sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA BAKARA SURESİ 187. AYET-İ KERİME

TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA BAKARA SURESİ 187. AYET-İ KERİME
30.03.2024
162
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

187- Oruç tuttuğunu/ günlerin gecelerinde hanımlarınıza yaklaşma­nız size helal kılındı. Onlar sizin elbisenîzdir. Siz de onların elbisesiniz. Al­lah sizin, nefislerinize zulmettiğinizi bildi. Bunun üzerine tevbenizi kabul edip sizi bağışladı. Şimdi artık onlara yaklaşın. Allanın size farz kıldığını talep edin. Fecirde beyaz iplik siyah iplikten ayırd edilinceye kadar yeyin için. Sonra orucunuzu geceye kadar devam ettirin. Mescitlerde itikâfta iken de hanımlarınıza yaklaşmayın. Bunlar Allanın koyduğu sınırlardır. Bunlara yaklaşmayın. Allah, insanlara âyetleri işte böyle açıklar ki ondan korksunlar.

Ey müminler, oruç tuttuğunuz Ramazan günlerinin gecelerinde hanımla­rınızla cinsi münasebette bulunmanız daha önce yasak iken şimdi size helal kı­lındı. Kadınlarınız sizin elbiseniz siz de onların elbisesiniz. Her biriniz diğerine perde olur. Siz, gece uyuyup uyandıktan sonra yemek içmek veya cinsi münase­bette bulunmak suretiyle sevabınızın azalmasına ve Allanın sizi kınamasına se­bep oluyor böylece de kendi kendinize zulmetmiş oluyordunuz. İşte Allah bunu bildiği için iftardan sonra artık bir daha yememek ve hanımlarınıza yaklaşma­mak hükmünü kaldırdı ve önceki yaptıklarınızdan dolayı pişman olup tevbe edince de tevbenizi kabul edip sizi affetti. Şimdi artık Ramazan gecelerinde im­sak vaktine kadar hanımlarınıza yaklaşabilirsiniz. Allanın, hakkınızda takdir et­miş olduğu çocuk ve nesilin üremesini isteyiniz. Fecrin doğusuyla gece karanlı­ğının gidip gündüz aydınlığının görünmeye başlaması anına kadar (Yani imsak vaktine kadar) yeyin için. Sonra orucunuzu güneşin batmasına kadar (yani iftar vaktine kadar) devam ettirin. Allaha ibadet maksadıyla camilerde itikâfta bulun­duğunuz zamanlarda da hanımlarınızla cinsi münasebette bulunmayın. Bu açık­lanan şeyler. Allanın haram kıldığı şeylerdir. Onlardan kaçının, onlara yaklaş­mayın. Yoksa cezayı hak edersiniz. Allah insanlara âyetlerini, haram ve helali işte böyle açıklar. Umulur ki insanlar haramlardan kaçınır, Allanın .azabından korunurlar.

* Âyet-i kerimede geçen ve “Şimdi artık onlara (kadınlara) yaklaşın.” cümlesinde geçen ve “Yaklaşın” diye tercüme edilen kelimesi, Ab­dullah b. Abbas, Katade, Mücahid, Salim b. Abdullah ve Süddiye göre “Cinsi münasebette bulunmak” demektir. Bu hususta İbn-i Abbas diyor ki: “Onun mânâsı cinsi münasebette bulunmaktır. Fakat Allah teala, yüceliğinin gereği olarak bu hususu üstü kapalı bir şekilde ifade buyurmuştur.”

Âyet-i kerimede geçen “Onlar sizin elbisenizdir siz de onlann elbisesisi-niz.” ifadesi ne güzel, ne edepli bir ifadedir. Burada hayallerüstü güzellikte keli­meler seçilmiş, erkeğin kadın için, onu örtme ve güzelleştirme bakımından ade­ta bir elbise olduğu, kadının da, ayıplanın örtüp onu süsleme ve şahsiyetini ko­ruma bakımından erkek için bir elbise olduğu ifade edilmiştir. Bu ifade müfes-sirler tarafından çeşitli şekillerde izah edilmiştir:

Rebi’ b. Enese göre bu ifadeden şunlar kastetilmektedir: Kadın ve erkek bir yatakta yatarlarken birbirlerine çok yaklaştıkları için adeta birbirlerinin elbi­seleri gibi olurlar. Bu nedenle erkek kadının kadın da erkeğin elbisesidir.” denil­miştir. Yani bunlar birbirlerinin yorganları gibidir.” demektir.

Mücahid, Katade, Süddi ve İbn-i Abbasa göre ise bu ifadeden maksat, ka­dın ve erkekten herbirinin, diğeri için huzur kaynağı olması ve birbirleriyle sü­kunete kavuşmalarıdır. Nitekim başka bir âyette de: “Sizi bir tek insandan ya­ratan ve onunla gönlü huzura kavuşsun diye eşini de kendisinden var eden Allah’tır. buyurulmaktadır.

Taberi diyor ki: “Kadınlar sizin elbisenizdir siz de onlann elbisesiniz.” ifadesinden, kadınla erkekten herbirinin, aralarında geçen ilişkileri insanlardan saklamaları bakımından birbirleri için bir örtü ve bir perde olduklarını söylemek mümkündür. Nitekim Abdurrahman b. Zeyd: “Karı koca, cinsi ilişkide bulun­duklarında birbirlerinin perdesidirler.” demiştir.

Âyet-i kerimede: “Allah sizin, nefislerinize zulmettiğinizi bildi.” bu­yurmaktadır. Taberi diyor ki: “Âyette zikredilen, kendi nefislerine zulmetmek­ten iki şey kastedilmektedir. Bunlardan biri cinsi münasebette bulunmak diğeri ise yeyip içmektir. Zira orucun ilk farz kılındığı zaman oruç tutan kişi, iftar et­tikten sonra uyursa uyandıktan sonra gece dahi olsa hanımına yaklaşamaz ve bir şey yeyip içemezdi. Bir gün Hz. Ömer, uyuduktan sonra uyanıp hanımına yak­laşmış, başka bir sahabi de uyuyup uyandıktan sonra yemek yemek istemiş fa­kat kendisine yemek verilmemişti. İşte bu hadiseler üzerine bu âyet-i kerime nazil olmuştur.

Bu hususta Katade diyor ki: “Başlangıçta Ramazan gecelerinde iftardan sonra uyumadan yemek içmek ve cinsi münasebette bulunmak helal fakat bir süre uyuduktan sonra uyanınca bunları yapmak haramdı. Daha sonra Allah tea-la, imsaka kadar yeme içme ve cinsi münasebette bulunmayı helal kıldı.

Orucun farz kılındığı’ilk zamanlarda, günde bir defa yemek yenip uyu­duktan sonra tekrar ka.lkıp yemek yemenin meşru olmadığı bir zamanda yemek yenerek bu âyet-i kerimenin inmesine sebep olan bir olay, Bera b. Âzib tarafın­dan şu şekilde nakledilmektedir. Bera b. Âzib diyor ki;

“Resulullahın s ah ab ilerinden biri oruç tuttuğu zaman iftar vakti gelince iftar etmekten önce uyuyacak olursa artık o gece de ertesi gün akşama kadar da bir şey yiyemezdi. Bir gün, Kays b. Sırme 1-Ensari oruç tutuyordu. İftar vakti gelince hanımının yanına geldi ve ona: “Yemeğin var mı?” diye sordu. Hanımı hayır fakat gidip senin için yemek isteyeyim.” dedi. O gün Kays çalışıp yorgun-düşmüştü. Gözlerini uyku bastı. Hanımı gelince onu uyur halde buldu ve “Vay haline” dedi. (Onu uykudan uyandımıadı. Böylece iftar zamanı geldiği halde ye­mek yiyemedi) Ertesi gün, günün tam ortasında Kays bayılıp düştü. Bu durum Resulullaha anlatıldı. İşte bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil oldu ve bundan dolayı sahabiler çok sevindiler.

O dönemde iftan müteakip uyuduktan sonra uyanıp hanımı ile cinsi iliş­kide bulunan kimseler hakkında da Kâ’b b. Mâlik diyor ki: “Önceleri insanlar Ramazanda oruç tuttuklarında akşam olur da uyuyacak olurlarsa ertesi gün ak­şama kadar onlara yeme içme ve hanımına yaklaşma haram kılınmıştı. Bir gün

Resulullahm yanında gece sohbetinde bulunduktan sonra evine gelen Hz. Ömer hanımının uyuduğunu gördü. Onunla İlişki kurmak istedi. Hanımı da: “Ben uyu­dum.” dedi. Ömer: “Sen uyumadın.” dedi. Ve onunla ilişki kurdu. O gece Kâ’b b. Mâlik te aynı şeyi yapmıştı. Sabahleyin Hz. Ömer Resulullaha gitti ve duru­mu ona anlattı. İşte bunun üzerine Allah teala: “zin nefislerinize zulmettiğinizi bildi. Bunun üzerine tevbenizi kabul edip sizi bağışladı. Şimdi artık onlara yaklaşın.” âyetini indirdi.

Bu olay, Abdullah b. Abbas, Mücahid, İkrime ve diğer müfessirlerden bazılarından da nakledilmiştir.

Âyeî-i kerimede geçen “Şimdi artık onlara yaklaşın” ifadesinden maksat, Abdullah b. Abbas, İbn-i Cüreyc, Süddi ve Mücahide göre “Hanımlarınızla ci­ma edebilirsiniz.” demektir.

Âyet-i kerimede geçen: “Allah’ın size farz kıldıklarını talep edin.” ifade­sinden maksat, Mücahid, Hakem, İkrime, Hasan-ı Basri, Süddi, Abdullah b. Ab­bas ve Rebi’ b. Enes’e göre: “Allanın sizin çin yazdığı çocukları talep edin.” de­mektir.

İbn-i Zeyde göre ise:. “Hanımlarınızla cima etmeyi talep edin.” demektir. Abdulah b. Abbastan nakledilen başka bir görüşe göre bu ifadeden maksat, Al­lanın sizin için yazdığı kadir gecesini talep edin.” demektir.

Katade ve Abdullah b. Abbastan nakledilen başka bir görüşe göre ise bu ifadeden maksat: “Allanın sizin için helal kıldığı ve yapmanıza ruhsat verdiği şeyler talep edin.” demektir.

Taberi, bu görüşlerden doğru olan görüşün: “Allanın, levh-i mahfuzda si­zin için yazdığı şeyi talep edin.” şeklindeki görüşü olduğunu söylemiştir. Zira bu görüşe, çocuk talep etme de, kadir gecesini araştırma da, Allanın verdiği ruh­satlan isteme de girmekte ve âyet, genel bir şekilde izah edilmiş olmaktadır.

Âyeti kerimede: “Fecirde beyaz iplik siyah iplikten ayıredilinceye ka­dar yeyin için.” buyurulmaktadır. Burada zikredilen “Beyaz iplik”ten maksat:

a- Hasan-ı Basri, Süddi, Katade, Abdullah b. Abbas ve diğer bazı müfes-sirlere göre “Gündüz aydınlığının başlaması” siyah iplikten maksat da: “Gece­nin karanlığıdır.” Bu hususta Adiy b. Hatim diyor ki:

“Dedim ki: Ey Aİlahm Resulü, “Beyaz iplik siyah iplikten ayıredilinceye kadar” ifadesinden maksat nedir?” Bunlar gerçekten iki iplik midir?” Peygam­ber efendimiz şu cevabı verdi: Şayet sen, o iki ipliği gönnüş olsaydın, kafanın çok geniş olması gerekirdi. Ve sonra da şöyle dedi. “Hayır, o gecenin karanlığı ve gündüzün aydınlığıdır.” Diğer bir rivayette şöyle anlatılıyor: “Adiy, yastığı­nın altına bir beyaz ip bir de siyah ip koymuş, gece ilerleyince onları birbirinden ayıramaz olmuş, sabahleyin Resulullaha: “Ey Allanın Resulü, ipleri yastığımın altına koydum.” demiş Resulullah da ona demiştir ki: “Şayet o beyaz iplik ve si­yah iplik senin yastığının altına girebiliyorsa senin yastığın ne kadar büyük müş!” (Yani, senin yastığın ne kadar büyükmüş ki ufukları altına alabiliyor de­mek istemişti r.)

Bu hususta Sehl b. Sa’ü diyor ki:

Âyet-i kerimenin: “Beyaz iplik siyah iplikten ayırt edilinceye kadar yeyin için.” bölümü nazil olmuş fakat “Fecirde” kelimesi henüz nazil olmamıştı. İn­sanlar oruç tutmak istediklerinde ayaklarına beyaz ve siyah iplik bağlıyorlardı. Bu iplikleri birbirinden ayırdedecek derecede aydınlık oluncaya kadar yeyip içi­yorlardı. Daha sonra Allah Teâlâ “Fecirde” ifadesini indirdi. Bunun üzerine insanlar, âyette zikredilen “Beyaz iplik” ve “Siyah iplik”ten, gündüzün aydınlığı ve gecenin karanlığının kastedildiğini anlamış oldular.

Taberi diyor ki: “Burada zikredilen beyaz iplikten maksat, gökte beliren aydınlık değil, gökte her tarafa yayılan ve yollan aydınlatan beyazlıktır. Nite­kim Ebu Miclez: “Gökte beliren beyazlık sabah değildir. Bu, yalancı sabahtır. Asıl sabah, ufukta yayılan beyazlıktır.” demiştir. Abdullah b. Abbas ta: “Fecir ikidir. Birincisi gökle parlayan fecirdir. Bu, bir şeyi ne helal kılar ne ile haram. Fakat dağların başında görülen ikinci bir fecir vardır ki işte yemeyi içmeyi ha­ram kılan budur.” demiştir.

Abdurrahman b. Sevban demiştir ki: “Fecir ikidir. Gökte, kurdun kuyru­ğu gibi görünen fecir bir şeyi haram kılmaz. Fakat ufukta yayılan fecir namazı helal, yeme içmeye devam etmeyi haram kılar. Böylece oruç başlamış olur.”

Peygamber efendimiz de bir hadis-i şerifinde şöyle buyumıuştur:

“Sahurda yemek yemeye devam etmenizde BÜalin ezanı sizi aldat­masın. Ufukta görülen şu şekildeki uzunca bir beyazlık ta sizi aldatmasın. Ta ki etrafa şu şekilde yayılmadıkça, Başka bir rivayette hadisin sonu şöyledir:

“… Ta ki fecir görülmedikçe veya fecir fışkırmadıkça.

b- Huzeyfetül Yeman, Hz. Ali, Bera b. Âzib, Abdullah b. Mes’ud gibi sa-habilerden nakledilen başka bir görüşe göre âyette zikredilen “Beyaz iplik”ten maksat, güneşin ışığı, “Siyah iplik”ten maksat ise “Gecenin karanlıdır.” Bunlara göre oruç gündüzün tutulduğuna göre ve gündüzün başlangıcı güneşin doğma­sıyla, sona ermesi de güneşin batmasıyla olduğuna göre orucun başlangıcı da güneşin doğmasıyla bitişi de güneşin batmasıyla olur. Bunlar demişlerdir ki: “Orucun bitişinin güneşin batmasıyla olduğu hususunda icma bulunması onun başlamasının da güneşin doğmasıyla olduğuna bir delildir.” Aynca bu hususta Resulullahtan rivayet edilen şu hadisleri de delil göstermişlerdir.

Zirr b. Hubeyş diyor ki:

“Biz Huzeyfeye dedik ki: “Sen, Resulullah ile hangi vakitte sahur yap­tın?” Huzeyfe dedi ki: “Gündüzleyin. Ancak güneş henüz doğmamıştı. Zirr b. Hubeyş sözlerine devamla diyor ki:

“Ben bir gün Huzeyfe ile birlikte sahur yaptım. Sonra çıkıp namaza git­tik. Mescide varınca iki rekat namaz kıldık ve farz namazı için kamet getirildi. Bu iki namaz arasında çok kısa bir zaman geçti. Ebu Hüreyre de Resulullahın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

“Sizden biriniz ezanı işittiğinde yiecek kabı elinde bulunuyorsa ona olan ihtiyacını gidermeden onu yere koymasın.

Ebu Ümame diyor ki: “Namaz için kamet getirildi. Ömerin elinde su kabı bulunuyordu. O: “Ey Allanın Resulü, bunu içeyim mi?” dedi. Resulullah: “Evet” dedi. Ömer de onu içti.”

Hz. Bilal-i Habeşi diyor ki: “Ben Resululiaha vardım. Ona sabah namazı­nın vaktinin geldiğini bildiriyordum. O da oruç tutmak istiyordu. Bir kap ile su istedi, onu içti. Sonra bana verdi ben de içtim. Sonra beraberce namaza gittik.”

Taberi diyor ki; “Tercihe şayan olan görüş, “Beyaz iplikten maksat, gün­düzün beyazlığı, siyah iplikten maksat ise gecenin karanlığıdır.” diyen görüştür. Zira Arap dilinde bu kelimelerin bilinen mânâları bunlardır. Bu hususta Resululiahtan rivayet edilen hadislere gelince “Beyaz iplikten maksat, güneşin ışığı­dır” diyenlerin dayandıkları hadisler bizim, doğru olduğunu söylediğimiz görü­şü bertaraf etmemektedir. Zira Resulullahin, fecirden Önce yeyip içtikten sonra namaza çıkmış olması garipsenecek bir şey değildir. Çünkü Resulullahın döne­minde sabah namazı fecrin doğumundan hemen sonra kılınırdı. Hatta fecrin doğmasından önce ezan okunurdu. Huzeyfenin, Resulullahtan gördüğünü söyle­diği: “Resulullah, ben okların atıldığı yeri görebildiğim bir vakitte sahur yapar­dı.” şeklindeki sözü kendisine sorulmuş Huzeyfe bu hususta kesin bir tavır al­mamıştır. Mesela kendisine: “Resulullahın böyle yapması sabah olduktan sonra mı oldu?” diye sorulunca tam net bir cevap vererek: “Evet, sabahtan sonra ol­du.” dememiş fakat o, “O vakit sabahtı” diye cevap vermiştir. Bu cevabı: “Ne­redeyse sabah olmuştu.” şeklinde yorumlamak ta mümkündür.

Âyetteki: “Fecirde beyaz iplik siyah iplikten ayırdedilinceye kadar yeyin için.” ifadesinde geçen “Fecirde” kelimesinden maksat, fecirin bir bölümünde, gecenin devamından kalan siyahlıkla gecenin bitimini gösteren beyazlık birbi­rinden farkedilinceye kadar.” demektir. Âyet-i kerimenin bu ifadesi de, beyaz iplikten maksadın fecrin beyazlığı, siyah iplikten maksadın da geçinin seyahhği olduğunu açıkça ortaya koymakta, “Beyaz iplikten maksat, güneşin ışığıdır.” di­yen görüşün yanlış olduğunu ortaya koymaktadır. Zira ifadede “Sabahta” veya “Güneşin doğuşunda” denilmemiş “Fecirde” denilmiştir. Artık bundan sonra ümmete muhalefet ederek “Oruç güneşin doğusuyla başlar, batışıyla biter” de­mek delilsiz bir iddiadır.

Âyet-i kerimede: “Sonra orucunuzu geceye kadar devam ettirin” buyuru I-maktadır. Bu ifade, gecenin başlamasıyla orucun bittiğini, gece olmasına rağ­men orucu açmayıp geceli gündüzlü oruç tutanın, kendisini aç ve susuz bırak­maktan başka bir şey yapmadığını göstermektedir.

Ayrıca gecenin başlamasıyla orucun bittiğine dair Resulullahtan şu hadis-i şerifler rivayet edilmiştir. Hz. Ömer diyor ki:

“Resulullah şöyle buyurdu: “Gece şuradan yöneldiği gündüz de şuradan arkasını dönüp gittiği ve güneşin battığı zaman artık oruçlu olan kimse iftar etiniş olur.

Abdullah b. Ebi Evfa diyor ki:

“Biz, bir yolculukta Resulullah ile beraberdik. 0 oruç tutuyordu. Güneş batınca insanlardan birine: “Ey falan kalk ta bize kavut çorbası yap.” dedi. O da: “Ey Allahm Resulü, akşamlasanız ya., dedi. Resulullah: “İn de bize kavut çor­bası yap.” dedi. Adam yine: “Ey Allahın Resulü, akşamlasanız ya,” dedi. Resu-İullah tekrar: “İn de bize kavut çorbası yap.” dedi. Adam “Henüz gündüz bitme­di.” dedi. Resulullah: “İn de bize kavut çorbası yap.” dedi. Adam indi ve onlara çorba yaptı. Resulullah çorbayı içti sonra şöyle buyurdu: “Gecenin şuradan yöneldiğini gördüğünüz zaman şüphesiz ki oruçlu olan iftar etmiş n1ur.tt

Ebul Âliyenin, iftar etmeden oruç tutma, yani akşam olduğu halde yeyip içmeksizin oruç tutma hakkında şöyle dediği rivayet edilmektedir. “Allah teala “orucunuzu geceye kadar devam ettirin” buyurmuştur. Oruç tutan kimse gece olunca orucunu bozmuş sayılır. İster bir şey yesin isterse yemesin.”

Katade de Hz. Aişenin, iftar etmeksizin oruç tutmayı kerih gördüğünü ri­vayet etmiştir.

Taberi diyor ki: “Eğer itirazen denilecek olursa ki: “Orucu açmamak ve gece gündüz oruç tutmak doğru değilse bunu yapanların gerekçeleri nelerdir? Nitekim Hişam b. Urve, Abdullah b. Zübeyrin genç iken geceleri de yemek ye­meden peşpeşe yedi gün oruç tuttuğunu, yaşı ilerleyince bu şekilde beş gün oruç tuttuğunu yaşı iyice ilerleyince de bu şekilde üç gün oruç tuttuğunu rivayet etmistir. İmam Mâlik te Abdullah b. Zübeyrin oğlu Âmirin Ramazanın on altıncı günü ile on yedinci gününde geceleri de yemeksizin peşpeşe oruç tuttuğunu ri­vayet etmiş ve onunla şunları konuştuğunu nakletmiştir. Dedim ki: “Ey Ebul Haris, hiç yemek yemeden peşpeşe oruç tutman için sana güç veren ne oluyor? Dedi ki: “Ben yağ içiyorum. O benim damarlarımı yumuşatıyor, su ihtiyacım ise vücudumun içinden karşılanıyor.”

Taberi diyor ki: “Bunu soranlara cevaben denir ki: “Bu şekilde oruç tu­tanlar, kendilerim aç bırakarak terbiye etmek istemişler, Allah lealamn rızası doğrultusunda amel işlerken kendilerini bir kısım çilelere katlanmaya alıştırmak istemişler ve bu tür amelleriyle de sevap kazanacaklarını arzu etmişlerdir. Bun­ların bu davranışları Hz. Ömerin emrettiği şu işlere benzemektedir. “Kıt kanaat yaşayın, dayanıklı olun, atların üzerine büzülürcesine binin, binekleri bırakın yalınayak yürüyün.” Hz. Ömer bunları söylerken, müminlerin zevkü sefaya da­lıp rahat yaşamaya alışmamalarını, böylece korkaklaşip düşmandan kendilerini korayamaz hale gelmemelerini istemiştir. Diğer yandan geceleri dahi yeyip iç­meden, peşpeşe oruç tutmanın yasaklandığı hakkında Resulullahtan,. tevatür de­recesine ulaşan çeşitli hadis-i şerifler zikredilmiştir. Konuyu uzatmamak için onlardan bazılarını nakletmekle yetineceğiz.

Abdullah b. Ömer diyor ki:

“Resulullah, geceleri de yeyip içmeden peşpeşe oruç tutmayı yasakla­dı. Bunun üzerine dediler ki: “Sen yeyip içmeden peşpeşe oruç tutuyorsun. “Resulullah da buyurdu ki: “Ben sizin gibi değilim ben ycdiriliyorum ve içiriliyorum.

Ebu Hüreyre (r.a.) diyor ki:

“Resulullah geceleyin yeyip içmeden peşpeşe oruç tutmayı yasakladı. Bunun üzerine müslümanlar dan bîr adam: “Ey Allanın Resulü, sen de ge­celeri yemeden peşpeşe oruç tutuyorsun.” dedi. Resulullah da ona: “Hangi­niz benim gibi olabilir? Ben rabbim tarafından yedirilip içirilerek geceyi geçiriyorum. buyurdu.

Taberi diyor ki: “Yeyip içmeksizin oruç tutma yasaklanmış ancak Resulullah sadece sahurdan sahura iftar ederek oruç tutmaya izin vermiştir.

Ebu Said et-Hudri, ResuluIIahın şöyie buyurduğunu işittiğini rivayet et­miştir:

“Geceleri de bir şey yeyip içmeksizin peşpeşe oruç tutmayın. Sizden kim bu şekilde peşpeşe oruç tutmak isterse sahur vaktinden sahur vaktine kadar ye­yip içmeden oruç tutsun.” Dediler ki: “Ey Aliahın Resulü, sen yeyip içmeden peşpeşe oruç tutuyorun.” Resulullah da buyurdu ki: “Benim durumum sizin gibi değildir. Ben, beni yediren biri bulunarak ve içiren biri var olarak gcceliyorum.

Âyet-i kerimede: “Mescitlerde itikatta iken de hanımlarınıza yaklaş­mayın.” buyurulmaktadır. Mescitlerde itikafta bulunmak’tan maksat, kişinin, çok zaruri beşeri ihtiyaçları (tuvalete gitme gibi) dışında mescitten çıkmaması, gece gündüz orada kalarak Allaha ibadet etmesidir.

Ayet-i kerimede, itikâfa girmiş olan insanın hanımına yaklaşmaması em-redilmektedir. Kişinin, hanımına yaklaşmamasından neyin kastedildiği hakkın­da iki görüş zikredilmiştir.

a- Abdullah b. Abbas, Ata, Dehhak, Rebi’ b. Ens, Katade,”sSüddi ve Mü­cahide göre burada zikredilen “Kadınlara yaklaşmama” ifadesindemaksat, “Onlarla cinsi münasebette bulunmamaktır” Buna göre itikafta bulunan ki^nin, hanımını tutması veya öpmesinde bir mahzur yoktur. Onunla sadece cinsi mü­nasebette bulunamaz.

b- Mâlik b. Enes ve Rebi’ b. Zeyde göre ise burada kadınlara yaklaşmaktan maksat, herhangi bir şekilde onlara dokunmamaktır. Yani itikâfta bulunan kişi hanımlanyla cinsi münasebette bulunamadığı gibi, ona dokunamaz ve onu öpemez de. Bu görüşte olanlar, delil olarak âyetin genel ifadeli olmasını, her­hangi bir dokunma sekimi özel olarak izah etmemesini zikretmişlerdir.

Taberi diyor ki: “Tercihe şayan olan görüş, kadınlara dokunul mamasın­dan maksadın, onlarla cinsi münasebette bulunmama olduğunu söyleyen görüş­tür. Zira âyet ya genel olarak alınacak ve her türlü dokunma yasaklanacaktır ya-hutta âyetten özel bir dokunmanın kastedildiği, belli delillere dayanılarak söyle­necektir. Resulullahın, itikâfta iken saçını hanımlarına tarattığı, birbirini te’yid eden hadisler tarafından rivayet edildiğinden, âyetin genel şekilde değil özel bir şekilde dokunmayı (ki bu da cinsi münasebettir) yasakladığı anlaşılmaktadır.

Hz. Aişe (r.anh) diyor ki:

“Resulullah itikâfa girdiğinde (Mescid-i Nebevinin kapısından dışarı doğ­ru) başînı bana uzatırdı. Ben de onun başını tarardım. O, eve hiç gelmezdi ancak zaruri bir ihtiyacı için gelirdi. Hz. Aişe diğer bir rivayette şöyle demektedir:

“Resulullah, ben odamda iken başîtîî banadoğru uzatırdı. Ben, adetli ol­duğum halde onun başını tarardım

Hz. Aişe’nin sözü diğer bir rivayete de:

“Ben adetli iken onun başını yıkıyordum.” şeklindedir.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.