TA’ZIR KONUSUNDA İSLÂM HUKUKÇULARININ YAZDIKLARINDAN BAZI ÖRNEKLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
Ta’zîr konusunda İslâm hukukçularının yazdıklarından bazısı gözden geçirildiğinde daha yakından görülüp anlaşılabilir. Bir hanefî hukukçusu şöyle diyor ‘Her suçta bir taʼzîr vardır… Ta’zîrde ise, miktarı belirtilmiş bir husus yoktur. İnsanların suç oluşturan fiilleri ve şahsî durumlarının gereğine göre, devlet reisinin takdirine bırakılmıştır.”:(168). Bir şâfiî hukukçusu şunları söylüyor,
“Hakkında hadd ve keffaret olmayan bir masiyette bulunan, suç işleyen insan imamın görüşüne göre ta’zirle cezalandırılır.”(169). Bir mâlikî hukukçusu, kısas, diyet ve hadd suçlarını saydıktan sonra şunları kaydediyor, “… onların haricindeki fiillerde taʼzîr cezası gerekir. Ta’zîr, devlet başkanının görüşüne bırakılmıştır. Devlet reisi, Allah’a karşı işlenen bir suç yahut kul hakkının çiğnenmesine karşı taʼzîrle cezalandırır.””(170). Bir hanbeli hukukçusu ise, şu ifadeleri kullanıyor, “Ta’zîr, te’dîb demektir. Hadd ve keffaret cezası konulmamış her suç için gereklidir. Asgarîsinin miktarı belirtilmemiştir. Ta’zîr cezasının tespitinde ise, devlet reisi veya en yüksek mülkî âmirin görüşüne ve suçlu kişinin şahsî durumuna bırakılır.” (171) Suç, hadd ve keffaret ile miktarı belli olan veya olmayan cezaların mânası anlaşılmadan taʼzîrle ilgili bu kısa ifadeleri tam olarak anlamak mümkün değildir. Yukarıda suçun ve keffaretin anlamı belirtilip açıklandı. Şimdi ise, haddin anlamına temas edilecektir. Hadd, dinen miktarı belirli ceza demektir. Dînen miktarının belli olması demek ise, dinin bizzat kendisinin cezanın çeşidi ve miktarını tayin ve tespit eylemesi, açıklaması, o cezanın takdirinde, tahfif veya teşdidinde yahut cezayı bir başka ceza ile değiştirmede, infazını durdurmada hâkime hiçbir yetkinin tanınmaması demektir. Hadd sabit bir suçtur.
Mahiyeti, iki sınırlı olmaya elverişli ise de tayin ve miktarının belirtilişiyle tek sınırlıdır. Meselâ, evli olmayan zinâkârın cezası, miktarı belli bir cezadır, yüz değnektir. Bun-dan ne bir değnek azaltılır ne de buna bir değnek ilâve edilebilir. Bu tayin ve tespitle ceza, mahiyeti itibarıyla iki sınırlı olmaya elverişliyse de tek sınırlı bir cezadır. Zinâ iftirasının cezası, seksen değnektir. Bu miktar ne azaltılabilir ne de artırrılabilir. Bu, miktarı belirli bir cezadır.Çünkü ceza, suçlunun fiilinden ne bir şey azaltır ne de bir şey fazlalaştırabilir. Diyet cezasının da miktarı belirlidir. Çünkü tayin ve miktarının tahdidi ile tek sınırlıdır, hâkim bu cezadan bir şey azaltamaz veya ona bir şey eklemede bulunamaz. Miktarı belli ve muayyen olmayan cezadan maksad ise, çeşidinin tayini birçok cezalar arasından birisinin seçimi, azamî veya asgarî haddinden çok veya az olmamak kaydıyla miktarının takdiri, suçlunun ve fiilin durumlarına göre birinin tespiti işi hâkime bırakılan cezalardır.
Bu istilahların mânaları anlaşıldığında, ta’zîr konusunda İslâm hukukçularının söylediklerini de anlamak kolaylaşır: “Eğer her suçta ta’zîr vardır” derlerse bunun mânası İslâm hukukunun yasakladığı her fiilde taʼzîr cezasının bulunduğudur. Eğer “taʼzîrde, miktarı belirtilmiş bir husus yoktur” diyorlarsa onun mânası, hadd yahut kısas ve diyet suçlarındaki durum gibi suçluya verilmesi gereken her taʼzîr suçu için belirli miktarda bir cezanın konulmayışıdır. Ancak ta’zîr suçları hakkında birçok cezaların konulduğu, hâkimin bunlardan yalnızca birisini vermek zorunda olmadığı fakat o cezalardan bir veya birkaçını seçebileceğidir. Eğer bu ta’zîr cezalarından mahiyeti itibarıyla iki sınırlı olan birisini seçerse o zaman bu sınırlardan en azı ile en çoğu arasında yer alan bir cezaya hükmedebileceğidir. Buna göre taʼzîr suçunun cezasi, taʼzîr cezaları hakkındaki hükümlerle tayin edilmişse o suçun cezası belirli ve bir tek sınırlı değildir. Hakkında hüküm bulunmadığından miktarı belli değildir. Eğer İslâm hukukçuları taʼzîr suçları ve cezaları devlet reisi veya en büyük mülkî âmirin görüşzve ictihatlarına bırakılmıştır diyorlarsa bunun mânası şudur: Devlet reisi yahut en büyük mülkî âmir namına yetkili hâkime suçun işlendiği ve suçlunun içinde bulunduğu şartlar, bu şartların takdirinde şahsî görüş ve ictihadına göre taʼzîr cezasını seçip takdir hakkının verilişi demektir.
168) ez-Zeylâî, c.3/208.
169) el-Mühezzeb, c.2/306.
170) M.Celîl, c.6/319.
171) el-Iknâ, c.4/268
Yazdıklarımızın doğrusu İslam’ın hatası ise bizimdir. Allah(c.c.) Hakkı Hak bilip Hakka sarılan, Batılı batıl bilip batıldan uzaklaşanlardan eylesin. Âmin.
KÛLÛ LA İLAHE İLLALLAH, TUFLİHÛ! (La ilahe illallah deyiniz, kurtulunuz!)
ELHAMDULİLLAHİRABBİLALEMİN