sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

TEFEKKÜR

TEFEKKÜR
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Herhangi bir mesele hakkında düşünme, zihni yorma, derin düşünme ve işin şuuruna varma.

Tefekkere fiili, üç harfli olan “fekere” fiilinden türemiştir. Fekere kök fiili ve ondan türemiş olan tefekkere, efkere, fekkere ve iftekere fiilleri aynı anlamdadırlar. Tefekkürün zıddı, fikirsizlik ve düşüncesizlik demektir.

Tefekkür, insana mahsus bir özelliktir. İnsan, tefekkür sayesinde diğer varlıklardan ayrılır ve üstün olur. Tefekkür ancak kalpte tasavvuru mümkün olan şeyler hakkında yapılabilir. Onun için, Allah’ın yarattığı varlıklar hakkında tefekkür mümkündür. Fakat Allah’ın zatı hakkındaki tefekkür mümkün değildir. Çünkü Allah hiç bir şekilde suret olarak vasıflandırılamaz ve şekil olarak hayal edilemez.[1]

Aslında bütün zihin faaliyetlerinin yeri kalptir. Kişinin bir şeyi bilmesi onun farkına varması bir şeye şahid olması bilginin kendisi için kesinlik kazanması(Yakin) gibi faaliyetler kalbin işlerindendir. Bunlar arasında şuur duyuların dış dünya ile ilişkiye geçmesi sonucu oluşan ve kalbe ulaştığı zaman belli bir bilgi meydana getiren şeydir. İnsan bir şeyin şuuruna yani farkına vardıktan sonra, şuuruna vardığı şeyler hakkında düşünmeye, kalbinde onlar hakkında bir iz bulmaya başlar.[2]

Hadiste “Bir saatlik tefekkür bir senelik ibadetten hayırlıdır.” Buyurulmuştur.[3]

Allah Teâlâ, aziz kitabının birçok yerinde tefekkürü emretmiş ve tefekkür edenleri övmüştür.

Onlar ayakta iken otururken ve yatarken (daima) Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı hakkında düşünürler ve şöyle derler: ‘Ey rabbimiz! Sen bunları boşuna yaratmadın!'(Âli İmran/191)

İbn Abbas şöyle demiştir: Bir grup, Allah’ın zatı hakkında tefekkür’e daldılar.

Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a) şöyle dedi: Allah’ın mahlûkları hakkında düşünün. O’nun zatı hakkında düşünmeyiniz. Çünkü sizler Allah Teâlâ’yı gereği gibi takdir edemezsin.[4]

Kur’an’ın ifadesine göre tefekkür Allah’ın kelimeleri, ayetleri, yarattığı nesneler , Tüm varlıklar oluşlar ve O  cc’nun tarafından meydana getirilen olaylar üzerinde kafa yorup aklı çalıştırp düşünme ibret alma bunların arkasındaki gerçeğe ulaşma bir anlamda Allah’ın Rabliğine varma faaliyetidir.

Nazari hikmet; kâinatta cereyan eden ilâhî kanunları (sünnetullah, tabiat kanunları değil de tabiata ait Allah’ın takdir edip var ettiği kanunlar) tefekkür ve muhâkeme etmek yoluyla elde edilir. Kâinat, akıl sahipleri için bir kitabdır, şuurlu kimseleri hayretlere sevkeden hikmetlerle dolu bir kitabdır.

Ameli hikmet ise, isabetli, yerinde ve faydalı olan fiillerdir. Fakat yukarıda da arzettiğimiz gibi, İslâm mütefekkirlerinin çoğunluğu bunları ayrı ayn mütalâa etmemişlerdir. Yani, faydalı ilmi salih amelden ayırmamışlardır. Onun için diyorlar ki; “hikmetin evveli varlık âlemini tefekkür, ortası din ve itaat, sonu ebedî saadettir.” Yani kâinat sahifelerini, arz ve sema yapraklarını ibretle tefekkür eden insan, eserden müessire, san’attan san’atkâra, nakıştan nakkaşa, sebepler âleminden o sebepleri yaratana zihnen ve fikren intikâl eder. İşte bu noktada karşısına din çıkar, yaratana karşı olan vazifesini öğrenir ve tatbik eder. Bu üstün tefekkür ve tatbikat (amel) onu ebedi saadete ulaştırır.[5]

Atâ’dan şöyle rivayet ediliyor: “Birgün ben ve Ubeyd. b. Umeyr, Hz. Âişe’nin yanına gittik. Aramızda gerilmiş perde olduğu halde bizimle konuşarak şöyle dedi: ‘Ey Ubeyd! Neden bizim ziyaretimize geliniyorsun?’ Ubeyd ‘Ziyaretinizden (sık sık) beni meneden, Hz.

Peygamberi’n şu hadîs-i şerîfi’dir: Aralıklı ziyaret yap ki sevgin artsın!

Bu esnada İbn Umeyr ‘Ey Âişe! Hz. Peygamber’den görmüş olduğun en garip şeyi bize haber verir misin?)’ dedi.

Hz. Âişe bu suâl karşısında ağladı ve şöyle dedi: ‘Hz. Peygamber’in herşeyi garipti. Bir gece bana teni tenime dokununcaya kadar yaklaştı, sonra şöyle dedi: ‘Beni bırak! Allah’a kulluk yapayım!’ Bunun üzerine su kırbasına varıp abdest aldı. Sonra durup namaz kıldı. Elbisesi ıslanıncaya kadar ağladı. Sonra secdeye varıp yeri ıslatıncaya kadar ağladı. Sonra yanı üzerine uzandı. Tâ ki Bilâl gelip sabah ezanını okudu ve ‘Allah senin geçmiş ve gelecek kusurlarını affettiği halde seni ağlatan nedir?’ deyinceye kadar bu durumda kaldı. Sonra Bilâl’e şöyle hitap etti: ‘Rahmet olasıca, ey Bilâl! Beni ağlamaktan meneden nedir? Allah Teâlâ bu gece bana şu ayeti indirdi:

Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün gidip gelişinde elbette sağduyu sahipleri için ibretler vardır.(Âli İmran/190)

Sonra şöyle dedi: ‘Azap o kimseye olsun ki bu ayeti okur, fakat mânâsını düşünmez!’

Evzaî’ye ‘Gökler ve yer, gece ve gündüzün birbirini takip etmesi hususundaki tefekkür’ün gayesi nedir?’ diye soruldu. Evzaî cevap olarak ‘Bu ayetleri okuyup ayetlerde bahsedilen şeyleri düşünmektir’ dedi.

Hasan Basrî’den şöyle rivayet ediliyor: ‘Tefekkür, sana sevap ve günahlarını gösteren bir aynadır’.

Hasan Basrî şöyle demiştir: ‘Kimin konuşması hikmet değilse onun konuşması boştur! Kim susuşu tefekkür değilse, onun susuşu unutkanlıktır. Kimin susması ibret değilse, onun bakışı fuzûliliktir’.[6]

Ebu Said el-Hudrî Hz. Peygamber’in (s.a) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
– Gözlerinize, ibadetten olan nasiplerini verin!
– Gözlerin ibadetten olan nasipleri nedir?
– Kur’an’a bakmak, Kur’an üzerinde düşünmek, Kur’an’ın acaiplerinden ibret (almak)tır.[7]

“Onlar Kur’an’ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalplerinin üzerinde kilitleri mi var?” (Muhammed 24)

“Yeryüzünde haksız yere kibirlenenleri ayetlerimi idrakten uzaklaştıracağım”( Araf 146)

Bu ayetin manası hakkında şöyle denmiştir: Onların kalplerini emrimi düşünmekten menedeceğim.[8]

Bir manasıda:” Bana itâattan kaçman ve insan­lara karşı haksız yere büyüklenenlerin kalblerini Benim azametime, şeriatıma ve hükümlerine delâlet eden delil ve hüccetleri anlamaktan alıkoyacağım. Onlar nasıl haksız yere büyüklenmişlerse, Allah Teâîâ da kendilerini bilgisizlikle zelil kılacaktır.”[9]

Hâlbuki insanları, Kur’an’ı Kerim üzerinde düşünmeyi, araştırmayı emreden teşvik eden Allah cc’dır ve Kur’an’ da şöyle buyurmuştur:

“Şayet biz bu Kur’an’ı bir dağın üzerine indirmiş olsaydık, andolsun onu Allah korkusundan saygı ile baş eğmiş, parça parça olmuş görürdün. İşte biz, belki Tefekkür ederler diye, insanlara örnekleri böyle vermekteyiz.”(Haşr 21)

“O’dur yeri düzleyen ve orada dağlar, nehirler var eden, her türlü mahsulden çift çift yetiştiren ve gündüzü geceyle bürüyen. Muhakkak ki bunlarda; düşünen bir kavim için ayetler vardır.”
“Yeryüzünde birbirine komşu toprak parçaları, üzüm bağları, ekinler ve çatallı çatalsız hurma ağaçları vardır. Hepsi de aynı su ile sulanır. Ama lezzetçe onları birbirinden ayrı kılmışızdır. Şüphesiz ki bunlarda; akleden bir kavim için ayetler vardır.”( Rad  3,4)

[1] (el-İsfahânî, el-Müfredât, İstanbul 1986, 578).

[2] H. Ece İslamın Temel Kavramları

[3] İmam Gazali İhya-u Ulumuddin

[4] Ebu Nuaym el-İsfehanî, Tergîb ve Terhîb

[5] Şamil İ.A

[6] İmam Gazali İhya-ı Ulumiddin Sh c 889

[7] İbn Ebî Dünya, Hâkim ve Beyhâkî

[8] İmam Gazali İhya-u ulumiddin

[9] İbni kesir (Araf 146 Tefsir)

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.