sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA BAKARA SURESİ 30. AYET

TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA BAKARA SURESİ 30. AYET
01.11.2023
293
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

30- Bir zaman rabbin meleklere: “Ben, yeryüzünde bir halife yarata­cağım” demişti. Melekler de: “Orada bozgunculuk yapacak ve kan döke­cek birisini mi yaratacaksın? Halbuki biz seni överek teşbih ediyoruz ve tenzih ediyoruz.” dediler. Allah da onlara: “Şüphesiz ki ben, sizin bilme­diklerinizi bilirim.” dedi.

Bir zaman rabbin. meleklere, yaratacağı Âdemi kastederek “Yeryüzünde yaratıklarım arasında hükmetmekte beni temsil edecek bir halife yarataca­ğım.” demişti. Melekler de: “Ey rabbi m iz, bildir bize, sen, yeryüzünde fesat çı­karacak ve kan dökecek birini yaratıp ta Halifeni bizden yapmayacak mısın? Halbuki biz seni Överek teşbih ediyoruz ve tenzih ediyoruz” dediler. Allah da onlara: “Şüphesiz ki ben Âdem ve İblis hususunda sizin bilmediğiniz şeyleri bilirim.” dedi.

Allah teala, bundan önceki âyette yeryüzünü, gökleri ve onlarda bulu­nanları yaratıp insanoğlunun hizmetine tahsis ederek ona lütfettiği nimetlerini zikretmiş bu âyet-i kerimede ise, bizim de o fâsıkların da atası olan Hz. Ademi yaratacağını, onu yeryüzünde Halife kıldığını beyan etmiştir? Bundan sonra ge­len âyet-i kerimelerde de Hz. Âdemin, İblisin vesveselerine uyarak rabbinin ya­sağını ihlal ettiğini, böylece cezalandırıldığını daha sonra ise yaptığı hatadan dolayı tevbe edip o hatadan vaz geçmesi üzerine onu affettiğini fakat, Allah’a is­yan eden İblis’in isyanında direttiği için onu dünyada lanete uğrattığını âhirette ise ebedi olarak devam edecek cehennem azabına sokacağını beyan etmiştir. Böylece Allah teala, insanlardan fâsık ve kâfir olanlardan, tevbe edip kendisine yönelenler hakkındaki hükmüne ve isyanında ısrar eden mağrurlar hakkındaki yargısına dair uyarsın. Onlar da düşünüp ibret alsınlar, Hz. Muhammed’in hak peygamber olduğunu idrak etsinler, onun, Allah katından getirdiklerinin doğru olduğuna inansınlar. Zira Hz. Muhammed’in, Allah katından getirdiği şeyler, ehl-i kitabın kitaplarında da mevcut olan hükümlerdir. Onlar bu tür şeylere ya­bancı değillerdir. O halde Hz. Muhammed’e diğer insanlardan daha önce onlar iman etmelidirler.

Âyet-i kerimede geçen ve “Bir zaman” diye tercüme edilen keli­mesi, Basra âlimlerinin bir kısmı tarafından, “Anlam ifade etmeyen zaid bir harftir” şeklinde izah edilmeye kalkışılmış ise de Taberi bunun yanlış olduğunu kelimesinin, belli olmayan bir zamanı ifade ettiğini ve kendisinden Önce “Hatırlayın” anlamında bir kelimenin takdir edildiğini ve âyetin mânâsının “Ha­tırlayın bir zaman rabbin meleklere…” şeklinde olduğunu söylemiştir. “Melekler” anlamına gelen kelimesi ise kelimesinin çoğuludur. kelimesinin asli da dür. Hemze düşürülmüş ve harekesi Lam’a verilmiştir. Bu kelime “Göndermek” mânâsına gelen kökünden türetilmiştir. Meleklere bu adın verilmesi, Allah’ın Peygamberine ve kullarına gönderdiği elçileri olmalarındandır.

Ayet-i kerimede zikredilen “Yeryüzü” kelimesinden maksat, bir kısım âlimlere göre “Mekke-i Mükerremedir” Âyette geçen “Halife” kelimesinin mânâsı ise, “Gidenin yerine gelen” demektir. Bu hususta başka bir âyette şöyle Duyurulmaktadır. “Sonra da sizi o nesillerin ardından, ne yapacağınızı görme­miz için yeryüzünde Halifeler kıldık.”(10/4)

Eğer denilecek olursa ki: “Yeryüzünü Hz. Âdemden önce imar eden kim vardı ki Allah teala meleklere, onların yerine yeryüzünü imar edecek olan Hz. Ademi yaratacağını bildirdi? “Ona cevaben denilir ki: “Bu hususta müfessirler çeşitli izahlarda bulunmuşlardır:

Abdullah b. Abbastan nakledilen bir görüşe göre, Hz Âdem daha önce yeryüzünde yaşayan ve orada bozgunculuk çıkardıkları için yok edilen cinlerin yerine yeryüzünde Halife olarak yaratılmıştır. Dehhak, Abdullah b. Abbas’ın şunları söylediğini rivayet etmiştir: Yeryüzünde ilk yaşayan Cinlerdi, onlar ora­da bozgunculuk çıkardılar, kan döktüler ve birbirlerini öldürdüler. Bunun üzeri­ne Allah onlara, meleklerden meydana gelen bir ordusuyla birlikte İblisi gön­derdi. İblis, beraberinde bulunanlarla birlikte cinlere karşı savaştı. Onları adala­ra ve dağların başlarına kaçmaya zorladı. Sonra Allah teala Âdemi yarattı. Onu yeryüzünde Cinlerin yerine getirdi.

Hasan-ı Basri ise, bu, âyette zikredilen “Halifeliği” şöyle izah etmiştir: “Ben, yeryüzünde soyu birbirlerine Halife olacak Âdemi göndereceğim, “buna göre Hz. Âdemin soyundan gelenler hem Âdemin hem de birbirlerinin halifeleri olacaklarından Âdem’e “Yeryüzüne gönderilecek Halife” diye ad verilmiştir.

Abdullah b. Abbas ve Abdullah b. Mes’uddan nakledilen başka bir görüşe göre âyette zikredilen “Ben, yeryüzünde bir Halife yaratacağım.” ifadesinden maksat, Allah tealanın yeryüzüne, Hz. Âdemi, kulları arasında hüküm verme bakımından Halifesi olarak göndermesidir. Bu sahabiler, âyeti izah ederlerken şöyle demişlerdir: “Allah teala meleklere: “Ben, yeryüzünde bir Halife yarataca­ğım.” deyince Melekler: “Ey rabbimiz, bu halife nasıl bir şey olacak?., dediler. Allah teala: “O, yeryüzünde bozgunculuk çıkaran, birbirlerini kıskanan ve bir­birlerini öldüren soyların atası olan bir kişi olacaktır.” buyurmuştur.

Müfessirler, bu âyet-i kerimeye dayanarak, insanlar arasında çıkacak an­laşmazlıkları çözüme kavuşturması, zalimden mazlumun hakkını alması, ceza­lan tatbik etmesi, hayasızlığı önlemesi ve devlet idaresiyle ilgili bütün vazifeleri yerine getirmesi için Halife seçmenin vacip olduğunu söylemişlerdir. İşte Halife olacak bu kişide şu vasıfların bulunması da şarttır:

a- Halifenin erkek olması: Kadından Halife olmaz. İran Kisrasının kızı­nın İranlılar tarafından kendilerine Kraliçe seçildiğini duyan Resulullah (s.a.v.) buyurmuştur ki:

“İdarelerini kadına teslim eden bir topluluk asla kurtuluşa eremez.

b- Hür olması: Halife hür bir kişiden olur. Köleden Halife olmaz. Zira köle efendisine tabidir, müstakil hareket edemez.

c- Buluğa ermiş olması: Henüz buluğa ermemiş çocuklar mükellef de­ğildirler. Halifelik gibi ağır bir vazife böyle birisine verilemez.

d- Müslüman olması: Kâfirlerin Müslümanlar üzerine otorite kurmaları kabul edilemez. Bu hususta Allah teala diğer bir âyette şöyle buyuruyor:”… Allah, aranızda hükmedecek ve Müslümanlara karşı, kâfirlere asla yol vermeyecektir

c- Halifenin adaletli olması

f- Müctehîd olması

g- İleriyi gören bir kimse olması

h- Vücutça sağlam olması

ı- Savaş idare etmesini bilmesi

i- Kureyşten olması (Bu şart ihtilaflıdır)

Âyet-i kerimede, meleklerin, “Orada bozgunculuk yapacak ve kan döke­cek birisini mi yaratcaksın?” dedikleri zikredilmektedir.

Taberi diyor ki: ”Eğer denilecek olursa ki “Allah tealanın meleklere, yer­yüzünde bir halife yaratacağını bildirmesi üzerine melekler ona nasıl “Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın?” diyebilmişler­dir? Çünkü o anda ne Âdem ne de soyu yaratılmıştır ve onların ne yapacaklarını da bilemezlerdi. Melekler bu sözü gaybi bilerek mi söylediler yoksa tahmin yü­rüterek mi? Elbette ki bu iki ihtimal de meleklere yakışan bir şey değildir. O hal­de melekler, Allah tealaya bu soruyu nasıl sormuşlardır? Müfessirler bu soruya farklı şekille de cevap vermişlerdir.

a- Dahhakın Abdullah b. Abbastan naklettiği bir rivayete göre Abdullah b. abbas, meleklerin bu sorularını şöyle izah etmiştir: Allah teala Hz. Âdemden önce cinleri yaratmıştı. Onlar yeryüzünde bozgunculuk çıkarmış ve kan dök­müşlerdi. Allah teala da, İblisin başkanlığında özel bir kısım melekleri göndere­rek onlarla savaş yaptımış ve onları mağlup ettirmiştir. Allah teala bu özel me­leklere, yeryüzünde bir halife yaratacağını beyan edince onlar da önceki bilgile­rine dayanarak: “Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yarat­caksın? diye sormuşlardı. Dehhak, Abdullah b. Abbastan nakledilen bu rivayeti şöyle anlatıyor: “İblis” vücudun gözeneklerinden geçebilen çok sıcak bir ateşten yaratılmış ve kendilerine “Cin” adı verilmiş, melekler sınıfından biri idi. Adı “Haris” idi ve cennetin bekçilerinden biri idi. Bu sınıfın dışındaki bütün melek­ler ise nur’dan yaratılmışlardır. Kur’an-ı kerimede zikredilen diğer cinler ise du­mansız saf alevden yaratılmıştır.

Yeryüzünde ilk olarak cinlen yaşamıştır. Onlar orada bozgunculuk çıkar­mışlar, kan dökmüşler ve birbirlerini öldürmüşlerdi. Bunun üzerine Allah onların üzerine, meleklerden bir sınıf olan cinlerle birlikte İblisi göndermişti. İblis ve beraberinde bulunan melekler, yeryüzünde yaşayan cinlerle savaşmışlar, onla­rın, denizlerdeki adalara ve dağların başlarına kaçıp sığınmalarını sağlamışlar­dır. İblis bunu yapınca gururlanmış ve “Ben, şimdiye kadar hiç kimsenin yapmadığı bir şeyi yaptım.” demiştir. Allah teala, tabii ki İblisin kalbine gelen bu gururu bilmiş fakat onunla birlikte savaşan diğer melekler bilememişlerdir. Al­lah tealanın bu meleklere; “Ben, yeryüzünde bir halife yaratacağım.” demesi üzerine bu melekler: “Orada, daha önce cinlerin çıkardığı gibi fesat çıkaracak ve onların kan döktükleri gibi kan dökecek varlıklar mı yaratacaksın?” Halbuki biz oraya, onların bu hallerinden dolayı gönderilmiştik.” dediler. Allah teala da me­leklere; “Şüphesiz ki ben, sizin bilmediklerinizi bilirim.” dedi. Yani sizin, şeyta­nın kalbindeki gurur ve kibiri bilmediğinizi bilirim.” diye cevap verdi. Sonra Allah teala, Âdemin toprağının gel i ilmesini emretti. Onnu toprağı getirildi. Al­lah teala Âdemi, yapışkan ve kokuşmuş bir çamurdan bizzat kendi elleriyle ya­rattı. Âdem, kırk gece sırtüstü yatan bir ceset halinde bırakıldı. İblis gelip ona ayağıyla vuruyor, Âdemin vücudu ses çıkarıyordu. Allah teala bu hususu beyan eden âyetinde şöyle buyuruyor: “Allah insanı, vurulduğunda testi gibi ses çıka­ran kuru bir balçıktan yarattı.

İblis, Âdemin ağzından girip arkasından çıkıyor ve arkasından girip ağ­zından çıkıyordu ve diyordu ki: “Sen, sırf ses çıkarmak için yaratılmadın. Elbet­te ki bir şey için yaratıldın. Yemin olsun ki eğer ben sana musallat olursam mut­laka seni helak ederim. Şeyat sen bana musallat olursan mutlaka sana isyan ede­rim.”

Allah, âdeme kendi ruhundan üfleyince ruh âdemin baş tarafından girdi. Vücudun ulaştığı her yerini et ve kan’a dönüştürdü. Ruh, göbeğine kadar ulaşın­ca Âdem vücuduna baktı ve onun güzelliğini beğendi. Hemen ayağa kalkmak istedi. Fakat kalkamadı. Allah teala bu hususta da şöyle buyuruyor: “… İnsan çok acelecidir.

Ruh, Âdemin vücudunun her tarafına ulaşınca Âdem aksırdı ve Allah’ın kendisine ilham etmesiyle “Âlemlerin rabbi olan Alla-ha hamdolsun.” dedi. Allah, da ona: “Ey Âdem, Allah da sana merhamet etti.” dedi. Sonra Allah, gökteki bütün meleklere değil, sadece iblisle beraber bulu­nan ve Özel bir sınıf olan meleklere: “Âdeme secde edin.” dedi. O meleklerin hepsi Âdeme secde ettiler. Sadece İblis diretti ve kibirlendi. İblis: “Ben ona sec­de etmem. Çünkü ben ondan daha hayırlıyım. Yaşça daha büyüğüm, yaratılış bakımından daha güçlüyüm. Çünkü beni ateşten onu ise çamurdan yarattın. Ateş çamurdan daha kuvvetlidir.” dedi. İblis secde etmemekte diretince Allah onu susturdu, bütün hayırlardan mahrum etli ve onun isyanına bir ceza olmak üzere kovulmuş şeytan yaptı.

Sonra Allah teala Âdeme, bugün insanların bildiği bütün eşyanın isimle­rini öğretti. Bu isimler, insanlara, canlı varlıklara, yeryüzüne, denizlere, dağlara ve benzeri şeylere ait olan isimlerdi. Sonra Allah bu isimleri, vücudun gözenek­lerinden geçecek nitelikteki ateşten yaratılan ve “Cin” diye anlandırılan özel melekler sınıfına sordu. Onlara: “Eğer sizler benim, yeryüzünde bozgunculuk çıkaracak bir halife yaratacağıma dair bilginizin doğru olduğunu iddia ediyor­sanız şu eşyanın isimlerini bana söyleyin bakayım.” dedi. Melekler, Allah’ın kendilerini, gaybla ilgili bilgiler konuşmalarından dolayı hesaba çektiğini anla­yınca: “Biz seni, gaybı senin dışında herhangi bir kimsenin bilmesinden tenzih ederiz. Biz sana tevbe ettik. Senin bize öğrettiğinin dışında bizim herhangi bir bilgimiz yoktur.” dediler.

Allah Ademe: “Bu eşyanın isimlerini sen söyle.” dedi. Âdem eşyanın isimlerini söyleyince Allah meleklere: “Ey Melekler ben size dememiş miy­dim ki, göklerin ve yerin gaybını ancak ben bilirim. Benim dışımda kimse bilemez. Sizin, açığa vurduklarınızı da gizlediklerinizi de bilirim. Yani sizin açıktan söylediğiniz şeyleri de, İblisin içinde sakladığı kibir ve gururu da bilirim.” dedi.

Görüldüğü gibi bu rivayete göre Allah teala, meleklerden, İblisin sınıfın­dan olan özel bir sınıfa, yeryüzünde halife yaratacağını beyan etmiştir. Bu sınıf ta daha önce yeryüzünde yaşayan ve fesat çıkaran cinlere karşı savaştıkları için, yeni yaratılacak olan halifenin de bozgunculuk çıkaracağını ve kan dökeceğini sanmışlar, böylece bilemeyecekleri gayba dair fikir yürütmüşlerdir. Allah teala da onları, gaybı bilemeyeceklerini beyan ederek uyarmış, onların, bu tahminleriyle hataya düştüklerini bildirmiştir. Bunun üzerine melekler de hatalarım an­layıp Allah’a tevbe etmişler, ondan başka herhangi bir varlığın gaybı bilemeye­ceğini ifade etmişlerdir.

b- Ebu Mâlik ve Ebu Salih’in, Abdullah b. Abbastan, Mürrenin Abdullah b. Mes’uddan ve diğer sahabilerden naklettikleri başka bir görüşe göre Melekle­rin Allah tealaya “Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratcaksın?” şeklindeki sorulan şu şekilde izah edilmiştir:”Allah teala meleklere. yeryüzünde bir halife yaratacağını, o halifenin soyundan gelenlerin yeryüzünde bozgunculuk çıkaracaklanın, birbirlerini kıskanacaklarını ve birbirlerini öldüre­ceklerini bildirmiş bunun üzerine melekler de: “Ey rabbimiz, orada bozguncu­luk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın? Halbuki biz seni överek teşbih ediyoruz ve tenzih ediyoruz” dediler. Allah da: “Şüphesiz sizin bilme­diklerinizi ben bilirim.” dedi. Yani İblisin kalbinde taşıdığı gururu bilirim.” ve­ya “Yeryüzüne göndereceğim halifenin soyundan gelen insanların bir kısmının Peygamberler ve itaatkâr kullar olacaklarını bilirim. Siz bunu bilmiyorsunuz.

Halifenin soyundan gelen bütün insanların fesat çıkaracaklarını ve kan akıtacak­larını zannediyorsunuz.” demek istedi.

Abdullah b. Abbas ve Abdullah b. Mes’uddan nakledilen bu rivayet, özet­le şöyle nakledilmektedir: Allah teala, dilediği şeyleri yarattıktan sonra Arş1 a yöneldi. İblisi de dünya semasına hükümran kıldı. İblis, cennetin bekçileri ol­dukları için “Cin” diye adlandırılan özel melekler sınıfındandı. İblis, hükümran­lığı ile birlikte cennetin bekçiliğini de yapıyordu. Onun kalbine bu sebeple gu­rur geldi ve kendi kendine şöyle dedi: “Allah, meleklerden üstün olan bu rütbeyi bendeki bir meziyetten dolayı bana verdi.” Allah teala, İblisin kalbinde bulunan bu gururu biliyordu. Bu sebeple Allah teala meleklere “Muhakkak ben, yeryü­zünde bir halife yaratacağım.” dedi. Melekler “Bu halife nasıl bir şey olacak­tır?” dediler. Allah, »onun, yeryüzünde bozgunculuk çıkaracak, birbirlerini kıs­kanıp ve birbirlerini öldürecek olan soyu meydana gelecektir.” dedi. Melekler de: “Ey rabbimiz, sen orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın? Halbuki biz seni överek teşbih ediyoruz ve seni tenzili ediyoruz.” dediler. Allah da onlara: “Şüphesiz ki ben, sizin bilmediklerinizi bilirim.” dedi. Yani, “İblisin kalbindeki gururu ve kibri bilirim, demek istedi.

Allah, yeryüzünden çamur getirmesi için Cebrail gönderdi. Yeryüzü “Senden birşeyi eksiltmen veya beni kusurlu yapmandan Allah’a sığınırım.” de­di. Cebrail bir şey almadan geri döndü. Ve dedi ki: “Ey rabbim, yeryüzü sana sı­ğındı. Ben de onun bu sığınmasını kabul ettim.” Bunun üzerine Allah Mikaili gönderdi. Yeryüzü ondan da Allah’a sığındı. Mikail de onun sığınmasını kabul ederek bir şey almadan geri döndü ve Cebrail’in söylediklerini söyledi. Bundan sonra ölüm meleği olan Azrail’i gönderdi. Yeryüzü ondan da Allah’a sığındı. Azrail de ona: “Ben de Allah’ın emrini uygulamayıp boş geri dönmekten Allah’a sığınırım.” dedi. Yeryüzünün çeşitli yerlerinden toprak alıp birbirine karıştırdı. Topraklardan bir kısmı kırmızı, bir kısmı beyaz diğer bir kısmı ise siyahtı. Bu sebeple Âdemin soyundan gelen insanlar. çeşitli renklerde oldular. Azrail top­rağı alıp yukarı götürdü. Onu ıslattı. Toprak yapışkan bir çamur haline geldi. Onu kokuşmuş bir hale gelinceye kadar bekletti.

Âyet-i kerime bu hususu şöyle beyan ediyor: “Şüphesiz biz insanı, vu­rulduğu zaman ses çıkaran işlenebilir kara topraktan oluşmuş kuru bir balçıktan yarattık.

Allah teala, daha sonra meleklere şöyle buyurdu: “Hani bir zaman rab-bin, meleklere “Ben balçıktan bir insan yaratacağım, şeklini tamamlayıp ruhumdan üflediğin zaman hemen ona secde edin.

Allah teala. Âdemi bizzat kendi eliyle yarattı ki İblis ona karşı böbürlen­mesin ve ona “Benim, elimle yaratmaktan kibirlenmediğim bir varlığa karşı sen mi kibirleneceksin?” demiş olsun. Allah, Âdemi bir beşer olarak yarattı. Âdem kırk yıl, çamurdan bir ceset olarak kaldı. Bu müddet. Âdemin yaratıldığı Cuma gününün müddetidir.

Âdemin yanından geçen Melekler onu görünce korktular. Ondan en çok rahatsız olan da İblisti. İblis, Âdemin yanından geçerken ona vuruyor ve Âdemin vücudu, testinin çıkardığı gibi bir ses çıkarıyordu. İblis ona “Sen, bir şey için yaratıldın amma bilemiyorum niçin.” diyordu. Onun ağzından girip ar­kasından çıkıyordu. Meleklere: “Bundan korkmayın, zira sizin rabbiniz, sameddir, ihtiyaçlar için kendisine başvurulandır. Bu ise içi boş bir şey. Yemin olsun ki eğer ben ona musallat edilirsem onu mutlaka helak ederim.” dedi.

Âdeme ruh üfleme zamanı gelince Allah meleklere “Ben ona ruhum­dan üflediğim zaman si/ ona secde edin.” dedi. Ona ruh üfleyince ruh baş taraftan içine girdi. Âdem aksırdı. Melekler ona “Elhamdülillah de” dediler. “Âdem de “Elhamdülillah” dedi. Allah da Âdeme “Ycrhamükellah” Allah da sana merhamet etsin.” dedi. Ruh, Âdemin gözlerine varınca o, cennetin mey­velerine bakmaya başladı. Ruh, içine doğru ilerleyince Âdem yemek yeme ihti­yacı hissetti. Ruh, henüz ayaklarına ulaşmadan cennetin meyvelerini toplamakta acele etmek için ayağa kalkmak istedi. Bu hususla Allah teala: “İnsan aceleci bir tabiatta yaratılmıştır. buyurmuştur.

Bütün Melekler Âdeme secde ettiler. İblis diretti. Secde edenlerle birlikte secde etmedi. Böbürlendi ve kâfirlerden oldu.

Bu hususta Allah teala şöyle buyurdu: “Sana emrettiğimde seni secde etmekten alıkoyan neydi?” İblis “Ben ondan hayırlıyım. Çünkü beni ateşten onu ise çamurdan yarattın.” dedi. Allah teala da “Öyleyse in oradan. Orada büyüklük taslamak senin haddin değildir. Çık çünkü sen, âdilerdensin.”buyurdu.

Allah, Âdeme bütün eşyanın ismini öğretti. Sonra meleklere “Eğer siz­lerin, Ademoğlunun bütün soyunun, yeryüzünde bozguncnluk çıkaracakla­rına ve kan akıtacaklarına dair gayb ilminiz doğru ise şu eşyanın isimlerini bana bildirin” dedi. Meleklerde “Seni teşbih ederiz. Bize öğrettiklerinin dışın­da hiçbir bilgimiz yoktur. Şüphesiz ki sen, herşeyi çok iyi bilensin, hüküm ve hikmet sahibisin” dediler. Allah: “Ey Âdem, eşyanın isimlerini onlara bil­dir.” dedi. Âdem de onlara eşyanın isimlerini söyleyince Allah “Ben size, gök­lerin ve yerin gaybini bilirim ve sizin açıkladıklarınızı da gizlediklerinizi de bilirim.” demedim mi?”

Abdullah b. Abbas ve Abdullah b. Mes’ud burada, meleklerin açıkladık­ları şeylerden maksadın, meleklerin “Yeryüzünde bozgunculuk yapacak olan bi­risini mi yaratacaksın?” şeklindeki sözleri, gizledikleri şeylerden maksadın ise İblisin, içinde gizlediği böbürlenme duygusu olduğunu söylemişlerdir.

Taberi “Bu ikinci rivayetin baş tarafı birinci rivayete muhalif sonu ise mu­tabıktır.” demiş ve bu ikinci rivayeti te’vil yoluyla birinci rivayete mutabık hale getirmeye çalışmıştır.

c- Katadeden nakledilen bir görüşe göre o, meleklerin, tahminlerine da­yanarak Allah tealaya: “Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın?” dediklerini söylemiştir.

Katadeden ve Hasan-i Basri’den nakledilen başka bir görüşe göre, Allah meleklere, yeryüzünde yaratılan herhangi bir varlık bulunduğu takdirde orada fesat çıkaracaklarını ve kan dökeceklerini bildirmiştir. Âdemi yaratacağını be­yan edince de melekler bu görüşlerine dayanarak Allah tealaya: “Nasıl, yeryü­zünde bozgunculuk çıkaracak ve kan dökecek birisini yaratacaksın” demek iste­mişlerdir.

Bu hususta Hasan-ı Basri ve Katadeden şunlar nakledilmektedir: “Allah meleklere “Muhakkak ben yeryüzünde bir halife yaratacağım.” dedi. Onlar gö­rüşlerini beyan ettiler. Allah da onlara bir kısım ilimler öğretti, bir kısmını da öğretmedi. Melekler, Allanın kendilerine öğretmiş olduğu ilme dayanarak “Ora­da bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın?” dediler. Zira melekler. Allanın kendilerine öğrettiği ilimle biliyorlardı ki, Allah katında kan akıtmaktan daha büyük bir günah yoktur. İşte bu sebeple bu soruyu sordular. Ve “Halbuki biz seni överek teşbih ediyoruz ve tenzih ediyoruz.” dediler. Allah da onlara: “Ben sizin bilmediğiniz şeyleri biliyorum.” dedi. Allah, Ademi yaratma­ya başlayınca melekler kendi aralarında şöyle fisıklaştılar “Rabbimiz yaratmayı dilediği şeyi yaratsın. Elbette ki o bizden daha bilgili ve daha üstün bir varlık yaratmayacaktır.” Allah, Âdemi yaratıp ona ruhundan lifleyince, Meleklere, Âdeme secde etmelerini emretti ve Âdemi onlardan üstün kıldı. Böylece,melek­ler de Âdemden üstün olmadıklarını anlamış oldular. Fakat bu defa: “Biz, Âdemden daha hayırlı değilsek te ondan daha bilgiliyiz ya. Zira biz ondan daha önce var idik. Ondan önce başka ümmetler de yaratıldı.” dediler. Melekler bilgi­leriyle övününce Allah onları bu hususta imtihan etti. Âdeme eşyanın isimlerini öğretti, sonra onları meleklere gösterdi ve onlara “Eğer sizler, benim sizden da­ha bilgili bir yaratık var edemeyeceğim kanaatinizde doğru iseniz şu eşyanın isimlerini bana söyleyin bakayım.” dedi. Bunun üzerine her müminin yapacağı gibi onlar da tevbeye sarıldılar ve “Seni teşbih ederiz. Bize öğrettiklerinin dışın­da hiçbir bilgimiz yoktur. Şüphesiz ki sen her şeyi çok iyi bilensin, hüküm ve hikmet sahibisin.” dediler. Allah da: “Ey Âdem, eşyanın isimlerini onlara bil­dir.” dedi. Âdem de onlara eşyanın isimlerini söyleyince Allah: “Ben size, gök­lerin ve yerin gaybını bilirim ve sizin açıkladıklarınızı da gizlediklerinizi de bilirim.” demedim mi? dedi. Burada zikredilen ve meleklerin açığa vur­dukları bildirilen şeyden maksat: “Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın?” sözleridir. Meleklerin gizledikleri şeylerden maksat ise, birbirlerine: “Biz o halifeden daha hayırlı ve daha bilgiliyiz.” demeleridir.

d- Rebi’ b. Enes bu âyetin izahında şöyle demiştir: “Allah, melekleri çar­şamba, Cinleri perşembe, Âdemi de Cuma günü yaratmıştır. Cinlerden bir top­luluk inkâra düşmüşlerdir. Bu yüzden melekler yeryüzüne iniyor ve Cinlerle sa­vaşıyorlardı. Yeryüzünde kan dökülüyor ve fesat kaynıyordu. Allah teala, yer­yüzünde halife yaratacağını beyan edince, bu durumu bilen melekler: “Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın?” dediler. Allah tealanın, bu halifeyi mutlaka yaratacağını anlayınca da birbirlerine: “Allah hiç­bir varlık yaratmaz ki, biz ondan daha bilgili ve daha üstün olmayalım.” dediler. Allah teala da meleklere, Âdemi daha üstün kıldığını bildirmek için ona eşyanın ismini öğretti ve meleklere: “Üstün olduğunuz iddianızda doğru iseniz şu eşya­nın ismini bana söyleyin.” dedi. Melekler, kanaatlarının yanlış olduğunu idrak ederek Allaha tevbe ettiler. Allah da onlara: “Ben sizin açığa vurduğunuz şeyle­ri de bilirim, gizlediğiniz şeyleri de bilirim.” buyurdu. Burada meleklerin açığa vurdukları şeylerden maksat: “Orada bozgunculuk çıkaracak ve kan dökecek bi­risini mi yaratacaksın?” demeleridir. Gizledikleri şeylerden maksat ise: “Allah hiçbir varlık yaratmaz ki1, biz ondan daha üstün ve daha bilgili olmayalım.” söz­leridir. Melekler sonunda Allanın, Âdemi hem bilgi hem de rütbede kendilerin­den daha üstün kıldığını anlamışlardır.

e- İbn-i Zeyd bu âyetin izahında şöyle demiştir: “Allah, cehennem ateşini yaratınca melekler ondan çok korktular ve “Ey rabbimiz, bu ateşi ne için yarat­tın?” dediler. Allah teala: “Yaratıklarından bana karşı gelenler için.” dedi. O za­man da Allah tealanın, meleklerin dışında herhangi bir yaratığı yoktu. Yeryü­zünde kimse bulunmuyordu. Âdem daha sonra yaratıldı. Nitekim şu âyet bunu ifade etmektedir: “Gerçekten insanın üzerinden öyle bir zaman geçti ki o vakit insan, adı zikredilen bir şey değildi.

Melekler, “Ey rabbimiz, bizim sana isyan edeceğimiz bir zaman da mı gelecek?” dediler. Çünkü onlar, kendilerinin dışında varlıklar yaratılacağım san­mıyorlardı. Allah teala onlara: “Hayır, öyle bir zaman olmayacak. Fakat ben yeryüzünde varlıklar yaratacağım. Onların içinde bir de halife var edeceğim. O yaratıklar kan akıtacaklar ve yeryüzünde bozgunculuk çıkaracaklar.” buyurdu. Bunun üzerine melekler: “Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın?” Sen bizi seçkin varlıklar yaptın. Bizi oraya gönder. Biz seni överek teşbih ederiz ve tenzih ederiz. Orada sana itaatta bulunuruz.” dediler. Melekler, Allah tealanın, yeryüzünde kendisine isyan edecek varlıklar yaratma­sını büyük bir olay olarak gördüler. Allah teala onlara: “Ben sizin bilmediğiniz şeyleri biliyorum. Ey Adem, sen bunlara isimlerini bildir.” dedi. Âdem de onla­rın isimlerini söyledi. Melekler, Allah tealanın, Hz. Ademe verdiği ilmi anlayın­ca onun üstünlüğünü kabullendiler. Sadece İblis bunu kabullenmedi, diretti ve: “Ben ondan daha hayırlıyım. Çünkü beni ateşten yarattın onu ise çamurdan.” dedi. Allah teala da ona: “İn buradan aşağı. Senin burada kibirlenmeye hakkın yoktur.” dedi.

İbn-i Cüreyc, meleklerin: “Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın?” şeklindeki sorularının, Allah tealanın, daha Önce ken­dilerine, yaratacağı halife ve onun soyu hakkında verdiği bilgiden kaynaklandı­ğını söylemiştir.

Diğer bir kısım âlimler ise, meleklerin bu sorularının, Allah tealanın kendilerine, yaratacağı halife ve onun soyu hakkında bilgi vermesinden sonra me­leklere bu hususta soru sorma yetkisi vermesinden kaynaklandığını söylemişler­dir. Yani melekler, yaratılacak halifenin ve soyunun, yeryüzünde bozgunculuk çıkaracaklarını ve kan dökeceklerini öğrendikten sonra Allah tealadan, soru sor­ma izni almışlar ve hayretlerini belirterek: “Ey rabbimiz, bunlar sana nasıl isyan edebilirler? Halbuki sen onların yaratıcısısın” demişler. Allah teala da onlara: “Ben sizin bilmediğiniz şeyleri bilirim.” demiştir. Yani, bu tür itaatsizlikler, o yaratacağım varlıklardan da meydana gelecek, sizin, bana itaat eder gördüğünüz bazı varlıklardan da zuhur edecektir.” demek istemiştir. Bu son cümle İblise işa­ret etmektedir. Böylece Allah teala, meleklerin bilgilerinin, kendi bilgisine göre eksik olduğunu beyan etmiştir.

Başka bir kısım âlimler de demişlerdir ki: “Melekler” Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın?” şeklindeki sorulanın, rablerinin yaptığı bir işe itiraz için değil meselenin mahiyetini öğrenmek için sormuş­lar, bir de kendilerinin, Allahı teşbih ettiklerini bildirmek için sormuşlardır.”

Diğer bir bir kısım âlimler de, meleklerin, bu sorularını, bilmedikleri bir şey hakkında, kendilerine yol gösterilmesi için sorduklarını söylemişlerdir.

Taberi, Meleklerin Allah tealaya: “Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın?” şeklindeki sorularının hikmetinin, verilen ha­berin mahiyetini öğrenme olduğunu söylemenin daha evla olduğunu açıklamış­tır. Yani melekler şunu demek istemişlerdir: “Ey rabbimiz, sen bize bildir, sen yeryüzünde sıfatı bu olan birini halife yapıp ta halifeni seni hamd ile teşbih ve tenzih eden bizlerden yapmayacak mısın?”

Taberi diyor ki: “Burada melekler her ne kadar. Allanın, kendisine karşı gelecek birisini yeryüzünde halife yapmasını garip karşılamışlarsa da. Allanın bildirmiş olduğu bu habere karşı çıkmamışlardır.”

Diğer görüşlere gelince, Allah teala meleklere, sıfatını beyan ettiği halife­yi yaratacağını bildirdikten sonra bu hususta meleklere soru sorma izni verdiği­ni, meleklerin de böyle bir halifenin yaratılacağına hayret ederek Allah tealaya soru sorduklarını beyan eden görüş açık bir delili olmadığı için kabule şayan de­ğildir. Zira Allah tealanın kitabını izah etmekte herhangi bir delile dayanmayan bir görüşü ortaya koymak caiz değildir.

Meleklerin, yeryüzüne gönderilecek halifeyi, fesat çıkarmak ve kan dök­mekle vasıflandırmalarının sebebi Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Mes’ud ve Katadeden nakledildiği gibi. daha önce Allah tealanın meleklere halifenin böyle olacağını bildirmiş olmasından kaynaklanmış olabilir. Veya Dehhakın. Abdul­lah b. Abbastan naklettiği ve Rebİ1 b. Enesten de nakledildiği gibi meleklerin, halifeyi bu şekilde sıfatlandırmalarının sebebinin, yeryüzünde daha önce yaşadı­ğı söylenen cinlerin davranışlarından elde edilen bilgiler okluğu da söylenebilir. Yani melekler rablerine: “Yeryüzünde daha önce yaşayan cinler gibi bozguncu­luk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın?” diye sormuşlardır. Böy­lece melekler, geçmişteki bilgilerine dayanarak konuşmuşlar, gayba dair bir tah­minde bulunmamışlardır.

Yine İbn-i Zeyd’den nakledildiği gibi, meleklerin bu soruyu, Allah tealanın var ettiği bir yaratığın. Allah tealaya nasıl isyan edebileceğine şaşarak sor­muş olmaları da muhtemeldir. Fakat biz, Dehhakın, Abdullah b. Abbaslan nak­lettiği rivayeti ve İbn-i Zeyd’den nakledilen rivayeti makbul görmedik. Çünkü elimizde, bunların güvenilir olduğunu beyan eden kesin bir delil yoktur. Bu kundan âyetin en güzel te’vil şekli, Allah tealanın, meleklere, halifesinin ve onun soyundan gelecek olanların, yeryüzünde bozgunculuk yapacaklarını ve kan dökeceklerini bildirmesi üzerine, meleklerin de, Allah tealaya: “Orada boz­gunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın?” diye sormuş olma­ları şeklindeki te’vildir.

Taberi diyor ki: “Eğer denilecek olursa ki: “Allah tealanın meleklere, yer­yüzünde yaratacağı halifenin ve onun soyundan gelecek insanların bozgunculuk çıkaracaklarını ve kan dökeceklerini önceden bildirdiği nerede zikredilmekte ve nasıl anlaşılmaktadır?” Buna cevaben denilir ki: “Meleklere bu hususların bildi­rildiği âyetin: “… Bir zaman rabbîn meleklere “Muhakkak ben yeryüzünde bir halife yaratacağım.” Kısmı ile “Orada bozgunuculuk yapacak ve kan dökecek bi­risini mi yaratacaksın?” kısmı arasında, Allah tealanın, bu halife ve onun soyundan gelenler, yeryüzünde bozgunculuk yapacak ve kan dökecekler.” şeklinde gizli bir beyanının bulunmasından anlaşılmaktadır. Kur’an-ı Kerimde ve Arap dilimle bu gibi kısaltmalar pek çoktur. Biz bunu göz önünde bulundurarak bu te’vil şeklini tercih ettik.”

Âyet-i kerimenin devamında: “Halbuki biz seni överek teşbih ediyoruz.” Duyurulmaktadır. Arapçada Allahı teşbih etmenin asıl mânâsı, Allahı, kendisine yakışmayan sıfatlardan arındıraak ve o sıfatlardan beri olduğunu zikretmektir. Bu âyette zikredilen “Teşbih etmek”ten neyin kastedildiği hakkında çeşitli açık­lamalarda bulunulmuştur.

Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Mes’ud ve diğer bir kısım sahabilerden nakledilen bir görüşe göre buradaki: “Seni överek teşbih ediyoruz.” ifadesinden maksat, “Senin için namaz kılıyoruz.” demektir. Buna göre melekler Allah için namaz kıldıklarını bu ifade ile zikretmişlerdir. Bu hususta Said b. Cübyr’den mürsel bir hadis rivayet edilmiştir.

Katadeye göre ise bu âyette zikredilen “Tesbih”ten maksat de­mek ve Allahı teşbih etmektir.

Taberi: “Halbuki biz seni överek teşbih ediyoruz.” ifadesinden maksadın “Biz seni överek ve sana şükrederek seni yüceltiyoruz.” demek okluğunu söyle­miştir.

Âyet-i kerimede “Seni tenzih ediyoruz.” diye tercüme edilen ifadesi zikredilmektedir. Takdis’in asıl mânâsı, “Arındırmak ve yüceltmek”tir. Bu âyette zikredilen, meleklerin takdis etmelerinden maksat, “Biz seni, sana ya­kışan temiz sıfatlarla sıfatlandırır ve sana yakışmayan, kâfirlerin sıfatlandırdığı temiz olmayan sıfatlardan da arındırırız.” demektir,

Katade, meleklerin, rablerini takdis etmelerinden maksadın, Allah için namaz kılmaları olduğunu, Ebu Salih ve Mücahid ise Allahı ululamak ve yü­celtmek olduğunu, İbn-i İshak da. Allaha karşı gelmemek ve Allahm sevmediği bir şeyi yapmamak.” demek okluğunu söylemişler, Dehhak is, “Allahı arındır­mak” demek olduğunu zikretmiştir.

Taberi diyor ki: “Allahı takdis etmenin mânâsının, onun için namaz kılmak ve onu yüceltmektir.” diyenlerin görüşü Allahı, kâfirlerin isnad ettikleri te­miz olmayan sıfatlardan arındırmaktır.” diyenlerin görüşünün içinde bulunmak­tadır. Zira Allah için namaz kılmak ve Allahı ululamak, onu, kendisine, layık ol­mayan sıfatlardan arındı mı ak demektir.

Âyet-i kerimenin sonunda: “Allah da onlara “Şüphesiz ki ben sizin bil­mediklerinizi bilrim.” dedi. Buyurulmaktadır. Burada, Allah tealanın bildiğini, meleklerin ise bilmediklerini beyan ettiği hususun ne olduğu hakkında farklı gö­rüşler zikredilmiştir.

Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Mes’ud, diğer bir kısım sahabiler ve Mü­cahide göre burada zikredilen ve Allah tealanın bildiği, meleklerin ise bilmedik­leri husustan maksat, İblisin durumu ve içinde Allah’a isyan etme duygusunu ta­şıması ve gizlediği kibirdir. Allah bunu biliyordu melekler ise bilmiyorlardı.

Katadeye göre ise, Allah tealanın bildiğini, meleklerin ise bilmediğini zikrettiği husustan maksat, yeryüzüne gönderilecek halifenin soyundan Pey­gamberlerin, velilerin ve salih kulların gelmesidir. Melekler, yeryüzünde yaratı­lacak olan halifenin ve onun soyundan gelecek olan bütün insanların, orada boz­gunculuk yapacaklarını ve kan dökeceklerini zannetmişler, Allah teala da onları uyarmış, yaratacağı halifenin soyundan itaatkâr kulların da çıkacağını, melekle­rin ise bunu idrak edemeyeceklerini bildirmek istemiştir.

Taberi, âyetin bu bölümünün her iki görüşü de kapsar şekilde olduğunu izah etmiştir. Buna göre Allah teala meleklere: “Ben sizin bilmediğiniz, İblisin durumunu ve halifenin soyundan gelecek olanların hepsinin aynı olmadığını bi­lirim.” demiştir.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.