sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA BAKARA SURESİ 7 VE 8. AYETLER

TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA BAKARA SURESİ 7 VE 8. AYETLER
12.10.2023
419
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

7- Allah onların kalblerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözlerinin üzerinde de perde bulunmaktadır. Ve onlar için büyük bir azap vardır.

Allah onların kalblerini ve işitme duyularını kapatmıştır. Bunlar o mühür­lü kalbleri ve kulaklarıyla iman etmeye bir yol bulamazlar. İnkarcılıktan da kur­tulamazlar. Onların gözleri üzerinde de bir perde vardır ki bu halleriyle artık doğru yolu göremezler. İşte bunlar Allaha itaati terk etmeleri ve farzları yerine getirmemeleri sebebiyle büyük bir azaba düşeceklerdir.

* Eğer denilecek olursa ki: “Kalbler nasıl mühürlenir? “Çünkü mühürle­mek, bir kısım kapları, zarfları ve kılıfları kapatıp mühürlemektir? Cevaben de­nilir ki: “Kalbler de içlerinde bulunan ilimlerin kaplan, kulaklar da işitilen şey­lerin kutlarıdır. Bu itibarla onların da mühürlendiklerini söylemek yerinde bir deyimdir. Ancak bunların mühürlenmelerinin nasıl olacağı çeşitli şekillerde izah edilmiştir.

A’meş diyor ki: “Mücahid bize elini göstererek şöyle dedi: “Kalblerin bu yumruk gibi olduğunu söylüyorlardı. O, bir günah işlediğinde bunlardan biri (parmaklardan biri) kapanır. Mücahid bunu söylerken serçe parmağını gösterdi. Sonra diğer bir parmağım göstererek: “Kul, bir günah işlediğinde o da böyle ka­panır.” Başka bir parmağını göstererek yine: “Kul, günah işlediğinde bu da böy­le kapanır.” dedi ve böylece bütün parmaklanın kapattı ve devamla şöyle dedi: “Sonra bu kalbin üzeri bir mühürle mühürlenir.” Hayır doğrusu onların yaptıkları kalblerini paslandırmıştır. âyetinde zikredilen “Paslandırmıştır” ifadesi­nin, bu mühürlenmeyi beyan ettiği söylenmiştir.

Abdullah b. Kesir, yine Mücahidin şunları söylediğini rivayet etmiştir: “Paslanma, mühürlenmeden daha hafif, mühürlenme de kilitlenmeden daha ha­fiftir. Bunların en dehşetlisi kilitlenmedir.

Diğer bir kısım âlimler, kalblerin mühürlenmesini şöyle izah etmişlerdir: “Allah Teâlâ, bu âyet-i kerimesinde bildirmiştir ki bir Önceki âyette zikredilen kâfirler, davet edildikleri hakkı dinlemekten yüz çevirmişler ve hurra gururlarına yedirememişlerdir. Nitekim kendisine bir söz söylendiğinde onu dinlemekten imtina edene ve gururlanarak onu anlamak istemeyene “Bu adam bu söze karşı sağır kesildi.” denir. Bu şekilde izahta bulunanlara göre mühürlenmekten maksat, mecazi bir ifadedir. Kâfirlerin, hakkı dinlemediklerini beyan eder.

Taberi diyor ki: “Bana göre bu mühürlenmenin izahı hususunda doğru plan yorum, bu gibi şeyleri izah eden tefsir, Resulullah’ın şu sahih hadisidir.

“Şüphesiz ki kul, bir hata işlediğinde kalbinde siyah bir nokta mey­dana gelir. Eğer o, bu hatadan el çeker, af diler ve tevbe edecek olursa kal­bi parlatılır. Şayet tekrar o hataya dönecek olursa kalbindeki siyah nokta­lar artırılır. Öyle ki bütün kalbini kaplar. Allah tealanın şu âyetinde zikret­tiği pas işte budur. “Hayır, doğrusu onların yaptıktan kalblerini paslandırmıştır, Resulullah bu hadis-i şerifiyle, beyan ediyor ki: Günahlar peş peşe kalbin üzerine gelirse onu perdeler. Ve perdeleyince de Allah tarafından bir mühür onu mühürler. Artık iman böyle bir kalbe yol bulamaz. İnkâr da oradan çıkamaz.

İşte âyet-i kerimenin beyan ettiği “Allah onların kalblerini ve kulaklarını mühürlemiştir.” ifadesi de bu hususu beyan etmektedir. Gözle görülen kaplann içlerine bir şeyler konduktan sonra, açılmamaları için mühürlendikleri gibi âyette zikredilen kâfirlerin kalbleri de kapatılmış ve Allah tarafından mühürlen­miştir. Artık onlara dışarıdan iman girmez, içeriden de inkâr çıkmaz. Ancak mühürün açılmasından sonra bir değişiklik olabilir.

Ayette zikredilen “Mühürlenme”yi davet edildikleri haktan böbürlenme­leri sebebiyle yüz çevirmek olarak anlayanlara şunu sormak lazımdır: “Bu yüz çevirme işini, kibirli olarak mı yapmışlardır yoksa Allah mı onlara yüz çevirtmiştir?” Eğer derlerse ki: “Yüz çevirme işini onlar yapmıştır.” Onlara ceva­ben denilir ki: “Allah teala, âyet-i kerimede, kâfirlerin kalblerinin ve kulakları­nın bizzat kendisi tarafından mühürlendiğini bildirmektedir. Allah’ın onların kalblerini ve kulaklarını mühürlemesini, onların imandan yüz çevirmeleri ve on­ların, tevhid inancını kabullenmeye karşı böbürlenmeleri şeklinde izah etmek nasıl caiz olabilir? Zira bu. Allanın yaptığı bir iştir. Kâfirlerin yaptığı bir iş de­ğildir. Eğer derlerse ki: “Onların yüz çevirmeleri ve böbürlenmeleri, Allah’ın onların, kalblerini ve kulaklarını mühürlemesi sebebiyledir. Burada sebebin ye­rine, sebebin meydana getirdiği sonuç zikredilmiştir.” Onlara denilir ki: “Siz, bu izahınızla görüşünüzü terk etmiş oluyorsunuz.” Âyet-i kerimeyi, birinci görüşte olan âlimler gibi tefsir ediyor ve Allanın, kâfirlerin kalb ve kulaklarını mühür-Ieüğini söylüyorsunuz. Ayeti doğrudan doğruya kâfirlerin İnkâr etmeleri ve imandan yüz çevirmeleri şeklinde izah etmiyorsunuz.

Âyet-i kerimede geçen “Gözlerinin üzerinde de perde vardır,” ifadesi, kâfirlerin kalblerinin ve kulaklarının mühürlenmelerinden sonra zikredilmiş ve onların inkârlarında ısrarlı olduklarım beyan etmiştir. Böylece Allah Teâlâ bu âyet-i kerime ile Muhammed (s.a.v.)’e Yahudilerin hahamlarının halini tasvir et­miş, onların kalblerini mühürlediğini, böylece Allah tarafından gelen herhangi bir öğütü dinlemeyeceklerini, Muhammed’e indirdiği kitabı düşünmeyeceklerini beyan etmiştir. Ayrıca onların kulaklarını da mühürlediğini böylece, Allanın Peygamberi olan Muhammed (s.a.v.)’in uyanlarını, öğütlerini de Peygamber ol­duğunu gösteren delillerini dinlemediklerini, düşünmediklerini, onun hak Pey­gamber olduğunu bildikleri halde onu yalanlayarak Allanın azabına uğrayacak­larından korkmadıklarını beyan ediyor ve yine Resuluİlaha bildiriyor ki. onların gözlerinin üzerinde perde vardır. Hakkı göremezler ki kendilerinin sapıklıklarını ve adîliklerini anlamış olsunlar.

Allah Teâlâ, âyet-i kerimenin sonunda Resulullah’a karşı çıkan bu Yahudi hahamları için büyük bir azap olduğunu, onun, Allah tarafından getirdiklerinin doğru olduğunu bildikleri halde, yalanlamalarının cezası olarak böyle bir azabı hak ettiklerini beyan etmektedir.

 

8- Bir kısım insanlar vardır ki: “Biz, AHaha ve âhiret gününe iman ettik.11 derler. Halbuki onlar mümin değillerdir.

Bazı insanlar vardır ki: “Allah’ı ve kıyamet gününde tekrar dirilmeyi tas­dik ettik” derler. Halbuki onlar mümin değillerdir. Çünkü onlar, kalblerinde ola­nın aksini açıklıyorlar.

Bu âyette zikredilen “İnsanlar”den maksat, müfessirlerin ittifakıyla be­lirttikleri görüşe göre “Münafıklardır. Nitekim, Abdullah b. Abbas, Katade.

Mücahid, Abdullah b. Mes’ud, Rebi’ b. Enes ve İbn-i Cüreyc bu insanlardan maksadın Medine’de, Müslümanlardan korkarak mümin okluklarını söyleyen münafıklar olduklarını söylemişlerdir.

Taberi diyor ki: “Aziz ve Celil olan Allah, hicret yurdu olan Medine-i Münevvere’de, Resulullah’ı yerleştirip muzaffer kılınca ve onun davetini yayıp Müslümanları çoğaltınca Müslümanlar, putlara tapan müşrikleri ve ehl-i kitap olan kâfirleri mağlup edince Yahudi hahamları, sırf kıskançlıklarından ve azgın­lıklarından dolayı Resulullah’a kin ve düşmanlık beslediler. Allah, bunlar hak­kında başka bir âyet-i kerimede şöyle buyurdu; “Kitap ehlinden bir çoğu, hak kendileri için apaçık belli olduktan sonra, içlerindeki çekememezlikten dolayı, iman etmenizden sonra sizi tekrar kâfirliğe çevirmek isterler.

Ehl-i kitap olan bu Yahudiler yanında Resulullah’ı yurtlarında barındıran, onu destekleyen ve yardımına koşan Ensar’ın içinden bir kısım insanlar, şirklerinde ve cehaletle­rinde devam ettiler. Açıkça kâfir olduklarını söylemeleri halinde Müslümanlar tarafından öldürüleceklerinden veya esir edileceklerinden korktuktan için iman ettiklerini söyleyen fakat aslında iman etmeyen münafıklar ortaya çıkmışlardır. Bunlar da ehl-i kitabın kâfirleriyle işbirliği yaparak müminler aleyhine çeşitli tuzaklar kurmaya girişmişlerdir. Bunlar, Resulullah’ı ve sahabileri gördüklerinde “Biz, Allah’a, Peygamberine ve âhiret gününe iman edenleriz.” demişler, Yahu­dilerle baş başa kaldıklarında da “Biz, sizinle beraberiz. “Biz iman ettik” diyerek müminlerle alay ediyoruz.” demişlerdir. İşte Allah Teâlâ bu âyet-i kerimede bu tür insanları zikretmekte ve onların gerçekte iman etmediklerini açığa vurmakta ve “Halbuki onlar mümin değillerdir.” buyurmaktadır. Âyet-i kerimenin bu son bölümü, imanı sadece “Dil ile ikrar” diye tanımlayan “Cehmiye” fırkasının gö­rüşlerini çürütmektedir. Zira Allah teala, kalben iman etmeyip, dilleriyle iman ettiklerini söyleyenlerin mümin olmadıklarını beyan etmiştir.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.