BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Sonsuz hamd Âlemlerin Rabbi olan Allah ‘a mahsustur. Tüm mükemmel vasıfların ona ait olduğunu bildirir, ona övgülerimizi arz eder ve onu bütün noksanlıklardan tenzih ederiz. Kulluğu ancak ona yapar yardımı ancak ondan dileriz. Nefislerimizin şerrinden ve kötü amellerimizden yalnızca ona sığınırız. Rabbimiz senin hidayete erdirdiğini hiç kimse saptıramaz ,saptırdığını ise kimse hidayete kavuşturamaz. Bizleri hidayet verdiklerinin arasına kat. ÂMİN.
Kur’an Allah Tealanın kullarına doğru yolu gösteren hidayeti bildiren mesajıdır. Bütün insanlığın saadet yolunu bildirmek üzere nazil olmuştur. Ancak onun gösterdiği yoldan bütün insanlık değil Ancak Takva sahipleri istifade etmektedir. Aynı gök yüzünden bir rahmet olarak yağan yağmurdan taşların kayaların değil de yalnızca toprağın istifade edebildiği gibi.. gerçekten Allah’ın rahmetinden istifade etmemek nasipsizliğin en büyüğüdür.. bizler bu gün Allah’ın rahmetin den yani kitabından istifade etmek istiyorsak Takva ehli olmalı Allah’tan gereğince korkmalıyız. Takva arapça bir kelimedir;
Korkma, sakınma, Allah korkusuyla günahtan kaçınmakta, Allah’ın emir ve yasaklarına uymakta titizlik gösterme. Allah’ın himâyesine girmek, emrini tutup azabından korunma anlamında Kur’anî bir terimdir.
Bu şekilde titiz davranan insana, “muttaki” denir (Rağıb
el-İsfahânî, el-Müfredât fi Caribi’l-Kur’an, Mısır, 1961, s. 530).
Kur’an’da takva üç mertebede ifade buyurulmuştur:
1- Ebedî olarak Cehennem azabında kalmamak için, imân edip şirkten korunmak. Bu hususla ilgili bir ayetin meâli şöyledir: “O zaman inkâr edenler, kalplerine taassubu, câhilliyet taassubunu yerleştirmişlerdi. Allah da elçisine ve müminlere sükûnet ve güvenini indirdi. Onları takvâ sözü üzerinde durdurdu. Zâten onlar buna pek lâyık kimselerdi. Allah her şeyi bilendir” (el-Fetih, 48/26).
2- Büyük günahlardan kaçınmak, küçük günahları tekrar tekrar işlemekten
uzak durmak ve farzları edâ etmek. Bu husustaki bir ayetin meâli de şöyledir:
“O (peygamberlerin gönderildiği) ülkelerin halkı inansalar ve takva ile
hareket edip (Allah’ın azabından) korunsalardı, elbette onların üstüne gökten
ve yerden nice bereket (ve bolluk kapılarını) açardık. Fakat yalanladılar. Biz
de kazanmakta oldukları kötülükler yüzünden onları yakalayıverdik”
(el-A’raf, 7/96).
3- Bütün benliği ile Allah’a dönmek ve insanı Allah’tan alıkoyan her
şeyden uzak durmak. Hakiki takva budur ve Kur’an’da, inanan insanlardan bu
takvaya sahip olmaları istenmektedir: “Ey imân edenler! Allah’tan, O’na
yaraşır şekilden korkun ve ancak Müslümanlar olarak can verin” (Âli İmran,
3/102). Bu ayetin açıklaması mahiyetinde olan diğer bir ayetin meâli şöyledir:
“O halde gücünüzün yettiği kadar Allah’tan korkun. Dinleyin, itâat edin,
kendi iyiliğinize olarak harcayın. Kim nefsinin cimriliğinden kurtulursa, işte
onlar kurtuluşa erenlerdir” (et-Teğabun, 64/16), (el-Beydâvî,
Envaru’t-Tenzîl ve Esrânu’t-Te’vîl, Mısır, 1955, 1, 6).
Takvanın bu üç mertebesi, Kur’an’ın diğer bir yerinde bir arada
zikredilmiştir:
“İman eden ve iyi isler yapanlara, hakkıyla sakınıp (takva ile
hareket edip) imân ettikleri ve iyi işler yaptıkları, sonra yine hakkıyla
sakınıp (takva ile hareket edip) imân ettikleri, sonra da hakkıyla sakınıp
(takva ile hareket edip) yaptıklarını, ellerinden geldiğince güzel yaptıkları
takdirde, (haram kılınmadan önce) taptıklarından dolayı günah yoktur. (Önemli
olan inandıktan sonra imân ve iyi amelde sebattır). Allah iyi ve güzel
yapanları sever” (el-Maide, 5/93).
Görüldüğü gibi bu ayette imân ve ameli salih iki kere ve takva üç mertebe olarak zikredilmiştir. İnsanın imân edip şirkten korunması mahiyetinde olan ilk mertebe kişinin kendi nefsi ve vicdanı arasında olan bir takvadır. İkincisi, insanın kendisi ile diğer insanlar arasındaki hususlarla ilgili olan takvadır ve üçüncüsü de, insanın kendisi ile Allah arasındaki takvası ve imânıdır. Bu ayette takvanın bu üçüncü derecesi, ihsan olarak zikredilmiştir (Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, İstanbul 1971, III, 1807). Nitekim Hz. Muhammed (s.a.s) de, İhsan nedir?” şeklindeki bir soruya, “İhsan, Allah’ı görüyormuş Bibi hareket etmendir. Sen O’nu görmüyorsan, şüphesiz O seni görmektedir” diyerek cevap vermiştir (Buhâr İman, 37; Müslim, İman 57; Ebu Dâvud, Sünne, 16; Tirmizî, İmân, 4; İbn Mace, Mukaddime, 9; Ahmed b. Hanbel, 1, 27, II, 7).
Hz. Muhammed (s.a.s) bir hadisiyle, burada söz konusu olan takvanın
ikinci çeşidini şöyle açıklar:
“Helâl belli. haram da bellidir. Fakat bu ikisinin arasında şüpheli şeyler vardır. Bu nedenle şüphelerden korunan, dinini ve ırzını temiz tutmuş olur. Şüphelere düsen, harama da düşer. Nasıl koruluğun kenarında koyun otlatan çobanın koyunlarının her an koruluğa girme ihtimali varsa, şüpheli şeylerden korunmayanın harama düşme ihtimali de öylece vardır. Haberiniz olsun ki, her hükümdarın koruluğu vardır. Allah’ın korusu da haramlardır” (Buhârı, İmân, 39; Müslim, Müsâkat, 107; Ebu Davud, Büyû’, 3; Tirmizî Büyû’, 1; Neseî, Büyû’, 2; İbn Mâce, Fiten, 14; Ahmed b. Hanbel, IV, 267).
Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’in baş tarafında, el-Bakara suresinin ilk ayetlerinde, takva sahibi olan muttaki insanları övmüş ve onların çeşitli vasıflarını belirtmiştir. Buna göre takva sahibi olan insanlar, hiç tereddüt etmeden hidâyet ve kurtuluş yolu olarak Kur’an’ı seçerler; gaybe inanır, beş vakitlik namazlarını kılar ve helal yoldan elde ettikleri mallarını helal yolda, Allah’ın yolunda harcarlar. Bütün mukaddes kitaplara iman eder, özelikle ahiret inancı ve hazırlığı içinde olurlar. Bu şekilde hareket eden takva sahipleri, aynı zamanda Allah tarafından övülmüş, hak yolda bulunan ve felaha kavuşacak olan insanlar olarak haber verilmişlerdir (el-Bakara, 2/1 -5) .
Kur’an’da takvayı över mahiyette daha çok ayet vardır. Bunların örneklerine bir sonraki yazımda devam edeceğim inşallah. Rabbim anlamayı ve amel etmeyi nasip eylesin.
VELHAMDULİLLAHİRABBİLALEMİN.