TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA ARAF SURESİ 91. VE 95. AYETLER

91- Bunun üzerine onları şiddetli bir sarsıntı yakalayıvcrdi de evlerinde dizüstü çöküp kaldılar.
Sonunda onları bir çığlık ve şiddetli bir sarsıntı yakaladı. Evlerinin içinde dizüstü çökerek helak oldular.
Şuayb aleyhisselam’in kavminin nasıl helak olduklarını şu âyet-i kerimeler daha açık bir şekilde belirtmektedir. Şuayb onlan imana davet edince şöyle demişlerdi. “Sen ancak büyülenmişlerden birisin.” “Sen, bizim gibi bir beşerden başka bir şey değilsin. Öyle sanıyoruz ki sen, y al a ne J ardansın.” “Eğer sözünde .sadık kimselerdensen, üzerimize gökten parçalar düşür. [1][128]
Onların böyle söylemeleri üzerine Allah Teâlâ da onlan cezalandırdı. Onların başına gelen azabın ne olduğunu da şu âyet-i kerime beyan etmektedir. “… Onlan, gölgeleyen bulut gününün azabı yakalayıverdi. [2][129] Onlan gölgeleyen bu bulutun ateşlerle dolu olduğu, üzerlerine görültüler-le geldiği ve yer’in de şiddetli sarsıldığı, böylece helak olup gittikleri ve geriye içi boş cesetlerinin kaklığı rivayet edilmektedir.
Sü’ddî, Şuayb (a.s.)’ın, kavmiyle olan kıssasını ve kavminin akıbetinin ne okluğunu beyan ederek diyor ki: “Allah, Şuayb (a.s.) Medyen şehrine ve Eyke halkına Peygamber olarak gönderdi. Bu kavmin, inkârcilıklarıyla İbirlikte ölçü ve taıtılannı eksik yapıyorlardı. Şuayb (a.s.) onlan dine davet etti. Onlar onu yalanladılar. Onlar, inkârcılıklannda ve yalanlamalarında ısrar edince Şuayb onları, Allah’ın cezalandırmasıyla uyardı. Onlar buna aldınş etmediler. Bilakis Şuayb’i alaya alarak vaadettiği azabın derhal gelmesini istediler. Bunun üzerine
Allah onlara cehennemin kapılarından bir kapı açtı. Dehşetli bir sıcak onlan yakıp kavuruyor onlara ne gölgeler ne de sular fayda veriyordu. Sonra Allah onlara güzel rüzgar estiren bir bulut gönderdi. Onlar rüzgarın serinliğini ve güzelliğini hissettiler. Birbirlerine “Bulutun altında gölgelenelim.” diye seslendiler Bulutun altında, erkek, kadan, çoluk çocuk toplanınca bulut onların üzerine kapandı ve hepsini birden helak etti. [3][130]
92- Böylece Şuayb’i yalanlayanlar, sanki o evlerde yaşamamış gibi olduiar. Hüsrana uğrayanlar, Şuayb’i yalanlayanlar oldu.
Evet, kâfirlerin iddia ettikleri gibi, Şuayb’e tabi olanlar değil, Şuaybi yalanlayanlar azaba uğratılarak hüsrana uğramışlardır. [4][131]
93- Şuayb onlardan yüzçevirerck şöyle dedi: “Ey kavmim, size rab-binıin vahycttiklerini tebliğ ettim ve size nasihatta bulundum. Artık, kâfir olan bir kavme nasıl acırım?
Şuayb, onların arasından ayrıldı ve üzerlerine azabın kesin olarak geleceğini anlayınca, durumlarını dile getirerek şöyle dedi: “Şüphesiz ki ben size, rab-bimin emirlerini ilettim. Ona itaat etmeniz için size nasihatta bulundum. Şimdi ben, rablerinin birliğini inkâr töen ve Peygamberlerini yalanlayan kafir bir topluluğun uğrayacağı bir felakete nasıl üzüleyim ve onlara acıyayım? [5][132]
94- Biz hangi memlekete bir Peygamber gönderdiysek, oranın halkı boyun eğip yalvarsmlar diye yokluk ve sıkıntıya uğratmişızdır.
Ey Muhammed, biz senden önce, hangi ülkeye bir Peygamber gönderdiysek, oranın halkı, rablerine yalvarıp, günahlarından dolayı ona tevbe etsinler diye onlan ızdıraplara, sıkıntılara ve felaketlere uğrattık. [6][133]
95- Sonra o kötü durumu iyice çevirdik. Nihayet çoğaldılar ve şöyle dediler: “Atalarımız da sıkıntılı ve sevinçli günler yaşamışlardı.” Ncficcdc onları, haberleri olmadan ansızın yakalayıverdik.
Sonra, o ülke halkının sıkıntı ve Çarlıklarını bolluğa ve genişliğe çevirdik. Hem kendileri çoğaldı hem de mallan arttı. Onlar: “Bizden önceki atalarımızın ve geçmişlerimizin başına sıkıntılar ve darlıklar gelmiştir. Onlar, sevinçli günler de yaşamışlardır.” demiş fakat kendileri Öğüt almamışlardır. Bunun üzerine biz onları, haberleri olmadan ani bir azapla yakalamışızdır.
Bu âyet-i Celile, Peygamberi yalanlayanlara karşı Allah Teâlâ’nın süregelen kanununu beyan etmektedir. Allah, bu tür insanları ızdıraplara, sıkıntılara düşürür. Tâ ki, yaptıkları kötülüklerden vaz geçip hakka yönelsinler. Sonra da sıkıntıları genişliğe, darlıkları bolluğa çevirir. Tâ ki, uyansınlar ve nimetlere karşı şükretsinler. Buna rağmen inkâr ve yalanlannda yine de ısrar ederlerse bu defa da onları ansızın yakalayıverir ve cezalandırır. [7][134]