TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA BAKARA SURESİ 121. AYET-İ KERİME
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
121- Kendilerine verdiğimiz kitabı hakkıyla okuyanlar, işte onlar, ona iman ederler; Kim de onu inkâr ederse, hüsranda olanlar işte onlardır.
Kendilerine Tevrat’ı ve İncili indirdiğimiz kimselerden, Allah’a iman edip Peygamberini tasdik edenler ve Allah’ın: “Muhammed’e uyun” emriyle amel edenler, işte onlar, kendilerine verilen kitaba hakkıyla tabi olanlardır. Kim kitabı ve o kitapta Allah’ın farz kıldıklarım ve Muhammed’in Peygamberliğini tasdik etmeyi inkâr ederse, işte onlar, kendilerini, Allah’ın rahmetinden olan paylarını almaktan mahrum edenler ve hüsrana uğrayanlardır.
Ayet-i kerimede zikredilen ve kendilerine kitap verildiği beyan edilen insanlardan maksat:
a- Katadeye göre, Resulullah’ın sahabileri ve müminlerdir. Bu görüşe göre âyetin mânâsı şöyledir: “Kendilerine kitap olarak Kur’an’ı verdiğimiz müminler o Kur’an’a hakkıyla uyarlar ve onu hakkıyla okurlar. İşte o Kur’an’a hakkıyla iman edenler de onlardır. Kim de onu inkâr edecek olursa işte onlar, hüsrana uğrayanların ta kendileridir.
b- İbn-i Zeyd’e göre ise kendilerine kitap verilenlerden maksat, hem Yahudiliğe hakkıyla iman eden hem de İslam geldikten sonra Müslüman olan İsrailoğullarının âlimleridir. Bu izaha göre ise âyetin mânâsı şöyledir: “Kendilerine verdiğimiz Tevrat’a hakkıyla uyan ve onu hakkıyla okuyan Yahudiler, işte onlar, Tevrat’a hakkıyla iman etmiş olanlardır.
Taberi, İbn-i Zeydden nakledilen bu son görüşün daha isabetli olduğunu, zira bu âyetten Önce ve sonra gelen âyetleri ehl-i kitaptan bahsettiklerini, Resulullah’ın sahabilerinin ismi geçmediğini bu itibarla âyet-i kerimede zikredilen “kendilerine kitap verilenler” den maksadın Yahudiler olduğunu söylemenin daha doğru olacağını zikretmiştir.
Âyet-i kerimede zikredilen ve “Kendilerine verdiğimiz kitabı hakkıyla
okuyanlar” şeklinde tercüme edilen cümlesi, Abdullah b. Abbas, İkrime, Ebul Âliye, Abdullah b. Mes’ud, Ebu Rezin, Mücahid, Kays b. Sa’d, Hasan-ı Basri ve Katade tarafından “O kitaba hakkıyla uyarlar” şeklinde izah edilmiştir. Abdullah b. Mes’ud bu hususta şöyle demiştir: “Bu ifadeden maksat şudur: “Kendilerine kitap verilenler o kitaba hakkıyla uyarlar, yani onun helal kıldığını helal kabul ederler haram kıldığını da haram sayarlar. Onu, Allah’ın indirdiği gibi okurlar. Kelimeleri yerlerinden kaydırmazlar ve onu. münasip olmayan bir şekilde te’vil etmezler.” Abdullah b. Abbas’ın da bu cümleyi bu şeilde izah ettiği rivayet edilmektedir. Bunlara göre kelimesi “Okumak” mânâsına değil “Uymak ve tabi olmak” mânâsındadır.
Diğer bir kısım âlimler ise kelimesini “Okumak” mânâsına almışlar bu cümleyi “Kendilerine verdiğimiz kitabı hakkıyla okurlar.” şeklinde izah etmişlerdir.
Taberi, müfessirlerin birinci görüşte ittifak ettiklerini beyan ederek onu tercih etmiş ve âyete şu şekilde mânâ vermiştir: “Ey Muhammed, kendilerine kitap verdiğimiz Tevrat ehlinden sana ve benim kitabımdan sana gelenlere iman eden kimseler, benim Musa’ya indirdiğim kitabıma uyarlar. Ona iman eder ve onda bulunan senin sıfatlarını ve Peygamberliğini kabul ederler. Senin onlara helal kıldıklarını helal sayar ve aram kıldıklarından kaçınırlar. Tevrat’ın âyet ve hükümlerini tahrif etmezler.
Allah Teâlâ, bu âyet-i kerimede, Tevrat’a hakkıyla uyanları övmüştür. Zira, Tevrat’a hakkıyla uyanlar, Hz. Muhammed’e de iman ederek Müslüman olama şerefine erişmişlerdir. Halbuki Tevrat’a hakkıyla uymayıp onu tahrif ederler. Resulullah’ın Tevrat’taki sıfatlarını gizlemişler ve onun hak Peygamber olduğunu yalanlamışlardır. Böylece âyetin de ifade ettiği gibi hüsrana uğramışlardır.