TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA BAKARA SURESİ 115. AYET-İ KERİME
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
115- Doğu da bat» da Allah’ındır. Her nereye yönelirseniz Allah’ın yüzü (rızası) oradadır. Şüphesiz ki Allah, rahmeti bol olandır ve her şeyi çok iyi bilendir.
Doğunun ve batının ve her ikisi arasında bulunanların mülkiyeti Allah’a aittir. Ey Müminler, namaz esnasında nereye yönelirseniz Allah’ın rızası oradadır. Şüphesiz ki Allah’ın lütfü ve tedbiri bütün yaratıkları kaplamıştır. Allah onların bütün yaptıklarım bilir. Yaptıkları hiçbir şey ondan gizli kalmaz.
Müfessirler, bütün yaratıklar Allah’a ait olduğu halde bu âyet-i kerimede, özellikle doğunun ve batının Allah’a ait olduğunun zikredilmesinin sebebi hakkında çeşitli izahlarda bulunmuşlardır.
Abdullah b. Abbas ve Süddiye göre, özellikle doğunun ve batının Allah’a ait olduğunu zikretmenin sebebi, Resulullah’ın Kudüsten dönüp Mekkeye yönelmesi, Yahudilerin de Resulullah’ı ayıplamalarıdır. Âyet-i kerime bu hususta Yahudilere cevap vermektedir.
Bu hususta Abdullah b. Abbas diyor ki: “Kur’an-i Kerimin ilk neshedilen hükmü kıble meselesidir. Resulullah Medine’ye hicret ettiğnde Medine halkının çoğunluğunu Yahudiler oluşturuyordu. Aziz ve Celil olan Allah, Resulullah’a Beytül Makdise doğru yönelmesini emretti. Yahudiler buna sevindiler. Resulullah, on ay kadar bir zaman Kudüse yönelerek namaz kıldı. Fakat o, İbrahim (a.s.)ın kıblesi olan Kâbeye yönelmeyi istiyordu. Bu hususta Allah’a yalvarıyor ve göğe doğru bakıyordu. Bunun üzerine Allah teala: “Ey Muhammed, yüzünü göğe çevirip durduğunu görüyoruz. Seni, sevdiğin kıbleye mutlaka çevireceğiz. Hemen yüzünü Mcscid-i Haram tarafına çevir. Ey Müminler, siz de nerede olursanız olun yüzünüzü onun tarafına çevirin. Şüphesiz kendilerine kitap verilenler, kıblenin değişmesinin, rableri tarafından hak bir emir olduğunu bilirler. Allah onların yaptıklarından habersiz değildir. âyetini indirdi. Yahudiler bundan tedirgin oldular ve “Bunları, daha önce yöneldikleri kıbleden çeviren nedir?” dediler. Bunun üzerine Allah Teâlâ “Doğu da batı da Allah’ındır. Her nereye yönelirseniz Allah’ın rızası oradadır. Şüphesiz ki Allah, rahmeti bol olandır ve her şeyi çok iyi bilendir.”âyetini indirdi.
Kataüe ve İbn-i Zeydden nakledilen diğer bir görüe göre ise bu âyetin nüzul sebebi, Müslümanların Kâbeye doğru namaz kılmalarının farz kılınmasından önce her tarata yönelerek namaz kılabileceklerinin beyan edilmesidir. Yani Allah Teâlâ müminlere, her tarafa yönelerek namaz kılabileceklerini bu âyetle serbest kılmıştır. Zira doğu da onundur batı da. Fakat daha sonra Resulullah’ın ve müminlerin Kâbeye yönelmelerini emreden âyet inince bu âyet-i kerime nesh edilmiştir.
Said b. Cübeyrin, Abdullah b. Ömer’den naklettiğine göre âyetin nüzul sebebi, Resulullah’m, nafile namazlarını yolculuk esnasında dilediği yöne durarak kılabileceğini zikretmesidir. Ve farz namazlarını, düşmanla çarpışma anında, şiddetli korku esnasında ve düşmanın üzerine yürüme anında, dilediği tarafa yönelerek kılabileceğini zikretmesidir. Bu hususta Said b. Cübeyr diyor ki: “Abdullah b. Ömer, bineği ne tarafa doğru yönelirse oraya doğru namaz kılardı. Ve Resulullah’ın böyle yaptığını anlatırdı, -ve derdi ki: “Her nereye yönelirseniz Allah’ın rızası oradadır.” âyeti, yolculuk yaparken nafile namazlarını, bineğinin üzerinde dilediğin yöne doğru durarak kılman için nazil olmuştur. Zira Resulullah, Mekke’den dönerken nafile namazlarım bineğinin üzerinde Medine’ye doğru yönelik bir şekilde ima ile kılardı.
Âmir b. Rebîa’ya göre ise bu âyetin nüzul sebebi şu olaydır. Âmir diyor ki:
“Bir sefer sırasında çok karanlık bir gecede Resulullah ile beraberdik. Kıblenin ne tarafta olduğunu bilemedik, namazı kıldık. Her birimiz olduğu yerde, bulunduğu tarafa doğru kıldı. Sabah olunca hadiseyi Resulullah (s.a.v.) e anlattık. İşte bunun üzerine bu âyet nazil oldu. Ve herkesin kıldığı namazın sahih olduğu anlaşıldı.
Katadeye göre ise bu âyetin nüzul sebebi, Habeş Kralı Necaşi’dir. Zira Resulullah’ın sahabileri, kıbleye yönelerek namaz kılmayan Necaşinin cenaze namazının kılınması hususunda tereddüt etmişler, bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil olmuş ve doğunun da batının da Allah’a ait olduğunu, Necaşinin, Allah’ın rızası için doğuya yönelerek namaz kılmasının, onun mümin olmasına mani olmadığını beyan etmiştir. Bu hususta Katade diyor ki: “Rsülullah buyurdu ki: “Kardeşiniz Necaşi öldü onun cenaze namazını kılın.” Sahabiler: “Biz, Müslüman olmayan bir adamın cenaze namazını nasıl kılalım?” dediler. Bunun üzerine: “Kitap ehlinden, Allah’a boyun eğerek, Allah’a, size indirilene ve kendilerine indirilene iman edenler vardır. Onlar, Allah’ın âyetlerini az bir değere değişmezler. İşte onların, rableri katında mükâfatları vardır. Şüphesiz ki Allah, hesabı süratli olandır. âyeti nazil oldu. Sahabiler: “O, kıbleye doğru namaz kılmıyordu.” dediler. Bunun üzerine, Aziz ve Celil olan Allah: “Doğu da batı da Allah’ındır. Her nereye yönelirseniz Allah’ın rızası oradadır…” âyetini indirdi.
Taberi diyor ki: “Bu hususta doğru olan görüş, âyette bir kısaltma olduğu görüşüdür. Şöyle ki: Bütün yaratıklar Allah’ın mülkü olduğu haîde özellikle doğunun ve batının Allah’ın mülkü olduğu zikredilmiştir. İşte burada bir kısaltma söz konusudur. Yani âyetin ifade ettiği mânâ şöyledir: “Allah, doğunun da batının da ve ikisinin arasında bulunan yaratıkları da sahibidir.” Buna göre âye’t şöyle açıklanır: Allah her şeyin mâlikidir. Onları dilediği şekilde kendisine kulluk ettirir. Onlar hakkında dilediği hükmü verir. Onlara düşen görev ise Allah’a mutlak itaat etmektir. O halde ey müminler, yüzünüzü bana doğru yöneltin. Zira yüzünüzü nereye çevirirseniz ben orada bulunurum.
Taberi sözlerine devamla diyor ki: “Bu âyet nâsihtir, yahut mensuhtur, ya da her ikisi de değildir.11 diyen görüşlere gelince bu görüşlere verilecek doğru cevap şudur: Âyet umumi mahiyette ise de özel bir anlam taşımaktadır. Bu âyet nasih veya mensuh değildir. Çünkü âyetin, her nereye yönelirseniz Allah’ın yüzü (rızası) oradadır.” bölümünün, şu mânâlardan birini ifade etmiş olması muhtemeldir:
a- Yolculukta yürürken nafile namazlarında ve düşmanla çarpışırken nafile ve farz namazlarınızda nereye yönelirseniz Allah’ın rızası oradadır. “Nitekim Abdullah b. Ömer ve İbrahim en -Nehai, âyeti bu şekilde izah etmişlerdir.
b- Yeryüzünün neresinde bulunur ve bulunduğunuz yerden yüzünüzü kıbleye yöneltirseniz Allah’ın kıblesi oradır. Zira yeryüzünün her yerinde Kâbeye yönelmeniz mümkündür. “Mücahid ve Dahhak ta âyeti bu şekilde izah etmişlerdir.
c- Dualarınızda yüzünüzü nereye çevirirseniz Allanın rızası oradadır. O, duanızı kabul eder.”
Mademki âyetin bu mânâların hepsine uygun olması muhtemeldir. O halde herhangi bir kesin delile dayanmaksızın âyetin nâsih veya mensuh okluğuna dair tahmin yürütmeye kimsenin hakkı yoktur, zira her nâsihin bir mensuhu ve her mensuhun da bir nasihi bulunmalıdır.
Âyetin nâsih olduğu ve Kudüse yönelerek namaz kılmayı neshettiği iddia edilemez. Zira bu âyetin mânâsının: “Namazınızda yüzünüzü nereye yöneltirseniz işte kıbleniz orasıdır” şeklinde olduğuna dair kesin bir delil olmadığı gibi bu âyetin, Resulullah’ın ve sahabilerinin Kudüse yönelerek namaz kılmalarından sonra indiğine ve Kâbeye yönelmelerini emrettiğine dair de bir delil yoktur. Zira Resulullah’ın sahabilerinden ve tabiilerin imamlarından ilim ehli olanlardan bazıları, âyetin bu mânâda indiğini reddetmişler ve âyetten neyin kastedildiği hakkında ihtilaf etmişlerdir. Bu hususta Resulullah’tan kesin bir hadis te yoktur. O halde âyete “Kudüse yönelmeyi nesneden âyet” demek doğru değildir.
Bu âyetin, mensuh okluğuna dair de herhangi bir delil yoktur. Zira daha önce de izah edildiği gibi, âyete çeşitli şekillerde mânâ vermek mümkündür. Bu itibarla kıbleye yönelmeyi emreden âyetin bunu neshettiğini söylemek isabetli değildir. Zira âyete: “Nerede olursanız olun yüzünüzü Mescid-i Haram tarafına çevirin. âyetine ters düşmeyecek şekilde mânâ vermek mümkündür. Mesela, bunun mânâsının “Duada yüzünüzü nereye çevirirseniz çevirin Allah’ın rızası oradadır. O, duanızı kabul eder şeklinde olması muhtemeldir. Keza bunun mânâsının “Yolculukta yürürken nafile namazlarınızda düşmanla çarpışırken de nafile ve farz namazlarınızda yüzünüzü nereye çevirirseniz Allah’ın rızası oradadır.” şeklinde olması da muhtemeldir. O halde bu âyete “Mensuh” demek doğru değildir.
Taberi diyor ki: “Biz, Kitabül Beyan an-Usulil Ahkâm” adlı kitabımızda nâsih ve Mensuhu delillerle şu şekilde açıklamıştık.:”
NÂSİH: Gerek Kur’an-ı Kerimin âyetlerinden gerekse Resulullah’ın hadislerinden nâsih şudur ki, sabit olan bir hükmü kaldırır kullara yeni bir hükmü gerekli kılar. Ne zahiri ne de bâtını başka bir şekilde yorumlanabilir. Şayet âyet veye hadis başka bir şekilde yorumlanabiliyorsa mesela bir istisna teşkil ediyor yahut umum-Husus üslubuna giriyor veya Mücmel-Müfesser kabul edilebiliyorsa artık bu ifadeyi nâsih veya mensuh saymak mümkün değildir.
MENSUH: Daha önce kesin ve hükmü sabit iken, kesin bir şekilde kaldırılan metindir. İzahı yapılan bu âyette bu iki husus ta söz konusu değildir.
Ayet-i kerimede zikredilen ve “Allah’ın yüzü (rızası) diye tercüme edilen ifadesi, Mücahid tarafından “Allah’ın yönü ve kıblesi” diğer bir kısım âlimler tarafından “Allah’ın zatı” başka bir kısım âlimler tarafından “Allah’ın rızası” diğer bir kısım âlimler tarafından ise “Yüz sahibi olan Allah” şeklinde izah edilmiştir.
Taberi diyor ki: “Eğer denilecek olursa ki: “bu âyetin, bir önceki âyetle irtibatı nedir? “Cevaben denilir ki: “Bu âyet bir önceki âyetin tamalayıcısı ve devamıdır. İki âyetin birlikte izahı şöyledir: “Allah’ın kullanın, Mescitlerinde ismini anmalarından alıkoyan ve o mescitleri harap etmeye çalışan Hıristiyanlardan daha zalim kim vardır? Doğu da Allah’ındır batı da. Yüzünüzü nereye çevirirseniz Allah’ı orada anın. Çünkü Allah’ın rızası ve zatı oradadır. Onun lütfü, yarattığı yeryüzü ve size verdiği ülkesi sizi barındıracak mahiyettedir. Kudüsü tahrip etmeye kalkışanlar ve orada Allah’ı anmanıza engel olanlar sizin bulunduğunuz yerde Allah’ı anmanıza engel olmasınlar. Allah’ın rızasını istemenize mâni olmasınlar.
Âyet-i kerimenin sonunda bulunan ve : “Allah, rahmeti bol olandır” şeklinde tercüme edilen ifadesinin lügat mânâsı, “Allah kuşatıcıdır, geniştir.” demektir. Bundan maksat. Allah’ın, yaratıklarını nimetleriyle, lütuflarıyla sevk ve idaresiyle ve yeterliliği ile kuşatmasıdır.