sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA BAKARA SURESİ 217. AYET-İ KERİME

TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA BAKARA SURESİ 217. AYET-İ KERİME
04.05.2024
192
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

217- Ey Muhammed, sana mukaddes olan haram ay’da savaş etmek­ten soruyorlar, De ki: “O ayda savaş etmek, büyük günahtır. Fakat Allah yolundan alıkoymak, onu inkâr etmek, insanları Mescid-i Haramdan men etmek ve oranın halkını yerinden çıkarmak, Allah katında daha büyük bir günahtsr. Fitne çıkarmak adam öldürmekten daha büyük bir suçtur. Kâfirlerin gücü yetse sizi dininizden döndürünceye kadardurmadan sizinle savaşırlar. Sizden kim, dininden döner ve kâfir olarak ölürse, işte onların dünya ve âhiret amelleri boşa gitmiştir. İşte cehennemlikler onlardır. On-İar orada ebedi olarak kalacaklardır.

Ey Muhammed, sana haram ay olan Recep ayında savaşmaktan soruyor­lar. Onlara de ki: “O ayda savaş etmek, haram olan ayda kan dökmek, Allah ya­nında çok büyük günahtır. Fakat insanları îslarna girmekten alıkoymak, Allahı inkâr etmek, müminlerin Mescid-i Harama girmelerini engellemek ve Mescid-i Haram çevresinde yaşayan ve oranın halkından olan insanları oradan çıkarmak, Allah yanında, haram ayda savaşmaktan daha büyük bir günahtır. Fitne çıkar­mak, adam Öldürmekten daha büyük bir suçtur.

Ey müşrikler topluluğu, Allahı inkâr etmeniz, Muhammed ve ashabını Mescid-i Harama girmekten men etmeniz, onlan memleketlerinden çıkarmanız ve Müslümanları dinlerinden döndürmek için fitne meydana getirmeniz, Allah katında adam öldürmekten çok daha büyük bir günahtır. Kureyş kâfirlerinin gü­cü yetse, müslümanlan dinlerinden çıkarıp kâfir yapıncaya kadar savaşırlar. Siz­den kim dininden döner de kâfir olarak ölürse işte onların amelleri iptal olmuş, sevapları boşa gitmiştir. İşte cehennemlikler onlardır. Onlar, cehennemde ebedi

olarak kalacaklar ve oradan hiç çıkmayacaklardır.

Bu âyet-i kerimede zikredilen ve “Mukaddes olan haram ay” diye ter­ cüme edilendan maksat, Recep ayıdır. Haram aylar peşpeşe gelen, Zilkade, Zilhicce ve Muharrem ayı ile Cemaziyel Âhir ve Şaban ayları arasındaki Recep ayıdır. Cahiliye döneminde bu dört aya hürmet gösterilirdi. Kişi, babasının katilini görse dahi ona dokunmazda ve bu aylarda savaşılmazdı.

Bu âyette zikredilen “Haram ayı’n” Recep ayı oluşu bu âyetin, nüzul se­bebinin, Recep ayında meydana gelen bir olay olmasındandır. Bütün müfessir-ler bu âyet-i kerimenin, nüzul sebebinin, Resulullahm gönderdiği bir müfreze­nin, Recep ayının birinci gününde, müşriklerden biri olan Amr b. el-Hadremi’yi Öldürmesi ve iki müşriki de esir etmesi hadisesi olduğunu söylemişlerdir. Bu olay, Taberinin rivayetine göre, Urve b. Zübeyr, Süddi, Cündeb b. Abdullah, Mücahid, Miksem, Abdullah b. Abbas, Ebu Mâlik el-Ğifari, Katade, İkrime. Mücahid, Dehhak ve Şa’bi tarafından kısmen de olsa farklı şekillerde nakledil­miştir.

Bu hususta Abdullah b. Zübeyr diyor ki: “Resulullah Bedirden döndükten sonra (hicretin ikinci yılında) Recep ayında Abdullah b. Cahş’ın komutasında, muhacirlerden oluşan dokuz kişilik bir müfrezeyi bir göreve gönderdi. Abdullah b. Cahş’a bir de mektup verdi ve ona: “İki gün gitmeden mektubu açmamasını ancak ondan sonra açmasını, mektubu açmasından sonra da emredilen şeyi yap­maya devam etmesini, fakat arkadaşlarından herhangi birini bu işe zorlamama-sını emretmişti. Abdullahm arkadaştan şunlardı: Ebu Huzeyfe b. Rabia. ükkaşe b. Mihsan, Utbe b. Gazvan, Sa’d b. Ebi Vakkas, Amr b. Rabia, Vakıd b. Abdul­lah, Halid’b. el-Bekir ve Süheyl b. Beyda (Süddinin rivayetinde Âmir b. Rabia yerine, Âmir b. Füheyre, Ukkaşe b. Mihsan yerine, Ammar b. Yâsir zikredilmiş ve Halid b. el-Bekir de zikredilmemiştir.) Abdullah b. Çalış iki gün yürüdükten sonra mektubu açtı ve okudu. Bir de ne görsün onda: “Sen benim bu mektubu­mu açıp okuduktan sonra Mekke ile Taif arasındaki “Nalıle” denen yere varın­caya kadar git, orada dur. Oradan Kureyşj .gözetle ve onlardan bize haber topla” diye yazılı. Abdullah mektubu okuyunca “Başüstüne, dinledim ve itaat ettim.” dedi. Sonra arkadaşlarına “Resulullah (s.a.v.) bana, Nahleye gitmemi, haber al­mak için oradan Kureyşi gözetlememi emretti ve sizden herhangi birinizi de bu­na zorlamamı bana yasakladı. Sizden kim şehitliği istiyor ve onu arzuluyorsa benimle gelsin. Kim de bunu istemiyorsa geri dönsün. Ben, Resulullahm emri doğrultusunda devam edeceğim.” dedi. Abdullah ve arkadaşları yola devma et­tiler. Onlardan hiçbiri geri kalmadı. Hicaz bölgesinde yol almaya devam ettiler. “Necran,” denen yere varınca, Sa’d b. Ebi Vakkas ile Utbe b. Gazvan ortaklaşa bindikleri develerini kaybettiler. Bunun üzerine AbduIIahtan, geri kalıp devele­rini aramaya koydular. Abdullah ile diğer arkadaşları ise yollarına devam edip “Nahle”ye vardılar ve orada konakladılar. O sırada yanlarından Kureyşin kuru üzüm ve diğer yiyecek maddeleri taşıyan bir ticaret kervanı geçti. (Mücahidin rivayetine göre ise bu kervan Taiften Mekkeye içki taşıyordu.) Ve Resulullah ile Kureyş arasında da bir saldırmazlık antlaşması vardı. Bu Kervanda Amr b. el-Hadremi, Osman b. Abdullah, kardeşi Nevfel b. Abdullah, Hakem b. Keysan bulunuyordu. Kervanda olanlar Müslümanları görünce onlardan korktular. Zira kervan müslümanlann yakınında konaklamıştı. Müslümanlardan Ukkaşe b. Mihsan, yukarıdan onlara baktı. O, başını tıraş etmişti. Müşrikler onu görünce kendilerini emniyette hissettiler ve dediler ki: “Bunlar Umre yapan insanlar, bunlardan bize bir zarar gelmez.” Müslümanlar bu müşrikler hakkında istişare ettiler. Çünkü o gün, Cemaziyel Âhir ayının son günüydü. Dediler ki: “Vallahi eğer bu gece bu insanlara dokunmayacak olursanız onlar, yarın Haram ayına gi-recekier ve artık kendilerini bizden korumuş olacaklar. Onları öldürmüş olursa­nız Haram ayında öldürmüş olacaksınız. Böylece bir tereddüt içinde kaldılar. Onlara hücum etmekten çekindiler. Daha sonra kendilerinde bir cesaret buldular ve onlardan güçlerinin yettiğini öldürmek ve ellerinde bulunanları almak husu­sunda ittifak ettiler. Bunun üzerine Vâkıd b. Abdullah bir ok atarak Amr b. el-Hadremiyi öldürdü. Osman b. Abdullah ile Hakem b. Keysanı da esir aldılar. Osmanm kardeşi Nevfel b. Abdullah ise kaçıp ellerinden kurtuldu. Onu yakaiâ-yamadilar. Abdullah b. Cahş ve arkadaştan kervanı ve iki esiri alıp Medine’de Resulullaha geldiler. Oraya gelince Resulullah buyurdu ki” “Ben size, haram ayında savaşmanızı cmrctnıcmiştim.” Resulullah, kervanı ve iki esiri bekletti. Herhangi bir muamele yapmadı. Resulullah, savaşmalarını emretmediğini buyu-runca müfrezede olan müslümanlar çok üzüldüler, helak olduklarını zannettiler. Diğer müslümanlar da bu yaptıklarından dolayı onlan kınadılar ve onlara dedi­ler ki: “Sizler emredilmeyen şeyi yaptınız, savaşmanız emredilmediği halde sa­vaştınız.” Kureyşlüer de Müslümanlar aleyhinde propaganda yaparak “Muham-med ve arkadaşları haram ay’ı ihlal ettiler. O ayda kan akıtıp mallara el koydular ve insanları esir ettiler.” dediler. Mekkede bulunan müslümanlar ise onlara ce­vaben “Müslümanlar bunu Cemaziyel Ahir ayında yaptılar.” dediler. Yahudiler de bu olaydan dolayı Resulullahm aleyhine bir gelişme beklentisine girerek şu sözleri söylediler: “Amr b. el-Hadremiyi Vâkıd b. Abdullah Öldürdü. Amr sava­şa ömür verdi. (Onun ölümüyle savaş fikri tekrar canlandı) Haılremi savaşı ha­zırladı. Vâkıd savaşı tutuşturdu. Allah onlan birbirlerine düşürdü.”

Urve diyor ki: “İnsanlar da bu hususta açıkça konuşunca, Aziz ve Celil olan Allah, Peygamberine bu âyet-i kerimeyi indirdi. Bu âyet inince ve Allah ic­at a müslümanlardan sıkıntıyı kaldırınca Resulullah kervanı ve iki esiri aldı.

Müfesirler, Haram aylarında savaşmanın yasak olması hükmünün neshe-dilip edilmediği hususunda iki görüş zikretmişlerdir.

a- Ata b. Meysere ve Zühriden nakledilen bir görüşe göre haram ayların­da savaşma yasağı şu âyet-i celile ile neshed il mistir: “Bu itibarla bu aylarda savaşmak caizdir. Savaşı önce kâfirlerin başlatması şart değildir. Bu âyet-i keri­mede şöyle buyurulmuştur: “Şüphesiz ki ayların sayısı, AHahin, gökleri ve yeri yarattığı günden beri, kitabında tesbit olunduğu üzere, Allahm katın­da on ikidir. Bu aylardan dördü, mukaddes olan haram aylardır. İşte dos­doğru din budur. Bu aylarda kendinize zulmetmeyin. Ey müminler, müş­rikler sizinle nasıl topluca savaşıyorlarsa, siz de onlarla topluca savaşın. Bi­lin ki Allah, mutlaka müttakilerle beraberdir.

b- Ata b. Ebi Rebah’a göre ise, haram aylarında savaşmanın yasak olması hükmü neshedilmemiştir, aynen geçerlidir. Çünkü Allah teala bu aylarda savaş­manın büyük bir günah olduğunu beyan etmiştir.

Taberi, birinci görüşü tercih etmiş ve haram aylarda savaşma yasağının kaldırıldığını söylemiştir. Çünkü Tevbe suresinin otuz altıncı âyetinin bu âyeti neshettiği, Resulullahın, haram aylarda savaşmasından anlaşılmıştır. Çünkü Re­sulullah haram aylarında Huneyn’de Hevazin kabilesiyle, Taifte Sakiyf kabile­siyle savaşmış, Ebu Âmiri de, Evtas denen yere, orada bulunanlarla savaşmak üzere göndermiştir. Şayet bu aylarda savaşmak yasak olsaydı Resulullah bunu yapmazdı. Taberi devamla diyor ki: “Bütün siyer âlimleri, Hudeybiye sulhün-den önce Hz. Osmanı müşriklerin öldürdüğü haberi gelmesi üzerine Resululla­hın, sahabeleriyle birlikte müşriklerle savaşmak üzere “Biat-ı Rıdvan”i yaptığı ve bu biatin da bir haram ay olan Zilkade ayında yapıldığı hususunda ittifak et­mişlerdir. Sulhtan sonra Resulullah savaştan vazgeçmiştir. Bu vakıa, açıklamak­ta olduğumuz âyette zikredilen, haram aylarında savaşmanın yasak olduğu hük­münden sonra gerçekleşmiştir. Zira, Abdullah b. Cahş olayı Hicretin ikinci yı­lında, Hudeybiye sulhu ise Hicretin altıncı yılında, Huneyn ve Taif olayları ise Hicretin sekizinci yılında meydana gelmişlerdir.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.