TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA NİSA SURESİ 9. VE 10. AYETLER
9- Öldükten sonra geriye zayıf çocuklar bıraktıkları takdirde, onlara bir kötülük gelmesinden korkanlar (başkaları için de öylece) korksunlar. Allahtan sakınsınlar ve doğru söz söylesinler.
İnsanlar ölüp te geriye, himayeye muhtaç çocuklar bıraktıkları taktirde o çocukların, fakirlik ve mağduriyete düşmelerinden nasıl korkuyorlarsa, himayeye muhtaç olan yetimlerin işlerini yürütmeyi üzerlerine aldıkian zaman da onlar hakkında öylece Allahtan korksunlar. Onlara güzel ve doğru söz söylesinler. Müfessirler bu âyet-i kerimeye çeşitli şekillerde mânâ vermişlerdir:
a- Abdullah b. Abbas, Katade, Süddi, Said b. Cübeyr, Dehhak ve Müca-hid bu âyeti şu şekilde izah etmişlerdir: “Ölümü anında malım vasiyet eden kişinin yanında bulunan kimseler, vasiyet edenin malını dağıtarak geriye kalan mirasçılarını mağdur etmesinler. Ona malından, mirasçılarım mağdur etmeyecek kadarını vasiyet etmesini söylesinler. Zira, kendileri vasiyet eden kişinin durumunda olsalardı geriye bırakacakları çocuklarının mağdur edilmemelerini arzular ve kendilerine bu gibi şeylerin söylenmesini isterlerdi. O halde başkalarının vasiyet etmesi durumunda onların çocuklarını da kendi çocukları gibi görsünler. Onlara, mallarının çoğunu veya yansını yahut üçte birinden daha fazlasını vasiyet etmesini söylemesinler.
b- Miksem ve Hadremiye göre ise bu âyetin izahı şöyledir: “Ölümü anında malını vasiyet edenin yanında bulunan kimseler, vasiyet edenin akrabalarına, yetimlere ve yoksullara malının bir kısmını vasiyet etmesine engel olmasınlar. Halbuki onlar, Ölünün akrabası veya yetim yahut yoksul durumda olsalar da vasiyetin kendi lehlerine yapılacağını bilmiş olsalar, vasiyet edenin böyle bir vasiyeti yapmasını isterler ve onu bu vasiyeti yapmaya teşvik ederler. O halde başkalarına yapılacak olan vasiyete de engel olmasınlar.
c- Abdullah b. Abbastan nakledilen diğer bir görüşe göre bu âyetin izahı şöyledir: “Yetimlerin velisi olan kişiler, onlara iyi davransınlar, mallarını yeme-sinler, nasıl ki kendileri ölüp te geride âciz ve mağdur çocuklar bırakmaktan korkuyorlarsa ve onlara güzel davranılmasını, mallarının yenilmemesini istiyorlarsa başkalarının geride bıraktıkları yetimlere de öyle davransınlar.
d- Diğer bir kısım âlimlere göre bu âyetin izahı şöyledir: “Öldükten sonra geriye zayıf çocuklar bıraktıkları takdirde onlara bir kötülük gelmesinden korkanlar korksunlar, Aîlahtan sakınsınlar ve doğru söylesinler. Bu taktirde Ölümlerinden sonra, Allah onların çocukları için yeterlidir.
Bu hususta Şeybani diyor ki: “Abdülmelikin oğlu Meslemenin zamanında İstanbulda bulunuyorduk. İçimizde İbn-i Muhayriz, İbn-i Deylemi ve Hani b. Gülsüm de bulunuyordu. Biz, aramızda, âhir zamanda ortaya zçıkacak şeyleri konuşuyorduk. Ben, duyduklarımdan dolayı sıkıntıya düştüm ve İbn-i Deylemi-ye dedim ki: “Ey Eba Bişr, ben isterim ki hiç çocuğum olmasın.” Bunun üzerine o eliyle omuzuma vurdu ve dedi ki: “Yeğenim sen bunu söyleme. Zira, Allahın bir kişinin sulbünden gelmesini takdir ettiği nesil mutlaka onun sulbünden gelecektir. İster dilesin isterse dilemesin. Şimdi ben sana, bir şeyi öğreteyim mi ki, sen onu yaparsan Allah seni fitnelerden korur. Şayet sen ölüp te geriye çocuk bırakacak olursan, senin yerine onları Allah korur.” Ben de dedim ki:
“Evet öğret.” İşte bunun üzerine Şeybani “Öldükten sonra geriye zayıf çocuklar bıraktıkları takdirde onlara bir kötülük gelmesinden korkanlar kork şunlar. Allahtan sakınsınlar ve doğru söz söylesinler.” âyetini okudu.
Taberi diyor ki: “Bu görüşlerden tercihe şayan olan görüş, âyeti şu şekilde izah eden görüştür: “Hayatta iken mallarını harcayıp bitirmeleri halinde veya ölürken akrabalarına, yetimlere ve miskinlere vasiyet ederek mallarını dağıtmaları halinde, ölmelerinden sonra geriye bıraktıkları zayıf çocuklarının muhtaç olacaklarından korkanlar, başkalarının vasiyetinde hazır bulunduktan zaman, vasiyet edene, itidalli davranmasını ve geriye bırakacağı zayıf çocuklarını başkalarına muhtaç etmemesini söylesinler. Allahtan korksunlar ve vasiyet edene Allahın mubah kıldığı şekilde vasiyette bulunmasın tavsiye etsinler. Böylece doğru sözü söylemiş olurlar.”
Taberi diyor ki: “Bu görüşü tercih etmemizin sebebi, bundan önceki âyetin de vasiyet edenler hakkında olduğunu tesbit etmemizdir. Âyetleri birbiriyle irtibatlı bir şekilde izah etmek daha evladır. [1][21]
10- Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, karınlarına sadece ateş tıkamışlardır. Onlar yakında alev alev yanan bir ateşe sokulacaklardır.
Şüphesiz ki dünyadayken haksız yere yetimlerin mallarını yiyenler, kıyamet gününde karınlarına ateş dolduracaklardır ve cehenneme gireceklerdir.
Süddi, bu âyetin izahında şöyle demiştir: Bir kişi haksız yere yetim malını yeyince kıyamet gününde diriltüdiğinde ağzından, kulaklarından, burnundan ve gözlerinden ateş çıkacaktır. Onu görenler, yetim mah yiyen biri olduğunu anlayacaklardır.
Ebu Said el-Hudri diyor ki: “Resulullah İsra hadisesini anlatırken buyurdu ki: “Orada bir topluluk gördüm. Onların, deve dudukları gibi dudakları vardı. Onlann dudaklarını tutup ağızlarına ateşten kayalar atan kimseler vazifelendiril-mişü. Atılan taşlar, onlann altlanndan çıkıyordu. Dedim ki: Ey Cebrail bunlar kimdir? Dedi ki; “Bunlar, haksız yere yetim malını yiyenlerdir. Bunlar yetim malını yerken karınlarına sadece ateş tıkamış olurlar.”
İbn-i Zeyd ise bu âyetin, yetimleri mirasçı kılmayan ve onlann mallarını yiyen müşrikler hakkında nazil olduğunu söylemiştir.
Yetim malı yemek en büyük günahlardan biridir. Bu hususta Resulullah (s.a.v.) bir hadis-i şerifinde şöyle buyuruyor:
“Helake sürükleyen yedi şeyden kaçının.” Sahabiler: “Ey Allahm Resulü onlar nedir?” diye sorunca Resulullah (s.a.v.) şu cevabı vermiştir: “Onlar, Alla-ha ortak koşmak, sihir yapmak, Allanın öldürülmesini haram kıldığı insanı haksız yere Öldürmek, faiz yemek, yetim malı yemek, savaştan kaçmak ve iffetli ve zina ile bir alakası olmayan mümin kadınlara zina iftirasında bulunmaktır.