TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA BAKARA SURESİ 236. AYET-İ KERİME
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
236- Kadınlara yaklaşmadan veya onlara mehir takdir etmeden boşarsanız, sizin için bir mesuliyet yoktur. Bu durumda zengin kendi imkânına göre fakir de kendi imkânına göre, usulüne uygun bir şekilde onlara, faydalanacakları bir şeyler verin. Bu, iyilikle bulunanların üzerine bir borçtur.
Ey iman edenler, evlendiğiniz ve kendilerine mehir takdir ettiğiniz kadınları, kendilerine dokunmadan önce boşamanızda bir günah yoktur. Yine sizlerin, kendileriyle evlendiğiniz, kendilerine mehir takdir etmediğiniz ve kendilerine dokunmadığınız kadınları boşamanızda sizin için bir günah yoktur. Kadınları boşamanız halinde onlara, “Mut’a” diye adlandırılan bir kısım şeyler veriniz. Bu eşyalar zenginin kendi haline göre fakirinde Rendi haline göre takdir edilir. Bu eşyalar Allanın size emretiiği veçhile verilir. Bunlar, iyilikte bulunanlar üzerine gerekli olan bir borçtur.
Taberiye göre bu âyetin baş tarafında, evlendikten sonra kemlilerine ‘dokunulmayan ve bu haliyle boşanan iki sınıf kadın zikredilmiştir.
Bunlardan biri, evlenildikten sonra kendilerine dokunulmayan ve evlenirken kendilerine mehir takdir edilen kadınlardır. Kişi böyle bir kadını hoşaflığında; bundan sonra gelen âyette de zikredikliği gibi, ona takdir edilen nıehirin yarısını veımek zorundadır.
Diğeri ise, evlenildikten sonra kendilerine dokunulmayan ve mehir dciak-dir edilmeyen kadınlardır. Kişi böyle bir evlilik yapar ve kadına dokunmadan boşayacak olursa bu kadının mehiri zikredilmediğinden ona”Mut’a*1 diye adlandırılan bir kısım eşyalar verilir.
Âyet-i kerimede geçen ve “Faydalanacakları şeyler verin.” diye tercüme edilen kelimesinden anlaşılan “MutV’dan neyin kastedildiği hususunda müfessirler farklı görüşler zikretmişlerdir:
a- Bazılarına görer erkeğin, boşadığı kadına vermesi eredilen “Eşya”dan maksat, en fazla bir köle, orta olanı para en azı ise elbisedir. Elbisenin ise bir başörtüsü, bir vücudun üst kısmına giyilen bir elbise ve vücudun alt kısmına giyilen elbise bir de çarşaftır. Kadı Şüreyh bu “MutY’yı beş yüz dirhem olarak takdir etmiştir. İbn-i Şîrîn, mut’anm bir köle veya nafaka yahut elbise olacağını açıklamış ve Hz. Alinin oğlu Hasanın, boşadığı kadına on bin dirhem verdiğini söylemiştir.
b- Diğer b ir kısım âlimler ise mut’anın, boşanan kadının benzeri olan kadınlara verilen mehirin yansı kadar olacağını söylemişlerdir. Zira mehiri belli olan kadınlar dokunulmadan boşanacak olurlarsa onlara mehirleriniıi yarısı verilir. Mehilleri tesbit edilmemişse onlara da “Mut’a” denen şeyler verilir. Bu şeylerin de, kendisine mehir tesbit edilen kadının mehirinin yarısı kadar değerde olması hakkaniyete daha uygundur,
Taberi, âyet-i kerimede: “Zengin kendi imkânına gorc, fakir de kendi imkânına göre” buyurulmasını gözönünde bulundurarak “Mut’a” denen eşyanın, kadının mehiri gözönünde bulundurularak takdir edilemeyeceğini, erkeğin
mali gücü gözöntinde bulundurularak takdir edileceğini bu itibarla birinci görüşün tercihe şayan olduğunu söylemiştir.
Müfessirler: “Faydalanacakları bir şeyler verin.” diye tercüme edilen emrinin farziyet mi yoksa mendubiyet mi ifade ettiği hususunda farklı görüşler zikretmişlerdir. Bazılarına göre bu emir farziyet ifade etmektedir. Karısını boşayan erkeğin ona bir kısım eşyalar vermesi farzdır. Diğer bazılarına göre ise karısını boşayan erkek ona bir kısım eşya verip vermemekte serbesttir. Ancak vermesi daha evladır. Bu görüşleri şu şekilde özetlemek mümkündür.
a- Hasan-i Basri, Ebul Âliye ve Said b. Cübeyre göre erkek karısını hangi halde boşarsa boşasın onun, boşadiğı karısına “Mut’a” diye adlandırılan bir kısım eşyalar vermesi onun üzerine farzdır. Bu hususta Hasan-ı Basri’den, kendisine mehir takdir edilen ve dokunulmadan boşanan kadına “Mut’a” denen eşya verilecek midir? diye sorulunca o da: “Evet vallahi” demiştir. Görüldüğü gibi bunlara göre evi eni lirken kendisine mehir takdir edilen ve kendisine dokunulmadan boşanan kadına dahi mehirin yansı verildiği gibi “Mut’a” denen diğer bir kısım eşya da verilir.
b- Abdullah b. Ömer, Said b. el-Müseyyeb, Mücahid, Nâfi, İbn-i Ebu Neciyh ve Kadı Şüreyhten nakledilen diğer bir görüşe göre bu âyette zikredilen ve “Mut’a” diye adlandırılan eşya, kendisine mehir takdir edilmeden evlenilen ve kendisine dokunulmadan boşanan kadınlar için farzdır. Böyle bir evlilik yapıp sonra da karısını boşayan bir erkeğin, karısına “Mut’a” diye adlandırılan eşyayı vermesi, üzerine farzdır. Kaîade bu hususta Said b. el-Müseyyebin şunları söylediğini rivayet etmiştir. “Ahzab suresinin şu âyet-i kerimesinde, kendisine dokunulmadan boşanan her kadın için şöyle Duyurulmuştur: “Ey iman edenler, mümin kadınları nikahlar sonra da kendilerine dokunmadan boşarsanız artık sizin, onların üzerinde iddet sayma hakkınız yoktur. Derhal onlara boşama bedellerini verin ve onları güzellikle salıverin. Daha sonra ise şu âyet-i kerime nazil oldu ve kendilerine dokunulmadan boşanan kadınlardan mehir takdir edilenlere mehirlerinin yarısının verileceği emredildi. Ahzab süresindeki âyeti nesneden Bakara süresindeki âyet şudur: “Eğer kadınlara mehir (akdir ettiğiniz halde onlara dokunmadan boşarsanız tayin ettiğiniz mehirin yarısını onlara verin.
c- Zühriden rivayet edilen başka bir görüşe göre bu âyette zikredilen ve “Mut’a” diye adlandırılan eşya, boşanan her kadının hakkıdır. Ancak bu hak, boşanan kadınlardan bazıları için mahkeme kararıyla teminat altına alınan haklar dandır. Diğerleri için ise boşayan kişinin vicdanına kalmış olan haklardandır.
Yani kendisine mehir takdir edilmeden evlenilen ve kendisine dokunulmadan boşanılan kadın için mut’a alma bir haktır. Boşayan koca bunu vermediği takdirde kadın mahkeme kararıyla bu hakkını alır. Zira böyle bir kadının mehiri hiç zikredilmediğinden kocanın ondan herhangi bir şey almaya (mehrin yarısını vermemek gibi) hakkı yoktur. Buna mukabil kendisine mehir takdir edilen kadın, gerek zifaftan önce gerekse sonra boşandığı takdirde bunun da “Mut’a” diye adlandırılan bazı şeyler alma hakkıdır. Ancak kocası bunu vermezse kadın herhangi bir mercie baş vurarak bu hakkını alma imkânına sahip değildir. Bu izaha göre bu âyette zikredilen “Mut’a”dan maksat, hakim kararıyla teminat altına alınan eşyadır. Bu surenin yüz kırk birinci âyetinde zikredilen “MutY’dan maksat ise hakim kararıyla teminat altına alınamayan sadece takva sahiplerinin insiyati-fınde kalan bir mut’adır.
d- Kadı Şüreyhden rivayet edilen başka bir görüşe göre boşanan kadına mut’a, yani bir kısım eşya vermek farz değildir. Kadın ne suretle boşanırsa bo-şansın bu gibi eşyayı kocasından hakim kararıyla alma hakkına sahip değildir. Bu gibi eşyayı vermek koca için menduptur. Zira mut’a verilmesini beyan eden ayetlerden birincisinin sonunda “Bu, iyilikte bulunanların üzerinde bir haktır.” Duyurulmakta diğerinin sonunda ise “Bu, takva sahipleri üzerinde bir haktır.” Duyurulmaktadır Şayet mut’a verme mendup olmayıp farz olsaydı bütün insanların üzerinde bir hak olduğu zikredilirdi. Sadece iyilikte bulunanların ve takva sahiplerinin üzerinde bulunan bir haktır.” şeklinde zikredilmezdi.
Taberi diyor ki: “Tercih edilen görüş şudur ki: Mut’a denen eşya, boşanan her kadın için bir haktır. Boşayan kocanın bu hakkı yerine getimıesi bir vecibedir. Taberi bu görüşü tercih edişinin gerekçesi olarak mut’a vermeyi emreden âyet-i kerimenin mutlak bir şekilde zikredilmiş olmasını göstermiştir. Mutlak olarak zikredilen bir âyeti, delilsiz olarak özel bir şekilde yorumlamaya kimsenin hakkı olmadığını beyan etmiştir. Taberi diyor ki: Eğer denilecek olursa ki “Sen âyetin umum ifade ettiğini söylüyorsun halbuki Allah teala, kendilerine mehir takdir ediierek, dokunulmadan boşanılan kadınlara mehirlerinin yarısının verileceğini beyan etmiş, bunlara daha başka şeyler verileceğini zikretmemiştir. Bu da gösteriyor ki mut’a vermeyi emreden âyet, umumi mânâ ifade etmemektedir. Sadece belli bir durumda boşanan kadınlar için geçerlidir.” Cevaben denilir ki: “Allah teala, kitabının herhangi bir yerinde belli bir şeyin farz olduğunu belirtirse artık her yerde aynı şeyi tekrar etmesi gerekli değildir. Allah teala şu âyette, her boşanan kadına, mut’a diye adlandırılan eşyanın verileceğini beyan etmiş ve buyurmuştur ki: “Boşanan kadınların örfe göre faydalanacakları bir kısım eşyalar (mut’a) alma hakları vardır. Bu, takva sahipleri üzerine bir borçtur.
Aiiah teala bu âyetinde, herhangi bir ayırım yapmaksızın, boşanan kadınlara mut1 a vermenin bir hak okluğunu beyan ettiğine göre, kendilerine dokunulmadan boşanan kadınların mehillerinin yansını almalarından sonra artık mut’a almaya haklarının olmadığım söylemek, delilsiz b ir iddiadır. Zira böyle bir kadının, hem mehirin yansını hem de mut’a diye adlandırılan eşyayı birlikte almayı hak ettiğini söylemeye engel nedir? Ancak âyetlerden biri bu kadının haklarından birini, diğeri ise diğer haklanın beyan etmiştir.
Taberi diyor ki: “Kanaatim kısaca şudur ki: “Boşanan her kadının, mut’a diye adlandırılan bir kısım eşyalar alması, onun, kendisini boşayan kocasının üzerinde bulunan bir hakkıdır. Koca, karısının mehirini verme hususunda hukuken hesaba çekileceği gibi bu eşyayı verme hususunda da hesaba çekilir. Kocanın böyle bir borçlan kurtulması ya bunu ödemesiyle veya karısının ona bunu bağişlamasıyla mümkündür. Bunu vermekten imtina eden kocanın, satılarak borcu ödenecek mah yoksa hapsedileceği kanaatindeyim. Zira Allah teala izah ettiğimiz bu âyet-i kerimede cümlesiyle “Onlara met’a verin” diye emretmektedir. Allah tealanın kayıtsız şartsız emirleri ise, memlup oldukları yine bizzat kendisi tarafından bildirilmediği takdirde farziyet ifade eder. Diğeryandan “Boşanan kadınların Örfe göre faydalanacakları bir kısım eşyalar alma haklan vardır. âyet-i kerimesi, bütün müfcssirlerin görüş birliği ile “Kocalar üzerindeki-haktır” anlamına gelmektedir. Durum böyle olduğuna göre kocanın, bu borçlarından kurtulması için yukarıda zikredilen ödeme veya borcunun bağışlanması şıklarından birine haiz olması gerekir. Şayet, kafası çalışmayan birisi diyecek olursa ki “Allah teâla mut’a diye adlandırılan eşyanın verilmesini beyan ettiği âyetlerin sonunda “Bunu vermek, iyilikte bulunanların üzerine bir borçtur. Bunu vermek, takva sahiplerinin üzerine bir borçtur. buyurarak, bu borçların farz olmadığını ifade etmiştir! Zira bu borçlar farz olsaydı, sadece iyilikte bulunanlara ve takva sahiplerine değil bütün insanların üzerine borç olduğu beyan edilirdi.” Cevaben denilir ki: “İnsanları, iyilikte bulunmak ve takva sahibi olmakla sıfatlandırmak, bu gibi sıfatlara sahip olan insanların yükümlü oldukları vazifelerle diğer insanlaınn yükümlü olmadıkları anlamına gelmez. Zira Allah teala bütün insanların, iyilikte bulunanlardan ve takva sahibi olanlardan olmalarını istemektedir. O halde iyilikte bulunanlara ve diğer lakva sahiplerine farz kıldığı şeyler, diğer insanlar için de farzdır.
Taberi sözlerine devamla diyor ki: “Bütün müfessirlere göre evlenme sırasında kendisine mehir tayin edilmeyen ve kendisine dokunulmadan boşanılan kadınlar için “Mut’a” diye adlandırılan eşyanın verilmesi farzdır. Zira bunlar, mehirden herhangi bir şey almaya haklan olmadığı için onun yerine “Mut’a” diye adlandırılan eşyayı alırlar. Nitekim Abdullah b. Abbas, Hasnn-ı Basri, Nafi, Mücahid, Süddi, Katade ve Dehhuk, kendisine mehir takdir edilmeyen ve kendisine dokunulmadan boşanan kadının mut’a dan başka bir şey alamayacağı hususunu zikretmişlerdir.
Taberi diyor ki: “Eğer denilecek olursa ki “Âyet-i kerimede “Kadınlara yaklaşmadan boşarsanız sizin için bir mes’uliyet yoktur.” buyurulınaktadır. Şayet kadınlara yaklaştıktan sonra onları boşayacak olursak bizim için bir mes’uliyet mi vardır?” Cevaben denilir ki: “Sırf kadınlardan zevk almak için evlenip sonra da boşamak doğru bir davranış değildir. Bu hususta Resulullahin: “Şüphesiz ki Allah, sırf zevkini tatmin için evlenen erkekleri, yine sırf zevkini tatmin etmek için evlenen kadınları sevmez.” buyurduğu rivayet edilmektedir. Diğer bir.hadis-i şerifinde de:
“Ne oluyor şu bir kısım insanlara ki onlar, AHahın koyduğu sınırlar ile oynuyorlar. Onlardan biri karısına “Seni boşadım. Seni tekrar geri aldım.” ve seni tekrar boşadım.” şeklinde konuşuyor?
Âyet-i kerimede, kendisine dokunulmayan kadının boşantimasından bir mes’uliyet olmadığının bildirilmesinin bir sebebi de şudur: “Kendisine dokunulmayan kadın, iddetli iken de boyanabilir. Halbuki kendisiyle zifafa girilen kadın, ancak kendisine yaklaşılmayan bir temizlik halinde boşanır. Bu nedenle âyeti kerimede: “Kentlilerine dokunulmayan kadının her zaman boşanıl-masında bir mcs’uliyct olmadığını Bildirilmiştir.