sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA BAKARA SURESİ 225. AYET-İ KERİME

TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA BAKARA SURESİ 225. AYET-İ KERİME
14.05.2024
191
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

225- Allah sizi, gelişi güzel yaptığınız yeminlerinizden değil fakat kainlerinizin kazandığından dolayı sorumlu tutar. Allah, çok bağışlayan ve çok yumuşak davranandır.

Allah sizi, kasıtsız olarak ağızlarınızdan çıkan yeminlerinizden sorumlu tutmaz.” Hayır vallahi, evet billahi” şeklinde söylenen sözler gibi. Fakat Allah, kasıtla, bilerek yaptığınız yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutar. Yalan yere yemin etmek veya günaha sebep olacak şekilde yemin etmek gibi. Allah, bağış­laması geniş olandır, yumuşak davranandır. Kullarına ceza vermekte acele et­mez.

Bu âyet-i kerimede zikredilen ve “Gelişi güzel yaptığınız yeminler” şeklinde tercüme edilen “Yemin-i Lağiv”den neyin kastedildiği hakkında mü-fessirler farklı görüşler zikretmişlerdir.

a- Abdullah b. Abbas, Hz. Aişe, Şa’bi, İkrime ve Mücahide göre burada zikredilen “Yemin-i Lağiv”den maksat, insanların kasıtsız bir şekilde konuşma­larında gelişi güzel söyledikleri “Hayır vallahi evet billahi” şeklindeki sözleri­dir. Bu hususta Hz. Aişe (r.anh). Resulullahın şöyle buyurduğunu söylemiştir:

“Yemin-i Lağiv, kişinin, evinde “Hayır vallahi, evet billah görüşe olaıı âlimlere göre bu gibi yeminleri yapanların yeminleri boş olduğundan bunlar için herhangi birkeffaret gerekmez.

b- Ebu Hureyre, Abdullah b. Abbas, Süleyman b. Yesar, Hasan-ı Basri, Mücahid, İbn-i Ebi Neciyh, İbrahim en:Nehai, Ebu Mâlik, Ziyad, Katade, Züra-re b. Evfa, Süddi, Rebi’ b. Enes, Yahya b. Said, İbn-i Ebi Talha ve Mekhul’e gö­re bu âyette zikredilen “Yemin-i Lağiv”den maksat, kişinin, bir şeyin doğru olduğunu zannederek yemin etmesidir. Halbuki o şey yeminin aksinedir. Mesela bir kimse “Allaha yemin olsun ki bu ev falan kişiye aittir.” diye yemin eder. Sonra da o evin o kişiye ait olmadığı ortaya çıkar. Böyle bir yemini yapana da keffaret gerekmez.

c- Abdullah b. Abbas ve Tavustan nakledilen diğer bir görüşe göre bu âyette zikredilen yemi-i lağivden maksat, kişinin öfke halinde, kasıtsız bir şekil­de, gelişigüzel konuşarak yemin etmesidir. Bunlara göre böyle bir yemini yapa­na da keffaret yoktur.

Abdullah b. Abbas, Resulullahın “Öfkeli halde yemin yoktur” (Bu hakle yapılan yemin geçerli değildir) buyurduğunu rivayet etmiştir,

d- Said b. Cübeyr, Mesruk ve Şa’bîye göre bu Ayette zikredilen yemin-i lağivden maksat, kişinin, Allanın yasakladığı bir şeyi yapmaya veya emrettiği bir şeyi yapmamaya dair yapmış olduğu yemindir. Böyle bir yemin yerine geti­rilmez ve keffaret de ödenmez. Halid b. İlyas diyor ki; “Babaannem, oğlu Ebul Cehm’in kızı ile konuşmayacağına dair yemin etmişti. Sonra o, Said b. EI-Mü-seyyeb, Ebubekir ve Urve b. Zübeyr’e gitti. Onların hepsi de: “Günah işleme hakkında yemin yoktur, yemini bozması halinde yemin edene keffaret gerek­mez.” dediler. Yani bunlar da bu gibi yeminlerin bozulması halinde keffaret ge­rekmeyeceğini söylemişlerdi. Bu görüşte olanlar, delil olarak şu hadis-i şerifleri zikretmişlerdir.

“Abdullah b. Amr diyor ki:

“Resulullah şöyle buyurdu: “Kim, bir günah işleyeceğine dair yemin ede­cek olursa onun yemini geçerli değildir. Kim, akrabalık bağını koparacağına da­ir yemin edecek olursa onun yemini geçerli değildir.

Hz. Aişe (r.anh) diyor ki:

“Resulullah şöyle buyurdu: “Kim, bir akrabalık bağını koparma hususun­da veya doğru olmayan bir şey hakkında yemin edecek olursa onun. yeminini muhafaza etmesi, onu devam ettinnemesidir.

c- İbrahim en-Nehai, Mücahid ve Hz. Aişeden nakledilen diğer bir görüşe göre, yemi-i lağivden maksat, kişinin, konuşması sırasında, kasıtsız bir şekilde yaptığı ve kendisini bağlamayacağına inandığı yemindir. Bu hususta Mücnhid diyor ki: “Burada zikredilen “Yemin-i lağiv”den maksat, şu iki kimsenin yaptığı şekildeki yeminlerdir. Bunlar bir şey üzerinde pazarlık yaparlar. Onlardan biri: “Vallahi ben bunu senden şu kadara satın almam.” der. Diğeri de: “Vallahi ben bunu sana şu kadara satmam.” der. Hz. Aişe (ra.nlı) diyor ki: “İnsanların, şaka-laşırken, tartışırken ve birbirleriyle kavga ederlerken kasıtsız bir şekilde yaptık­ları yemin, yemi-i lağiv”dir. Bu gibi yeminler için de keffaret gerekmez. Bunİa-rın görüşlerine delil olarak, Hz. Ali’nin oğlu Hz. Hasanın rivayet ettiği şu hadis-i şerif zikredilmektedir. Hz. Hasan diyor ki: “ResuluIIah, ok atarak birbirleriyle yarışan bir topluluğun yanından geçti. Yanında da sahabilerinden biri bulunu­yordu. Topluluktan bir adam oku attı ve şöyle dedi: “Vallahi hedefe isabet ettir­miştim fakat saptı.” Bunun üzerine Resulullalıııı yanında bulunan ati anı dedi ki: “Ey Allanın Resulü, bu adam yeminini bozdu.” ResuluIIah da: “Hayır, okçuların yemini yemin-i lağivdir. Onların yeminleri için ne bir keffaret vardır ne tle bir ceza.” buyurdu.

f- Zeyd b. Esleme göre ise, yemin-İ lağivden maksat, yemin eden kimse­nin kendi aleyhine beddua olacak şekilde yemin etmesi veya yemin eden kişiyi şirke ve inkâra götürecek şekilde yemin etmesidir. Mesela kişinin: “Eğeıben bu­nu yapmazsın Allah gözümü kör etsin.” veya “Eğer yarın sana gelmezsem Allah beni buradan çıkarıp şuraya soksun.” şeklindeki yeminlerdir. Şayet Allah bu gi­bi yemin yapanları hesaba çekecek olsa bunlar için ne bir çocuk bırakır ne de bir mal.” Yine, “Eğer ben şunu yapmazsam kâfir olayım, yahut müşrik olayım veya Yahudi olayım.” şeklinde yemin eder ve bu yeminini bozacak olursa, ka­sıtsız bir şekilde yemin etmiş olduğu için Allah tarafından hesaba çekilmez.

g- Abdullah b. Abbas ve Dehhaktan nakledilen diğerbir görüşe göre bura­da zikredilen yem-i lağivden maksat, bozularak yerine keffaret verilen yemin­lerdir. Mesela bir insan bir şeyi yapacağına dair yemin etler tle sonra onun ken­disi için zararlı olduğunu görürse yeminini bozar ve yemin keffareti verir. İşte bu tür yeminlere de yemin-i lağiv denilmiştir.

h- İbrahim en-Nehaiye göre ise burada zikredilen, yemin-i lağivden maksat, kişinin unutarak bozduğu yemindir.

Taberi diyor ki: “Arapçada “Lağiv” kelimesinin mânâsı kötü olan bir sö­zü söylemek ve anlamsız bir işi yapmaktır. “Lağiv” kelimesinin boş ve kötü .söz mânâsında kullanıldığı şu âyet-i kerimede görülmektedir. “Onlar boş ve çirkin bir söz işittikleri zaman ondan yüzçevirirler.” Bizim amellerimiz bize sizin amelleriniz sizedir. Bizden emin olun, biz, cahillerden olmak istemeyiz.” derler. Lağiv kelimesinin, anlamsız bir iş mânâsında kullanıldığı ise şu âyette görülmektedir: “Ve yine Rahman olan Allanın kulları yalan yere şehadet ctmczlcr. Boş söz ve çirkin bir davranışla karşılaştıkları zaman vakarla ora­dan geçip giderler.

Taberi diyor ki: “Madem ki lağiv kelimesinin mânâsı budur o halde her anlamsız yemin bu âyette zikredilen yemiivi lağiv ifadesinin içine girer. Kul böyle bir yemini yapmaktan dolayı ne dünyada keffaret vermekle yükümlüdür ne de bundan dolayı âhirette hesaba çekilir. Ancak yukarıda Said b. Cübeyr ta­rafından zikredilen, Allahın emirlerine karşı gelme veya yasaklarını ihlal etme şeklindeki yemin bu âyetteki yemi-i lağiv kavramına girmez. Zira Said b. Cü-beyrin dediği yemini yapan kimsenin, yeminini bozarak yerine keffaret vermesi gerekir. Halbuki yemin-i lağivde böyle bir şey söz konusu değildir.

Said b. Cübeyrin zikrettiği şekildeki yeminin bozulması halinde ona kef­faret icabedeceği Resulullahın şu hadis-i şerifinden anlaşılmakladır. Rcsulııllah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kim, bir şey hakkında yemin eder de onu yapmaktansa başka bir şeyi yapmasının daha hayırlı olduğunu görecek olursa, hayırlı olanı yapsın, yeminine keffaret versin.

Ayeti kerimede: “Fakat kainlerinizin kazandığından dolayı sorumlu tutar.” buyurulmaktadır. Müfessirler âyet-i kerimenin bu bölümünün izahında da çeşitli görüşler zikretmişlerdir.

a- İbrahim en-nehai, Abdullah b. Abbas, Mücahid ve Ata’dan nakledilen bir görüşye göre burada zikredilen “kalblerin kazandığından maksat, kişinin yalan yere ve haksız olarak yapmış olduğu yeminlerdir. Bu gibi yeminleri ya­panların, keffaret vererek sorumluluktan kurtulmaları mümkün değildir. Allah onları, yalan yere yemin ettiklerinden dolayı âhirette cezalandıracaktır. Bunlara göre kalblerin kastettiği yeminler için dünyada keffaret yoktur. Keffaret, yem i-ilagivlev için söz konusudur.

b- Katade, Ata ve Hakemden nakledilen diğer bir görüşe göre de, kalble-rin kazandığından maksat, yemin eden kimsenin, bile bile haksız bir şekilde ve yalan yere yemin etmesidir. Ancak bunlara göre böyle bir yemini yapan kimse­nin keffaret ödemesi gerekir. Görüldüğü gibi bu görüşte olanlara göre kalblerih kastettiği yeminler için keffaret gerekir. Fakat yemi-i lağiv yapanlara keffaret gerekmez.

c- Süddiden nakledilen başka bir görüşe göre “Kalblerin kazandığımdan iki türlü yemin anlaşılmaktadır: Bunlardan biri, “Yemi-i Amd”dır. Yani kalble­rin kasten yapmış olduğu yeminlerdir ki bu tür yeminler bozulduğu takdirde keffaret Ödenir ve kişi yemininin sorumluluğundan kurtulur. Mesela bir insan bir şeyi yapmayı ister de onu yapacağına dair yemin ederse bu, kalblerin kastet­tiği bir yemindir. Kişi bu yeminini yerine getirmemeyi daha hayırlı görür de onu bozacak olursa yerine keffaret Öder ve sorumluluğundan kurtulur. “Kalble­rin kazandığı yemin” türlerinden ikincisi “Yemi-i Ğfımûs”tur. Bu gibi yeminler­de kişi, işini yürütmek için yalan yere yemin eder. Bu tür yeminleri yapan in­sanlara dünyada keffaret icabetmez. Fakat bunların cezası âhirette Allaha kal­mıştır. Allah bunları âhirette dilediği şekilde cezalandıracaktır. Süddinin bu iza­hına göre bu âyet-i keriede geçen ve “Kalblerin kazandığı yemin” olarak ifade edilen yemin şekli ile Maide suresinin seksen dokuzuncu âyetinde geçen ve “Kalblerin kastettiği yemin” şeklinde ifade edilen yemin birbirinden farklıdır. Burada zikredilen “Kalblerin kazandığı yemin”den daha ziyade “Yemini Gâmûs” anlaşılmaktadır. M aide suresinde zikredilen “Kalblerin kastettiği ye-min”den ise “Yemin-i Amd” anlaşılmaktadır.

d- Zeyd b. Eşlem ve oğlu tbn-i Zeyd’e göre ise bu âyette zikredilen “Kalbierinizin kazandığı” ifadesinden maksat, kişinin kalbinde bulunan Allaha ortak koşma ve inkarcılık duygusudur.

Taberi diyor ki: “Bu görüşlerden doğru olan görüş şöyle diyen görüştür. Allah teala bu âyet-i kerimesinde, kalbleriyle yemin kazanan kullarını tehdit et­mektedir. Kalblerin kazandığı yeminden maksat, kişinin, kasıtlı ve bilinçli bir şekilde yapmış olduğu yeminlerdir. Bu tür yeminler de iki kısma ayrılmaktadır.

a- Kasıtlı bir şekilde yemin eden bir kimse bu yemini ile kasıtlı bir şekil­de günah istediğini bilmekte buna rağmen yeminini yapmakladır. Yani. yalan yere yemin etmektedir. İşte böyle bir yemini yapan kimsenin dünyada herhangi bir keffareti yoktur. Cezası, âhirette Allaha kalmıştır. Çünkü bu tür yeminler, bozulabilen yeminler değillerdir ki bozuldukları takdirde keffaret verilsin.

b- Kişi, bir şeyi yapacağına dair bilinçli ve kasıtlı bir şekilde yemin eder. Böyle bir yeminden dönmemesi halinde onun için bir sorumluluk söz konusu değildir. Şayet, yeminini bozacak olursa, kendisine yemin keffareli gerekir.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.