TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA NİSA SURESİ 16. VE 17. AYETLER
16- Sizden fuhuş yapan kadın ve erkeğe eziyet edin. Tcvbc edip kendilerini ıslah ederlerse onlardan vaz geçin. Şüphesiz ki Allah, tevbeleri kabul eden ve çok merhamet edendir.
Fuhuş yapan bekâr kadın ve bekâr erkeğe, ayıplayarak,, azarlayarak, döverek eziyet edin. Şayet onlar tevbe eder ve Allahın rızasını kazanacak şekilde ameller işleyerek kendilerini düzeltirlerse onları bırakın. Şüphesiz ki Allah, tev-beîeri çokça kabul eden ve çokça merhamet edendir.
* Âyet-i kerimede “Sizden fuhuş yapan kadın ve erkeğe eziyet edin” Duyurulmaktadır. Müfessirler bu âyette, fuhuş yaptıkları belirtilen kişilerin kimler oldukları hususunda farklı görüşler zikretmişlerdir.
a- Süddi ve İbn-i Zeyde göre bu âyette, fuhuş yaptıkları zikredilen kimilerden maksat, erkek olsun kadın olsun bekâr olarak zina edenlerdir. Zira bundan önceki âyette, evli olarak zina yapanların hükümleri zikredilmiş ve onların hapsedilmeleri emredilmiştir. Bu âyette de bekâr olarak zina edenler zikredilmiş ve kendilerine eziyet edilmesi emredilmiştir.
b- Mücahide göre ise bu âyette, fuhuş yaptıkları zikredilen kimselerden mksat, birbirleriyle livata yapan cinsel erkeklerdir.
c- Ata, İkrime, Hasan-ı Basri ve Abdullah b. Kesire göre ise bu âyeti kerimede, fuhuş yaptıkları beyan edilen kişilerden maksat, evli veya bekâr zina eden erkek ve kadındır.
Taberiye göre bu görüşlerden daha doğru olanı, bu âyette zikredilen “Fuhuş yapanlardan maksat, bekâr olarak zina eden erkek ve kadınlardır.” diyen görüştür. Zira bu âyette, fuhuş yapanlar tesniye (İkil) olarak zikredilmişlerdir. Şayet bundan önceki âyet kadınlara, bu âyet de erkeklere ait hükümleri beyan etmiş olsalardı bu âyette ya çoğul kalıbı kullanılarak denirdi veya tekil kalıbı kullanılarak denirdi. Durum böyle olmadığına göre bu âyetin sadece erkeklere ait hükmü beyan ettiğini söylemek isabetli değildir.
Diğer yandan, bundan önceki âyette de, fuhuş yapanların cezası belirtildiğine göre bu âyette zikredilen “Fuhuş yapanlar”ın, evlilerden farklı kimseler oldukları muhakkaktır. Önceki âyette zikredilenlerin cezası hapsedilme, bu âyette zikredilenlerin cezası da eziyet etme olduğuna göre ve hayat boyu hapsedilme, eziyet görmeden daha ağır bir ceza olduğuna göre, önceki âyet, evli olarak zina edenlerin cezasını, bu âyette de bekâr olarak zina edenlerin cezası belirtilmiştir. Nitekim daha sonra da, evli olarak zina edenlerin cezası, bekâr olarak zina edenlerden daha ağır olarak belirlenmiştir. Evliler taşlanarak öldürülür bekârlar ise yüz sopa vurulur ve sürgün edilir.
Âyet-i kerimede, fuhuş yapanlara eziyet edilmesi emredil inektedir. Mü-fessirler bu eziyetten neyin kastedildiği hususunda çeşitli görüşler zikretmişlerdir.
a- Katade ve Süddiye göre burada zikredilen eziyetten maksat, sözle ayıplama ve kınamadır. Bu hususta Süddi diyor ki: “Cezalar gelmeden önce zina eden bir genç erkek azarlanır ve ayıplanıldı. Ta ki bu işi bıraksın”
b– Mücahide göre ise burada zikredilen eziyetten maksat, zina edenlere sövmmektir.
c- Abdullah b. Abbasa göre ise buradaki eziyetten maksat, hem sözle ayıplamak hem de sövmektir.
Taberi diyor ki: “Allahü teala bu âyet-i kerimede müminlere, zina eden erkek ve kadınlara eziyet etmelerini emretmiştir. Aslında eziyet, insanın gönnüş olduğu ve sevmediği bir muameledir. Bu şey, bir kötü söz de olabilir bir kötü davranış da. Buradaki eziyetten neyin kastedildiği hususunda kesin bir delil olmadığına göre bunu herhangi bir eziyete tahsis etmek doğru değildir. Bizim bu eziyetin ne olduğunu bilmemizde de hiçbir fayda yoktur. Zira burada zikredilen eziyet, Nur suresinde beyan edilen sopa atma ve Resulullahın yaptığı recmetme cezalarıyla neshedimiş ortadan kaldırılmıştır. Nitekim Mücahid, İkrime, Hasan-ı Basri, Abdullah b. Abbas, Süddi, Dehhak, Katade ve îbn-i Zeyd bu âyetin, ve bundan önceki âyetin, Nur suresinin ikinci âyeti ve Resulullahın sünnetiyle nes-hedildiğini zikretmişlerdir.
Hasan- Basri diyor ki: “Zina cezasıyla ilgili olarak inen ilk âyet budur. Bu âyet, zina yapanlara sadece eziyet edilmesini emretmektedir. Bundan önceki on beşinci âyet ise hapis cezası verilmesini hükme bağlamaktadır. Nur suresinin ikinci âyetinden onuncu âyetine kadar olan âyetler ise fuhuş hakkında inen en son âyetlerdir. Bu itibarla zine yapanlar bekâr iseler, kendilerine yüz sopa vurulur. Eğer biri evli diğeri bekâr iseler, kendilerine yüz sopa vurulur. Eğer biri evli diğeri bekâr ise evliye recm bekâra sopa cezası tatbik edilir. B sebeple bu surenin on beşinci ve on altıncı âyetleri mensuhtur. [1][36]
17- Allah katında makul olan tcvbe, ancak cehaletle kötülük işleyip, hemen tevbe edenlerin tevbesidir. İşte onların tevbesini Allah kabul eder. Allah, her şeyi çok iyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Allah katında makul olan tevbe ancak, Allaha iman ettikleri halde bilmeyerek kötülük işleyip sonra da kendilerine ölüm gölmeden önce derhal tevbe edenlerin tevbesidir. Allah işte böyle insanların tevbesini kabul eder. Allah, kullarından kendisine yönelenleri çok iyi bilendir, yaptıklarında ve sevk ve idaresinde hükümve hikmet sahibidir.
Âyet-i kerimede geçen ve “Cehaletle kötülük işleyen” diye tercüm e edilen ifadesindeki “Cehaletle” kelimesinden neyin kastedildiği hususunda müfessirler çeşitli görüşler zikretmişlerdir.
a- Ebul Âliye, Katade, Mücahid, Süddi, Abdullah b. Abbas, Ata b. ebi Rebah ve İbn-i Zeydden nakledilen bir görüşe göre, buradaki “Cehaletle” ifadesinden maksat, kulun, günah işleme halidir. Bu hususta Ebul Âliyenin şunu söylediği rivayet edilmiştir: “Resulullahın sahabileri derlerdi ki “Kulun günah işlemesi cehaletin kendisidir.” Katade de şöyle demiştir: “Resulullahın sahabileri, kasıtlı olsun kasıtsız olsun, herhangi bir şekilde günah işlenecek olursa onun cehalet olduğu hususunda ittifak etmişlerdir.” Bu izaha göre, âyetin bu bölümünün mânâsı: “Allah katında makbul olan tevbe, ancak cahilce kötülük işleyip…” şeklindedir.
b- Mücahid ve Dehhaktan nakledilen diğer bir görüşe göre buradaki “Cehaletle” ifadesinden maksat, “Kasıtlı olarak günah işleyen” demektir.
c- Dehhaka göre ise buradaki “Cehaletle” ifadesinden maksat, dünyada işlenen günahtır.
Taberi bu görüşlerden, tercihe şayan olanı “Cehaletle” ifadesinden maksat, “Kötülüğü işlemektir” şeklindeki görüş olduğunu söylemiştir. Günah işleyenin, kasıtlı ve kasıtsız olması farksızdır. Aksi takdirde, kasıtlı bir şekilde günah işleyenin günahının affedilmeyeceğini söylemek icabederki, bu da, Resulullah-tan geldiği sabit olan “Her tevbe edenin, tevbesinin kabulünün ümit edildiği ve güneş batıdan doğmadıkça tevbe kapısının açık olduğunu” şeklindeki hadislere ters düşmekte ve Allah tealanın şu âyetine muhalif olmaktadır. “Fakat tevbe edip, iman eden ve salih amel işleyen bunun dışındadır. İşte onlar cennete girecekler ve hiçbir haksızlığa uğratilmayacaklardır.. [2][37]
Âyet-i kerimede zikredilen ve “Hemen tevbe ederler” diye tercüme edilen cümlesindeki ifadesinden neyin kastedildiği hususunda müfessirler çeşitli görüşler zikretmişlerdir.
a- Süddi ve Abdullah b. Abbasa göre “Hemen” diye tercüme edilen ifadesinden maksat, “Hayatta ve sıhhatli iken” demektir.
b- Abdullah b. Abbas, Ebu Miclez, Muhammed b. Kays ve Dehhaktan nakledilen diğer bir görüşe göre bu ifadeden maksat, “Ölüm meleğini gönneden önce” demektir. Dehhak, kulun tevbesi, ölüm meleğini görünceye kadar geçerlidir. Ölüm meleğini gördükten sonra artık onun için tevbe imkanı yoktur.” demiştir.
c- Dehhak, îkrime, îbn-i Zeyd, Ebu Kılabe ve Hasan-ı Basriden nakledilen diğer bir görüşe göre “Hemen” diye tercüme edilen ifadesinden maksat, “Ölüm gelmeden Önce tevbe etmektir” Bu hususta Ebu Kılabe diyor ki: “Allah tebareke ve teala, İblise lanet edince, İblis ondan kendisine mühlet vermesini istedi. Allah teala da ona, kıyamet gününe kadar mühlet verdi. Bunun üzerine İblis “İzzetine yemin olsun ki ben, Âdemoğlunun vücudunda can bulunduğu müddetçe onun kalbinden çıkmayacağım.” dedi. Allah teala da “Ben de izzetime yemin ederim ki, onun vücudunda can bulunduğu müddetçe ben onun için tevbe kapısını kapatmayacağım.” buyurdu.
Hasan-ı Basri diyor ki: “Bana ulaştığına göre, Resuluîlah buyurmuştur ki “İblis, Ademin vücudunun içinin boş olduğunu görünce şöyle demiştir: “İzzetine yemin olsun ki, onun vücudunda can bulunduğu müddetçe ben onun içinden çıkmayacağım.” Allah teala da buyurmuştur ki “Ben de izzetime yemin ederim ki, onun vücudunda can bulunduğu müddetçe onunla tevbesi arasına girmeyeceğim.”
Abdullah b. Ömer de Resulullahın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
“Şüphesiz ki Allah, “Can boğaza gelip dayanarak göğüse hırıltı düşmedikçe, kulun tevbesini kabul eder. [3][38]
Taberi diyor ki: “Burada, “Hemen tevbe ederler” diye tercüme edilen ifadesini “Ölüm gelip çatmadan önce Ali ahin emir ve yasaklarını anlayabilecek haldeyken tevbe ederler.” diye izah eden görüş daha isabetlidir. Zira tevbenin mânâsı, işlemiş olduğu günahlardan dolayı pişman olmak ve bir daha yapmamaya dair karar vermektir. Kişinin, ölümünden önce böyie bir karar vermesi, her zaman için mümkündür. Ancak, böyle bir karar verebilmesi için aklının yerinde olması, ölüm sarhoşluğu ve can verme meşakkati içinde olmaması gerekir. Nitekim Resuluîlah “Göğüse hırıltı düşünceye kadar” tevbenin kabul edileceğini beyan etmiştir. Önemli olan, kişinin, aklı başındayken bilinçli bir şekilde tevbe etmesidir.