sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

TETİKTE BEKLEYEN ŞEYTAN

A+
A-

Hamd, sena ve övgülerin en güzeli, ezelde ve ebedde var olan, lutfuyla kainatı ve bizleri yaratıp var eden, sayısız nimetlerle yaşatan ve rahmetiyle doğru yolu gösteren Allah (C.C)’a mahsustur.

Salat ve selam da, alemlerin Rabbi tarafından sevilen, insanların ise tanıyıp, idrak edebilme nisbetînce sevebildikleri, efendimiz, önderimiz, rehberimiz Hz. Muhammed Mustafa(sav)ya, a’line, ashabına ve O’nun yolunu izlemeye çalışan ümmetinin üzerine olsun.

Kur’an-ı Kerim, uyarıyor!. tetikte bekleyen şeytanın vesvese ve arzularına karşı uyarıyor müslümanları:

“Senden önce gönderdiğimiz hiç bir resul ve peygamber yoktur ki, okuduğu bir şeye şeytan karışmak istemiş olmasın. Ama Allah, şeytan’ın karıştırdığı bu (vesveseyi) gidererek, ayetlerini tahkim eder. Allah, alim ve hakimdir. Ta ki Allah, şeytanın saldığı bu vesveseyi; kalblerinde hastalık bulunan ve kalbi katı olan kimseler için bir imtihan yapsın. Zalimler, muhakkak ki (haktan) uzak bir muhalefet içindedirler. Bir de bu, kendilerine ilim verilen kimselerin (Kur’an’ın) Rab’lerinden gelen bir hak olduğunu bilerek ona inanmaları ve bununla gönül huzuruna kavuşmaları içindir. Allah, hiç şüphesiz inanan kimseleri dosdoğru yola eriştirir.” (Hac/52-54)

Görülüyor ki, Allahu Tealâ, resul ve peygamberlerini koruyarak şeytanların; beşerin fıtrî rağbetleri yoluyla davaya karışmasını önlemiştir. Bundan dolayı (peygamberler gibi) masumiyet vasfı bulunmayan diğer müslümanların çok dikkatli olmaları zorunludur. Çünkü işin bu yönü sonsuz dikkat ve uyarı istemektedir. “İslam’ın zaferi” veya “İslam’ın maslahat”ına ilişkin olarak duyulan arzuyu fırsat bilen şeytanın, bu boşluktan yararlanarak vesvese salmasına meydan vermemek gerekir. Müslümanın son derece sakınması gereken nokta budur.

İslam’ın zafere ulaşması ancak Allah cc ın bildirdiği istikamet üzere verilen mücadele ile mümkündür. İslam’a faydalı olmak için İslam’dan olmayan, İslam’ın emretmediği bir şeyi yapmak, İslam’a yaklaştırmaz bilakis uzaklaştırır. İşte şeytanın istediği de budur. Bu, şeytanın baskın yapabileceği bir noktadır. Şu veya bu şahsın maslahatını koruyayım derken şeytanın vesvesesine kapı açılır. Bu açıdan bakılırsa “dinin maslahatı” (yani dinin çıkarı) meselesi; müslümanları peşine takıp davetin vazgeçilmez metodunu unutturan bir put haline dönüşebilmektedir.

Bundan dolayı müslümanların görevi; metoddan ayrılmamak ve doğabileceği sanılan sonuçlara bakılmadan bu metoda bağlı kalmaktır.

Islam ve müslümanlar açısından tehlike doğurabileceği hesabıyla bu tür maslahatlara bakılamaz. Çünkü sakınılması gereken en büyük tehlike, hangi nedenle olursa olsun metodtan sapmaktır. Sapma, az da olsa çok da olsa sapmadır. Kaldı ki maslahatın nerede olduğunu en iyi bilen Allah (Subhabehu ve Tealâ)‘dır. Bu iş, müslümanların sorumluluk alanına girmez. Çünkü müslümanların sorumlu oldukları bir tek şey vardır. O da metodtan sapmamak ve yoldan ayrılmamaktır.

En güzel örneği İbn-i Ümmü Mektum’un -Allah ondan razı olsun- kıssasında görüyoruz. Bu gözleri görmez, bu yoksul adam geliyor Hz. Peygamberin yanına ve şöyle diyor: “Ey Allah’ın peygamberi, Allah’ın sana öğrettiği şeyleri bana da oku, bana da öğret.” Bu sözleri birkaç kere tekrarlıyor. Ama Hz. Peygamber -salât ve selâm üzerine olsun- o sırada Velid b. Mugire ile ilgileniyor, onun İslâm’a gelmesini sağlamaya çalışıyordu. Yanında da Kureyş’in ileri gelenleri vardı. İbn-i Ümmü Mektum da Hz. Peygamberin bu işle ilgilendiğini bilmiyordu. En sonunda Hz. Peygamber ısrarlarına karşı sıkılır, yüzünü asarak ona sırtını çevirir. Bunun üzerine yüce Allah şu ayeti indirir ve bu ayetlerle Hz. Peygamberi bu davranışından dolayı çok sert bir dille azarlar.

“Surat astı ve döndü, kör geldi diye. Ne bilirsin belki o arınacak? Yahut öğüt dinleyecek de öğüt kendisine yarayacak. Kendisini öğüte muhtaç görmeyene gelince; sen ona yöneliyorsun. Onun arınmasından sana ne? Fakat koşarak sana gelen, Allah’dan korkarak gelmişken, sen onunla ilgilenmiyorsun. Hayır, olmaz böyle şey, bu Kur’an bir öğüttür, dileyen onu düşünüp öğüt alır. (Abese Suresi, 1-12)

Bununla yüce Allah İslâm’a çağrı hareketini, ince ölçüleri ve gerçek değerleri üzerine oturtmuştur. Peşlerinde giden halk yığınları da İslâm’a girerler diye, Kureyş önderlerinin doğru yolu bulmalarına ilişkin peygamberinin içinden gelen arzunun neden olduğu yanlış uygulamayı da düzeltmiş ve şu gerçeği vurgulamıştır: Davanın, özenle belirlenmiş prensipleri doğrultusunda şaşmadan hareket etmesi şu ileri gelenlerin müslüman olmasından daha önemlidir. Böylece şeytanın bu gedikten inancın temellerine nüfuz etmesine ilişkin planlarını altüst etmiş, ayetlerini sağlam ve tutarlı bir şekilde açıklamıştır. Mü’min gönüllerdeki huzursuzluk da bu açıklama ile dinmiştir.

Hz. Peygamber -salât ve selâm üzerine olsun- bu olaydan sonra İbn-i Ümmü Mektum’a -Allah ondan razı olsun- Büyük değer vermiş ve her gördüğünde “Rabb’imin beni azarlamasına neden olan kişi hoş geldin” der ve “bir isteğin var mı?” diye sorarmış. İki defa da kendi yerine Medine’de onu görevli bırakmıştır.

Görüldüğü üzere şeytan her an tetikte beklemekte ve fırsat kollamaktadır. Müslümanların metoddan taviz vermeleri için sağdan yaklaşarak, istikametten saptırmak için var gücüyle çalışmaktadır. Vahiyle hareket eden her insan veya topluluk şeytanın bu oyunlarına karşı korunacaklardır. Kalplerinde hastalık olanlar ve kalbi katı olan kimseler ise şüphe duyarak vahye değil, şeytanın vesveselerine göre veya kendi mantığına göre (ki bu da şeytandandır) hareket ederek istikametten sapmış olur.

ETİKETLER:
Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.