müşrik, iki topluluğun karşı karşıya geldiği Unut savaşında, sizin başınıza gelen öldürme ve yaralanma felaketleri, Allahın izni ve onun kaza ve kaderiyledir. Ve ayrıca Allahın, müminleri ortaya çıkarması, münafıkları belirtmesi içindir. Münafıklara: “Gelin bizimle beraber müşriklere karşı Allah yolunda savaşın veya kalabalık sayınızla bizi savunun.” denildiği halde onlar, “Biz savaşmayı bilseydik elbette ki size tabi olurduk.” dediler.
Abdullah b. Übey b. Selul ve arkadaşlarından oluşan ve Uhut savaşında Allahın Resulünden geri kalan bu münafıklar, o savaş günü, inkâra imandan daha yakın idiler. Ağızlarıyla, kalblerinde olmayan şeyi söylüyorlardı. Allah ise onların gizlediklerini çok iyi bilendir.
* Bu âyet-i kerimenin, Abdullah b. Übey b. Selul ve benzerleri hakkında nazil olduğu söylenmektedir. Bilindiği gibi İbn-i Selul, daha Uhut’a varmadan “Şevt” denen yerde, kendisine tabi olan üç yüz kişiyle birlikte Resulullahın ordusundan ayrıldı.
Âyet-i kerimede geçen ve “Kendinizi savunun” diye tercüme edilen ifadesinden maksat, Süddi ve İbn-i Cüreyce göre “Sayınızı çoğaltın. Böylece düşmanınızı defetmiş olursunuz.” demektir. Ebu Avn el-‘Enşariye göre ise “Düşmanın Önünde durun.” demektir.
168- Kendileri oturup kaldıkları halde kardeşleri için “Eğer bize uy-salardı öldürülmezlcrdi.” dediler. Onlara şöyle de. “Eğer iddianızda doğru iseniz haydi kendinizden ölümü uzaklaştırın.”
O münafıklar, Uhut savaşına gitmeyerek oturup kaldıkları hakle, münafık kardeşleri için dediler ki: “Eğer sözümüzü dinleselerdi orada öldürülmezlerdi.” Ey Muhammed, sen bu münafıklara de ki: “Eğer bu iddianızda doğru iseniz ölümü kendinizden uzaklaştırın. Yani, “Bizi dinleselerdi öldürülmezlerdi.” diyorsunuz. Siz bırakın bu iddiayı da şayet gücünüz yetiyorsa ölümü önce kendinizden uzaklaştırın. Buna gücünüz yetmeyeceği muhakkaktır. Zira ölüm sizi nerede olursanız yakalayacaktır. O halde böyle konuşmanızın ne mânâsı vardır?
Bu âyet de Abdullah b. Übey ve arkadaşlan hakkında nazil olmuştur.
169- Allah yolunda öldürülenleri, sakın ölüler zannetmeyin. Bilakis onlar diridirler. Rablcri katından rızıklandırılmaktadiriar.
Sakın Allah yolunda şehit düşenleri, bir şey hissetmeyen, herhangi bir şeyden zevk almayan, nimetlerden istifade etmeyen ölüler zannetmeyin. Bilakis onlar diridirler, rableri katından nzıklandınlmaktadırlar.
* Bir hadis-i şerifte Peygamber efendimiz şöyle buyurmaktadır:
“Kardeşleriniz Unut savaşında canlarını kaybedince, Allah onların ruhlarını, yeşil renkli kuşlar şeklindeki yaratıklara verdi. Onlar cennetin intaklarına gelir su içerler, onun meyvelerinden yerler ve arşın gölgesindeki, altından yapılmış kandillerin çevresinde konaklarlar. Onlar, yiyecek ve içeceklerinin temiz ve lezzetli oluşunu, konaklarının Ua güzelliğini görünce şöyle dediler: “Bizim diri olduğumuzu ve cennette nzıklandırıldığımızı, mümin kardeşlerinize kim tebliğ ederki onlar, cihaddan geri kalmasınlar ve savaştan çekinmesinler.” Bunun üzerine Allah teala “Bunu kullanma, sizin yerinize ben bildireyim.” dedi. Ve bu âyet-i kerimeyi indirdi. [3][311]
Abdullah b. Abbas, Resulullahın şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
“Şehitler, cennetin kapısındaki nehirin aydınlattığı yerde yeşil bir kubbenin içindedirler. Onlara, sabah akşam nzıklan cennetten getirilmektedir
Cabir b. Abdullah diyor ki: “Ben, Resulullahın şöyle buyurduğunu işit-tim.”Ey Cabir, ben, seni müjdelemiyeyim mi?” Dedim ki: “Evet müjdele ey Allanın Resulü.” Dedi ki: “Ey Cabir, senin babam Uhutta öldürüldüğü yerde Aliah tekrar diriltti. Sonra ona “Ey Amr’ın oğlu Abdullah, sana ne yapmamı arzu edersin?” dedi. Baban da dedi ki: “Ey rabbim, beni tekrar dünyaya döndürmeni isterim. Ta ki, senin uğrunda savaşıp tekrar öldürülmüş olayım.”
Abdullah b. Mes’ud, Katade, Rebi1 b. Enes ve Dehhaka göre bu âyet-i kerime, Uhut savaşında şehit düşenlerin nerede olduklarını soran kişelere cevap olarak inmiştir.
Enes b. Malike göre ise, B’ir-i Maııne hadisesinde şehit düşen sahabiler hakkında nazil olmuştur.
170- Allanın, kendilerine lütfundan verdiği şeylerle sevinç içindedirler. Geride kalıp kendilerine yctişemeyclcrc, onlar için bir korku ve üzüntü olmadığını müjdelerler.
Onlar, Allahın kendilerine lütfundan verdiği nimetlerden dolayı sevinç içindedirler. Ölmeyip geride diri kalan ve kendilerine yetişemeyen kardeşlerine “Onlar için bir korku yoktur. Onlar, üzülmeyeceklerdir de.” müjdesini verirler. Zira kardeşlerinin de kendileri gibi Allanın düşmanlarına karşı cihad ettiklerini ve öldü itil düklerinde, onların da nimetlere kavuşturulacaklarını bilirler.
Süddi diyor ki: “Şehide bir mektup getirilir. Onda, dünyadan göçüp âhirete giden kardeşleri ve aile efradının geldikleri bildirilir ve ona denir ki: “Filan günde filan kişi, falan günde falan zat gelecek.” O da, dünyada kaybolanların bulunmaları halinde sevindiği gibi sevinir.