sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA NİSA SURESİ 66. VE 70. AYETLER

TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA NİSA SURESİ 66. VE 70. AYETLER
21.11.2024
8
A+
A-

66- Şayet onlara “Kendinizi öldürün.” yahut ” Yurtlarınızdan çıkın” tüye ya/saydık içlerinden ancak pek azı bıınu yapardı. î;.ğcr onlar kendile­rine  edileni yapmış olsulardı cihette onlar için duna hayırlı ve daha sağlam olurdu.

Şayet biz o tagutu hakem tayin edenlere, kendi kendilerini öldürmelerini veya vatanlarından hicret etmelerini larz kılacak olsaydık, pek azı hariç onlar bunu yapmazlardı. Eğer bu münafıklar kemlilerine öğütlenen, Allah’a itaati yeri­ne getirecek olsulardı elbette ki dünya ve âhiretierinde oiîlar için daha hayırlı olurdu. Bu onların imanlarını sağlamlaştırır ve kararlılıklarını artırırdı.

Süddi diyor ki: “Sabit b. Kays b. Şemmas ve Yahudilerden bir adam övündüler. Yahudi dedi ki: “Allah’a yemin olsun ki daha önce Allah bize birbi­rimizi öldürmemizi emretti. Biz de o emri yerine getirdik.” Sabit de dedi ki: “Şimdi Allah bize. kendinizi öldürün diye emredecek olsa mutlaka onu biz de yaparız.” İşte bunun üzerine bu âyet nazil oldu. [1][185]

 

67- O zaman elbette kî onlara, katımızdan büyük bir mükâfaat verirdik. [2][186]

 

68- Ve onları muhakkak ki doğru yola iletirdik.

Şayet onlar emrolunanı yapacak olsalardı, amellerine karşı onlara büyük bir mükâfaat verirdik. Onların niyetlerini sağlamlaştırır, görüşlerini kuvvetlen­dirir, amellerini yapmaları için onlara güç ve kuvvet verirdik. Onları mutlaka, kendisinde hiçbir eğrilik bulunmayan doğdoğru bir yol olan İslama iletirdik.

Allah teala, tağutu hakem tayin edenlerin akıbetlerini belirttikten sonra, Allah’a ve Peygambere itaat edenlerin ne gibi derece ve makamları olduğunu da belirterek buyurdu ki: [3][187]

 

69- Kim, Allah’a ve Peygambere itaat ederse, işte onlar, Allah’ın, kendilerine nimet verdiği Peygambcrlcrlcr, doğru olanlar ve salıh kimse­lerle beraberdirler. Onlar ne güzel arkadaştırlar.

Kim, Allah’ın ve Peygamberin emirlerine boyun eğip hükümlerine rıza göstererek Allah’a ve Peygambere itaat ederse işte onlar, Allah’ın kendilerine itaat etme nimetini vediği Peygamberlerle, Peygamberlerin izinde giden sadık insanlarla, Allah yolunda öldürülen şehitlerle ve Allah’ın salih kullanyla beraber olacaklardır. Bunlar ne güzel cennet arkadaşlarıdır.

Ayet-i kerimede geçen ve “Doğru olanlar” diye tercüme edilen kelimesinden maksat, bazı âlimlere göre “Peygamberlere uyanlar” demektir. Bunlara “Doğru olanlar” denilmesinin sebebi, Peygamberin yollarını izlemeleri, onlardan sonra da yollarından ayrılmadan devam etmeleridir.

Diğer bir kısım âlimlere göre ise bu kelimeden maksat, “Çokça sadaka verenler” demektir.

Bu hususta Mikdat b. el-Esved’in şunları söylediği rivayet edilir. “Dedim ki Ey Allah’ın Resulü, ben senden bir şey işittim ve o konuda şüpheye düştüm. “Resulullah da buyurdu ki: “Sizden biriniz bir mesele hakkında şüpheye düşecek olursa onu bana sorsun.” Bunun üzerine ben de dedim ki: “Senin, hanımla­rın hakkında “Ümit ederim ki benden sonra onlar için sıddıklar olur.” diye söy­lediğin sözdür.” Resulluîlah buyurdu ki: “Hayır bu o değildir. Fakat sıddıklar, sadaka verenlerdir.

Taberi diyor ki: “Şayet bu hadisin senedi sahih olmuş olsaydı, “Sıddik”m mânâsı hakkında bu hadisin ifadesinin dışında bir şey söylemeyi caiz görmezdik ve bu hadisi bırakıp başka bir şeye başvurmazdik. Fakat bunun senedinde bazı şeyler vardır. Bu nedenle “Siddîkîn” kelimesinin mânâsının, “Sözünü doğrulu-yanlar” olduğunu söylemek daha isabetlidir. Zira “Sıddîk” kelimesinin Arap­ça’da hatıra gelen ilk mânâsı budur.

Âyette geçen ve “Şehitler” diye izah edilen kelimesi kökünden türemiştir. Allah yolunda Öldürülenlere “Şehit” denilmesi ise onların, Ölünceye kadar, Allah’ın haklı olduğuna dair doğru bir şahit­likte buiunmalanntlandır.

Âyette geçen “Salihier”c!en maksat ise hem gizli amelleri hem de açık amelleri salih olanlardır.

Bir kısım müfessirler, bu ayet-i kerimenin, Resulullah’ın vefatından son­ra, derecesinin yüceliğinden dolayı âhirette onu göremeyeceklerine üzülen in­sanlar hakkında nazil olduğunu söylemişlerdir.

Bu hususta Said b. Ciibeyr diyor ki: “Ensardan bir adam, Resıılullah’a geldi. O üzgündü. Resulullah ona: “Ey filan ne oluyor ki seni üzgün görüyo­rum?” dedi. O adam da dedi ki: “Ey Allah’ın Peygamberi, senin hakkında dü­şündüğüm bir şeyden dolayı üzgünüm.” Resulullah: “Nedir o?” dedi. O kişi de: “Şimdi biz, sabah akşam senin yanına geliyoruz, yüzüne bakıyoruz. Seninle bir­likte oturuyoruz. Yarın sen Peygamberlerle birlikte yüce makamlara çıkarıla­caksın. Artık biz sana ulaşamayacağız.” dedi. Peygamber efendimiz hiçbir ce­vap vermedi. Bunun üzerine Cebrail (a.s.) “Kim, Allah’a ve Peygamberine itaat ederse işte onlar, Allah’ın, kendilerine nimet verdiği Peygamberler, doğru olan­lar, şehitler ve salih kimselerle beraberdirler. Onlar ne güzel arkadaştırlar.” âyetini indirdi. Resulullah da adamı çağırtıp onu müjdeledi.

Bu izahlardan da anlaşıldığı gibi cennetin yüksek derecelerinde bulunan kimseler, daha aşağı derecede bulunanların yanlarına gidip gelebilecekler, cen­netin bahçelerinde bir araya gelerek, Allah’ın, kendilerine verdiği nimetlere ka­vuşacaklar ve onu göreceklerdir. [4][188]

 

70- Ru, Allah’tan bir lütuflur. Hcrşcyi bilen olarak Allah yeler. Allah’a ve Peygambere itaat edenlerin, Peygamberlerle, sıddıkiaria, şehit­lerle ve salih kullarla beraber oluşu. Allah’lan, itaat edenlere bir lütııftur. Aslın­da onlar bunu, kendi amelleriyle hak etmiş değillerdir, llerşeyi bilen olarak Al­lah yeter. Kullarından kimin itaatkâr, kimlerin isyankâr olduğunu bilir ve onla­ra buna göre karşılık verir. [5][189]

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.