sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA ARAF SURESİ 36. VE 40. AYETLER

TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA ARAF SURESİ 36. VE 40. AYETLER
25.01.2025
8
A+
A-

Kim de âyetlerimizi yalanlar ve onlara karşı büyüklük taslarsa işte onlar, cehennemliktirler. Ve orada ebedî olarak kalacaklardır.

Kim de AIIah4ın âyetlerini yalanlar, Peygamberlerin getirdiklerini inkâr eder ve bunlara iman etmeyerek böbürlenirlerse işte onlar cehennemliktirler. Ve orada ebedi olarak kalacaklardır[1][55]

 

37- Allah’a karşı yalan uyduran veya onun âyetlerini yalanlayanlar­dan daha zalim kim olabilir? Onlara, kitapta yazılan paylar erişecektir. So­nunda Meleklerimiz canlarını almak için onlara geldiğinde: “Allah’tan başka kendilerine ibadet ettikleriniz nerededir?” derler. Onlar ise: “Bizi bırakıp kayboldular.” derler. Böylece, kendilerinin kâfir olduklarına biz­zat şahitlik ederler.

Allah’a karşı iftira edenden veya Allah’ın birliğini ve Peygamberin doğru­luğunu gösteren ayetleri yalanlayandan daha beyinsiz ve zalim kim olabilir? Onlara, levh-i Mahfuzda takdir edilen hayır, şer, nzık, ecel gibi şeyler dünyada ulaşacaktır. Onlara, canlarını almak için Meleklerimiz gelince de: “Allanın dı­şında ilah dedikleriniz ve kendilerine taptıklarınız nerede? Sizin yardımınıza koşup sizi Allah’ın azabından kurtarsalar ya.” derler. Onlar ise acizlik içinde şu cevabı verirler: “Onlar bizden kayboldular. Geçip gittiler. Tam kendilerine ihti­yacımız olduğu zaman bizi yalnız başımıza bıraktılar” İşte böyle söyleyerek, kâfir olduklarına dair kendi aleyhlerine şahitlik etmiş olurlar.

Âyet-i Kerimede geçen “Kitaptaki paylar” ifadesinden neyin kastedildiği hususunda çeşitli görüşler zikredilmiştir.

a- Ebu Salih, Süddi ve Hasan-ı Basri’ye göre, Kâfirlerin kitaptaki payla­rından maksat, âhirette görecekleri azaptır. Âyet-i Kerime’de, kâfirlerin, kendi­leri için yazılan azaba mutlaka uğratılacakları beyan edilmiştir.

b- Said b. Cübeyyr, Mücahid, Abdullah b. Abbas ve Atiyye’ye göre bura­da zikredilen, kitaptaki paylar’dan maksat, kişinin, cennetlik veya cehennemlik olaccağı hükmüdür. Âyeti kerime’de herkesin, kendisi için yazılmış olan cennet­lik veya cehennemlik olma durumuna erişeceği beyan edilmiştir.

c- Abdullah b. Abbas, Mücahid, Katade ve Dehhak’tan nakledilen diğer bir görüşe göre, bu ayette zikredilen, kitaptaki paylar’dan maksat, kulların leh ve aleyhlerine yazılan hayır ve serlerdir. Âyet-i Kerime’de, herkesin âhirette, amel defterinde yazılı olan hayır ve şerrin karşılığını göreceği beyan edilmiştir.

d- Abdullah b. Abbas, Mücahid ve Dehhak’tan nakledilen başka diğer bir görüşe göre ise, kitaptaki payîar’dan maksat Kur’anda vaadedilen hayır ve şerler’dir. Herkes, onda zikredilen hayır ve şerri görecektir.

e- Abdullah b. Abbas’tan nakledilen bir görüşe göre burada zikredilen, ki­taptaki paylar’dan maksat, Allah Teâlâ’nın kendisine yalan iftira edenin göreceği pay’dır ki, o da yüzünün simsiyah kesilmesidir.

f- Rebi’ b.Enes, Muhammed b. Ka’b el-Kurezi ve İbn-i Zeyd’e göre ise burada zikredilen, kitaptaki paylar’dan maksat, insanlar için yazılmış olan nzık, ömür ve amel’dir. Âyet-i Kerime, herkesin, kendisi için yazılmış olan rızka ve ömre ulaşacağını ve yine kendisi için yazılmış olan ameli işleyeceği beyan edil­miştir.

Taberi, bundan sonra gelen âyeti dikkate alarak bu son görüşün tercihe şayan olduğunu söylemiştir. Zira âyetin bundan sonraki bölümü ölüm melekle­rinin gelip insanlann canlarını alacağını beyan etmiştir. Bu da göstermektedir ki, bu ayet-i kerime’de, insanlann erişecekleri beyan edilen hususlar, ölmeden önce ulaşacaktan hususlardır ki, bunlar da nzıklar, ömürler ve amellerdir.

Allah Teâlâ bu âyet-i kerime’nin sonunda kâfirleri uyarmakta ve onlara: “Sakın ömrünüzün uzun olması veya nzıklarınızin bol olması sizi aldatmasın. Zira herkese, takdir edilen payı mutlaka erişecektir. Bu sebeple yaptığınız fena­lıklardan vaz geçip iman edin. Size verilen mühlet sebebiyle şımarıp aldanma­yın.” buyurmaktadır. [2][56]

 

38- Allah kıyamet gününde onlara der ki: “Sizden önce geçmiş cin ve insan ümmetlcriyle beraber cehennem ateşine girin.” Cehenneme giren her ümmet kendi din kardeşine lanet eder. Nihayet hepsi oraya toplandığında, sonrakiler, öncekiler hakkında derler ki: “Rabbimiz, işte şunlar bizi doğru saptırdı. Onlara cehennem ateşinden iki kat azap ver.” Allah der ki: “Her kesin azabı kat kattır. Fakat siz bilemezsiniz.

Allah’a iftira eden bu kâfirler, kıyamet gününde Allah’ın huzuruna varın­ca Allah onlara der ki: “Cinlerden ve insanlardan olan, geçmiş kâfir ümmetlerle birlikte siz de cehennem ateşine girin.” Her ümmet cehennem ateşine girince, kendi dininden olan kardeşine, cehenneme girmesine sebep olduğu düşüncesiyle lanet okuyacaktır. Nihayet hepsi beraber cehennemde bir araya gelince, en son giren zayıflar, kendilerinden önce giren elebaşlan için derler ki: “Ey rabbi­miz, işte bunlar bizleri senin yolundan saptırıp Şeytanlara itaat etmeyi süslü gösterdiler. Cehennem ateşinden bunlara bir kat daha azap ver.” Allah da der ki: “Hepinizin azabı katmerlidir. Fakat ey cehennemlikler, siz bunun farkında de­ğilsiniz.”

Âyet-i kerime’nin sonunda: “Herkesin azabı kat katur.” buyuru İm aktadır. Bu ifadeden maksat azaplarının tekrar etmesidir. Ancak Abdullah b. Mes’ud, buradaki: “kat, kat” diye tercüme edilen kelimesinden maksadın “Yılanlar” olduğunu söylemiş, ayet-i kerime’de, kâfirlerin, kıyamet gününde yı-lanlann sokmasıyla da azap göreceklerinin beyan edildiğini bildirmiştir. [3][57]

 

39- Öncekiler de sonrakilere derler ki: “Sizin bizden bir üstünlüğü­nüz yoktur. O halde yaptıklarınızdan dolayı azabı tadın.”

Cehenneme Önceden giren elebaşılar derler ki: “Bizim, Allah’ın ayetlerini inkâr etmemiz sebebiyle nasıl bir cezaya çarptı aldığımızı gördünüz. Sizin, biz­den üstün bir tarafınız yoktur. Sanki siz, Allah’a itaate yönelip te azgınlaığımz-dan ve sapıklığınızdan vaz mı geçmiştiniz? Bizim saptığımız gibi sizler de sap­mıştınız.”

Allah onlara: “Ey kâfirler, işlediğiniz günahlardan dolayı cehennem aza­bını tadın.” der.

Bu hususta diğer bazı âyetlerde de şöyle buyrulmaktadır: “Şüppesiz ki Allah, kâfirleri lanetlemiş ve onlar için, alev alev yanan bir ateş hazırlamıştır. Onlar orada ebediyyen kalacaklardır. Kendilerine ne bir dost ne de bir yardımcı bulabileceklerdir.”

“Yüzleri ateşe çevrildiği gün onlar: “Keşke Allah’a itaat etseydik, Pey­gambere itaat etseydik.” derler.

“Ey rabbimiz, biz efendilerimize ve büyüklerimize uymuştuk. Onlar ise bizi doğru yoldan saptırmışlar. Ey rabbimiz, onlann azabını iki kat ver. Onlan büyük bir lanete uğrat.” derler[4][58]

“İşte o zaman, tâbi olunanlar, kendilerine tâbi olanlardan uzaklaşacaklar, azabı görecekler ve aralarındaki bağlar kopacaktır.”

“Tâbi olanlar şöyle derler: “Keşke bizim için tekrar dünyaya dönüş olsa da, onların bizden uzaklaştıkları gibi biz de onlardan uzaklaşssak.” İşte böylece Allah, amellerini bir pişmanlık kaynağı olarak kendilerine gösterecektir. Ve on­lar, cehennem ateşinden çıkacak ta değillerdir. [5][59]

İnkâr edenler: “Biz bu Kur’ana ve ondan önce gelen kitaplara inanmaya­cağız.” dediler. Sen o zalimlerin, rablerinin huzurunda dururken, birbirlerini suçlayarak söz attıklarını bir görmelisin. Zayıflar büyüklük taslayanlara: “Siz olmasaydınız biz mutlaka iman etmiş olacaktır.” derler.

“Büyüklük taslayanlar da zayıfların sözlerini reddederek: “Size hiyadet gelince, sizi ondan biz mi alıkoyduk? Bilakis siz suçluydunuz.” derler.

“Zayıflar, büyüklük tasyanlara: “Bilakis gece gündüz tuzaklar kurmanız bizi alıkoydu. Çünkü siz, Allah’ı inkâr etmemizi ve ona ortaklar koşmamızı em­rederdiniz.” derler. Onlar, azabı görünce, pişmanlıklarını İçlerine atıp gizlerler. Biz, inkâr edenlerin boyunlarına demir halkalar takarız. Onlar, yaptıklarından başka bir şeyin mi cezasını çekerler? [6][60]

 

40- Şüphesiz ki âyetlerimizi yalanyayan ve onlara karşı büyüklük taslayanlara göğün kapıları açılmaz ve deve iğnenin deliğinden geçmedikçe onlar cennete giremezler. Biz, suçluları işte böyle cezalandırırız.

Şüphesiz ki âyetlerimizi, delillerimizi yalanlayan, onlara uymaya ve onla­ra karşı boyun eğmeye kibirlenenlerin amellerine, dualarına ve ruhlarına gökle­rin kapılan açılmayacaktır. Onlar, deve iğnenin deliğinden geçmedikçe, Al­lah’ın, müminlere hazırlamış olduğu cennete giremeyeceklerdir.

Yani, devenin, iğne deliğinden geçmesi nasıl mümkün değilse kafirlerin cennete girmeleri de öylece mümkün değildir.

Âyet-i Kerime’de geçen, “Göğün kapılan açılmaz” ifadesiyle neyin kaste­dildiği hususunda çeşitli görüşler zikredilmiştir.

a- Abdullah b. Abbas ve Süddiye göre, göklerin kapılan kâfirlerin ruhlan için açılmayacaktır. Bu hususta Süddi diyor ki: “kâfirin ruhu alındıktan sonra, yeryüzünde bulunan melekler o ruhu döverler. O, göğe doğru çıkar. Oraya ula­şınca da gökteki melekler onu döverler, o yeryüzüne iner. Yine yeryüzü melek­leri onu döverler. O, yukarı çıkar, göğe ulaşınca da gökteki melekler onu döver­ler. O ruh da yeryüzünün en alt tabakasına inerler…

b- Yine Abdullah b. Abbas, Mücahid, İbrahim en-Nehai ve Said b. Cü-beyrden nakledilen diğer bir görüşe göre göklerin kapılan, kâfirlerin amel ve dualarına karşı açılmaz. Yani onların herhangi birinin bir amel veya duası Allah katına ulaşmaz ve kabul edilmez.

c- İbn-i Cüreyce göre ise göklerin kapılan kâfirlerin hem ruhlan hem de amelleri için açılmaz. Taberi de bu görüşü tercih etmiş ve demiştir ki: “Kâfirler Öldükten sonra onların ruhları için göklerin kapılan açılmayacağı gibi hayatta olduklan zamanda da onların sözleri ve amelleri için göklerin kapıları açılmaya­caktır. Çünkü onlann amelleri murdar şeylerdir. Halbuki Allah Teâlâ, ancak gü­zel sözlerin ve salih amellerin, kendisine yükseleceğini belirtmiştir.

Taberi bu görüşü tercih etmesinin sebebi olarak ayet-i kerimenin ifadesi­nin genel bir ifade olduğunu zikretmiş bir de Resulullah’tan bu hususta Bera b. Âzîb ve Ebu Hureyre’den hadisler nakledildiğini söylemiştir.

Bera b. Âzib diyor ki:

“Resulullah (s.a,v.) ile beraber Ensar’dan bir adamın cenazesinde bulun­duk. Kabre vardığımızda kabrin henüz lahdi yapılmamıştı. (İçi tam olarak hazır­lanmamıştı.) Resulullah (s.a.v.) oturdu. Biz de onun çevresinde, başlarımızda sanki kuşlar varmış gibi sükunetle oturduk. Resulullah’ın elinde bir ağaç parçası vardı ve onunla yeri eşeliyordu. Başını kaldırdı ve şöyle buyurdu: “Kabir eza-bından Allah’a sığının.” Bu sözü iki veya üç defa tekrarladı. Ve sonra şöyle bu­yurdu: “Mümin bir kulun dünyadan kopup âhirete yönelme vakti gelince, onun yanına gökten, yüzleri güneşe benzeyen beyaz yüzlü Melekler iner. Yanlarında cennet kefenlerinden bi kefen ve cennet kokularından bir koku bulunur. O Me­lekler, can vermekte olan kişinin gözünün göreceği kadar bir uzaklıkta oturur­lar. Sonra Ölüm Meleği (Azrail a.s.) gelir, onun başucuna oturur ve şöyle der: “Ey pâk ve temiz can, vücuttan çık. Allah’ın affına ve rızasına kavuş.”

Bunun üzerine su kabından bir damlanın akması gibi ruh vücuttan akıp çıkar. Melek onu alır ve diğer Melekler o ruhu, ölüm Meleğinin elinden, göz açıp kapayıncaya kadar bile beki etmeksizin alırlar. Cennetten getirdikleri o ke­fenin ve kokunun içine koyarlar. O ruhtan, yeryüzündeki en güzel misk’in koku­su gibi bir koku çıkar. Ve Melekler bu ruhu alıp yukan çıkarlar. Hangi Melek topluluğuna uğrarlarsa onlar: “Bu güzel ruh kimin?” diye sorarlar. O ruhu taşı­yan Melekler, kişinin, dünyada çağırıldığı en güzel adını söyleyerek: “Bu, falan oğlu falandır.” derler. Nihayet o ruhla birlikte dünya göğüne varırlar ve kapının açılmasını isterler. Kapı onlara açılır. Her katta bulunan ileri gelen kimseler o ruhu bir üst kata kadar yolcu ederler. Nihayet yedinci kat göğe ulaşırlar. Orada Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Bu kulumun amelini yüksek katlanndakinin içine yazın. Ve kendisini yeryüzüne gönderin. Çünkü ben onları oradan yarattım ve oraya döndürürüm. Tekarar oradan çıkaracağım.”

Bu kişinin ruhu tekrar vücuda döndürülür. İki Melek gelip yanma oturur ve ona şu sorulan sorarlar: (Aralarında şu konuşma geçer)

— Rabbin kimdir?

— Rabbim Allah’tır.

— Dinin nedir?

— Dinim İslamdır.

— Size gönderilen bu adam kimdir?

— O Allah’ın Peygamberidir.

— Amelin nedir?

— Allah’ın kitabını okudum. Ona iman ettim ve onu tasdik ettim.

Bunun üzerine gökten: “Kulum doğru söyledi. Onun altına Cennetten ser­giler serin ve onu cennetten giydirin. Ona, cennete bakan bir kapı açın.” diye bir ses gelir. O kişiye cennetin havası ve kokulan gelir. Kabri, gözün görebileceği kadar genişler. Yanına güzel yüzlü temiz elbiseli, hoş kokulu bir adam gelir. Ve ona: “Ben seni, sevindirici bir şeyle müjdeleyeyim. İşte sana vaadedilen gün bu­gündür.” der. Ölen kişi ona: “Sen kimsin? Yeryüzünden bile hayırlı bir haber getirdiğin belli oluyor.” der. O kişi: “Ben senin, dünyada işlediğin güzel ameli­nim” der. Bunun üzerine ölen kişi şöyle demeye başlar. “Ey rabbim, kıyameti kopar da ileme ve cennetteki ebedi nimetlere kavuşayım.”

Kâfir bir kulun, dünyadan kopup âhilrete yönelme vakti gelince de onun yanma gökten, siyah yüzlü Melekler iner. Yanlannda bir paçavra vardır. O Me­lekler cen vermekte olan kişinin gözünün görebileceği kadar bir uzaklıkta otu­rurlar. Sonra ölüm Meleği (Azrail) gelir, onun başucuna oturur. Ve şöyle der: “Ey habis can, bedenden çık ve Allahın gazabına uğra. “Bunun üzerine ruh, ki­şinin vücudunun he rtarafına yayılır. Melek o ruhu, ıslak yünün içinden kebap şişini çekercesine çekip alır. Ve diğer Melekler, göz açıp kapayıncaya kadar bile lbekletmeksizin onu Ölüm Meleğinden alırlar. Ve onu, getirdikleri paçavranın içine koyarlar. O paçavradan, yeryüzündeki en pis kokulu leşten çıkan koku gi­bi bir kou çıkar. Melekler onu alıp yukarı çıkarırlar. Hangi Melek topluluğuna uğrarlarsa onlar “Bu habis ruh kimin?” diye sorarlar, O ruhu taşıyan Melekler,. kişinin dünyada çağırıldığı en kötü adını söyleyerek. “Bu falan oğlu falandır.” derler. Nihayet o ruhla dünya göğüne vanrlar ve onun için kapıların açılması is­tenir. Fakat kapı ona açılmaz.”

Resulullah (s.a.v.) sözünün bu noktasında bu âyet-i kerimeyi okudu: “Şüphesiz ki âyetlerimizi yalanlayan ve onlara karşı büyüklük taslayanlara gö­ğün kapılan açılmaz. Ve deve iğnenin deliğinden geçmedikçe onlar cennete gi­remezler..”

Resulullah (s.a.v.) sözlerine devamla buyurdu ki: “Aziz ve Celil olan Al­lah Teâlâ şöyle der: “Bunun amelini, yerin en alt katında bulunan siccîn’e ya­zın.” Bundan sonra onun ruhu aşağıya atılır.”

Resulullah (s.a.v.) sözünün bu noktasından şu âyet-i kerimeyi okudu. “Kim Allah’a ortak koşarsa sanki o, gökten düşüp kuşlar tarafından kapılmış ve­ya rüzgarla uzaklara sürüklenmiş gibidir. [7][61]Ve sonra şöyle buyurdu: “Bu ada­mın ruhu vücuduna döndürülür. İki Melek gelip yanma oturur ve ona şöyle der­ler. (Aralarında şu konuşa geçer)

— Rabbin kimdir?

— Ha, ha, bilmiyorum.

— Dinin nedir?

— Ha, ha, bilmiyorum.

— Size gönderilen bu adam kimdir?

— Ha ha bilmiyorum.

Bunun üzerine gökten: “Kulum yalan söyledi. Altına ateşten yaygılar se­rin, kendisine, cehenneme bakan bir kapı açın.” diye bir ses gelir. Bu kişiye ce­hennemin sıcağı ve alevi gelir. Kabri sıkıştınldıkça sıkıştırılır, kaburgaları birbi­rine girer. Yanma, çirkin yüzlü, pis kokulu bir kişi gelir ve ona: “Seni, hoşuna gitmeyecek bir şeyle müjdeleyeyim. İşte sana vaadedilen gün bugündür.” der. Ölen kişi de ona şpyle der: “Sen kimsin? Yüzün bile kötülüğü ifade ediyor.” O da: “Ben senin pis amelinim.” der. Ölen kişi: “Ey rabbim, sen kıyameti kapar-ma.” der. [8][62]Ayet-i kerimede geçen ve “Deve iğnenin deliğinden geçmedikçe onlar cennete giremezler” şeklinde tercüme edilen ifadesi, müfessirler tarafından çeşitli şekillerde izah edilmiştir:’Bunun sebebi ise burada zikredilen ve “Deve” diye tercüme edilen kelimesinin çe­şitli şekillerde okunmasıdır.

a- Kurralann büyük çoğunluğu bu kelimeyi ve harflerinin üstün okumasıyla şeklinde okumuşlardır. Bu kıraata göre bu keli­menin manası “Erkek deve” demektir. Ayet-i kerime, deve’nin iğnenin deliğin­den geçmesinin mümkün olmadığı gibi kâfirlerin de cennet’e girmelerinin müm­kün olmayacağını belirtmiştir. Nitekim Abdullah b. Mes’ud. Hasan-ı Basri, Ebul Âliye, Dehhak ve bir rivayete göre Abdullah b. Abbas, âyetin bu bölümünü bu şekilde izah etmişlerdir.

b- İkrime, bir rivayete göre Abdullah b. Abbas ve Said b. Cübeyr bu kelimeyi harfinin örteli ve harfinin de şeddeli okunmasıyla şeklinde okumuşlardır. Bu kıraata göre bu kelimenin manası” Ge­mi halatı” demektir. Bu kıraata göre âyet-i kerimede “gemi halatının, iğnenin deliğinden geçmesi mümkün olmadığı gibi kâfirlerin de cennete girmeleri mümkün olmayacaktır.” hükmü beyan edilmiştir.

c- Said b. Cübeyrden nakledilen diğer bir kıraata göre ise bu kelime harfinin ötre harfinin de üstün okunmasıyla şeklinde okunmuştur. Manası ise “Gemi halatları” demektir. Buna göre âyet-i kerime, ge­mi halatlarının iğnenin deliğinden geçmeleri mümklün olmadığı gibi kâfirlerin de cennete girmelerinin mümkün olmayacağını beyan etmiştir.

Taberi, kurralann büyük çoğunluğunun okuduğu birinci kıraat şeklinin doğru olduğunu ve âyete buna göre mana vermenin isabetli olacağını söylemiş­tir. [9][63]

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.