TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA BAKARA SURESİ 220. AYET-İ KERİME
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
220- Hem dünya hem de âhiret işlerini düşünesiniz. Sana yetimlerden soruyorlar. De ki: “Onların işlerini düzeltmek, kendileri için daha hayırlıdır. Eğeı* onları aranıza alırsanız, onlar sizin din kardcşlcrinizdir. Allah, bozguncuyu ıslah edenden ayırdetmcsini bilir. Eğer Allah dileseydi sizi zor durumda bırakırdı. Şüphesiz ki Allah, her şeye galiptir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Ey müminler, bu surede zikredilen âyet ve delilleri açıkladığım gibi size bir kısım emir ve yasaklarımı açıklarım ki, hem dünyanın geçiciliğini hem de âhiretin devamlılığını ve kalıcılığını düşünesiniz. Böylece âhiretin dünyadan daha üstün olduğunu anlayasınız ve onun için çalışasınız. Ey Muhammed, sana yetimlerden ve mallarının, kendi mallarınıza karışması halinden soruyorlar. Onlara de ki: “Yetimlerin mallarının idaresini düzene koymakla lütufta bulunmanız, Allah yanında sizin için daha hayırlı sevap bakımından da daha büyüktür. Eğer onların yiyeceklerini kendi yiyeceklerinize, içeceklerini kendi içeceklerinize ve mallarını da kendi malarınıza karıştırırsanız artık onlar dinde sizin kardeş-lerinizdir. Kardeşlerin bir kısmı diğerlerine yardım eder. O halde size, onların mallarına şefkatli bir kardeş nazarıyla bakmak gerekir. Allah sizden, kendi malını, yetimin malına katan kişinin maksadının, o malı dağıtıp haksız surette yemek mi olduğunu yoksa düzeltip çoğalmasını sağlamak mı olduğunu çok iyi bilir. Eğer Allah dileseydi sizi, mallarınızı yetimlerin mallarından ayrı tutmakla yükümlü kılarak zor durumda bırakır ve sıkıntıya sokardı. Fakat o, rahmeti ve acımasıyla sizi buna mecbur etmedi. Böylece sizi genişliğe çıkardı ve işinizi kolaylaştırdı. Şüphesiz ki Allah, hükümranlığında herşeye galiptir, idaresinde hüküm ve hikmet sahibidir.
Müfessirler bu âyet-i kerimenin nüzul sebebi hakkında çeşitli görüşler zikretmişlerdir:
a- Bazılarına göre bu âyetin nüzul sebebi, bundan önce inen Nisa suresinin onuncu âyetinin, yetimlerin mallarına yaklaşılmasını yasaklaması üzerine, müminlerin sıkıntıya düşmeleri ve Resulullahtan çare-istemeleridir. Bu görüş, Abdullah b. Abbas, Said b. Cübeyr, Abdurrahman b. Ebi Leyla, Katade ve Rebi’ b. Enesten nakledilmiştir. Ancak, Katade, Rebi’ b. Enes ve Said b. Cübeyre göre, bundan önce inen ve inmesiyle müminlerin sıkıntıya düştükleri âyet: “Yetimin malına, rüşdüne erinceye kadar yaklaşmayın. Sadece en güzel bir şekilde yaklaşın âyetidir. Bu hususta Abdullah b. Abbas diyor ki:
“Allah tcala “Yetimin malına, rüşdünc erinceye kadar yaklaşmayın. Ancak en güzel bir şekilde yaklaşın. “Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, karınlarına sadece ateş tıkamış olurlar. Onlar yakında alev alev yanan bir ateşe sokulacaklardır. âyetlerini gönderince, yanlarında yetim bulunan insanlar gidip yetimlerin yiyeceklerini ve içeceklerini, kendi yiyecek ve içeceklerinden ayırdılar. Öyle ki artan yemekler bekletilip ya onlara yediriliyor veya kimse yemiyor, bozuluyordu. Bu durum müminleri sıkıntıya düşürdü. Durumu Resulullaha aksettirdiler. Bunun üzerine Allah teala: “Sana yetimlerden soruyorlar. De ki: “Onların işlerini düzeltmek, kendileri için daha hayırlıdır. Eğer onları aranıza alırsanız, onlar sizin din kardcşlerinîz-dir…” âyetini indirdi. Artık yetimlerin varisleri, yiyeceklerini ve içeceklerini yetimlerinki ile karıştırdılar.
b- Abdullah b. Abbas, Süddi ve Dehhaktan nakledilen diğer bir örüşe göre bu âyetin nüzul sebebi, daha önce inen bir âyet değil, Arapların, yetimlerin malına yaklaşmaktan uzak durma örfleri ve bu örflerinden dolayı sıkıntıya düşmemeleri için istekte bulunmalarıdır. Bu hususta Süddi diyor ki: “Araplar cahi-liye döneminde yetim hakkında çok titiz davranıyorlardı. Öyle ki haklanna tecavüz ederler korkusuyla aynı kaptan onlarla yemek yemiyorlar, develerine binmiyor, hizmetçilerine hizmet ettirmiyorlardı. Bu âdet hususunda Resulullaha geldiler ondan bu meseleyi sordular. İşte bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil oldu.
Âyet-i kerimenin devamında: “Eğer Allah dikseydi sizi zor durumda bırakırdı.” Duyurulmaktadır. Müfessirler burada geçen ve “Zor durumda bırakırdı.” diye tercüme edilen cümlesini çeşitli şekillerde izah etmişlerdir.
Mücahide göre bu ifadeden maksat: “Eğer Allah dileseydi yetimlerin otlaklarında hayvanlarınızı otlatmayı ve onların katıklarını yemeyi size haram kılar böylece sizi sıkıntıya sokardı.” demektir. Mücahid: “Eğer yetimleri aranıza alırsanız bu sizin için daha hayırlıdır,” ifadesini, “Eğer yetimlerin mallarını otlakta kendi mallarınıza katar ve onların katıklarını kendi katıklarınızla birlikte bulundurur ve yerseniz sizin için daha hayırlıdır.” şeklinde izah ettiği için bu âyetin bu bölümünü de bu şekilde izah etmiştir.
Abdullah b. Abbas ise âyetin bu bölümünü şöyle izah etmiştir: “Eğer Allah dileseydi sizi zorluğa koşar ve sıkıntıya düşürürdü. Fakat o, işi kolaylaştırdı ve buyurdu ki: “İçinizden zengin olanlar, yetimlerin malını yemekten çekinsin, fakit olanlar ise meşru surette yesin.
Abdullah b. Abbastan nakledilen başka bir görüşe göre, o bu âyeti şöyle izah etmiştir: “Eğer Allah dileseydi, yetimlerin mallarından size geçenler yüzünden sizi helak ederdi.