TEVBEYİ UNUTTUĞUN İÇİN Mİ KARANLIKTASIN?
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Âlemlerin Rabbi Rahman ve Rahim din gününün sahibi bütün noksan sıfatlardan münezzeh kemal sıfatlarla muttasıf olan yaratan yaşatan yöneten öldürecek diriltecek, hesaba çekecek olan Allah Celle Celaluhu’ya sonsuz, sınırsız hamd ve senalar olsun.
Son Resul yaşayan Kur’an Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi Vessellem’e onun ev halkına ashabına ve onların izinden giden ihsan üzere onlara tabi olan bütün müminlere salat ve selam olsun.
Rasulullah (s.a.v) bir hadisinde: ‘’Her insan günah işleyebilir. Günah işleyenlerin en hayırlısı tövbe edenlerdir’’ (Tirmiz’i:2499) buyurmuştur.
Allah (c.c) yaratmış olduğu insanoğlunu en güzel şekilde donatmıştır. Gerek vermiş olduğu duyu organlarıyla gerekse akıl ve düşünme yetisiyle insanı donatmış ve bu nimetlerle doğruyu yanlıştan,hakkı batıldan, itaatı isyandan ayırt edebilme imkanı sunmuştur. Belli bir amaç ve gaye uğruna yaratılan insanın en başta gelen görevi Allah’a hiçbir şüphe duymadan teslim olmak ve yalnızca O’na kulluk etmektir. İşte insana Allah (c.c) bu noktada bir takım serbestlikler vermiştir. Şöyle ki insan kendisine verilen aklı, düşünme yeteneğini,gözünü,kulağını ve kalbini doğru bir şekilde kullanarak doğruyu yanlıştan,hakkı batıldan ayırabilir. Dolayısıyla karanlıklardan aydınlığa ulaşabilir. Bu noktada kişi serbest bırakılmıştır. Çünkü insanın varmak istediği istikamet bu dünya hayatındaki yaşantısıyla şekillenecektir. Sonuç itibariyle varılacak iki yer var, biri cennet diğeri ise cehennem. İşte buralara götürecek olan kişinin yapmış olduğu seçimlerdir. Kendisine verilen seçim hürriyeti nedeniyle insan seçmiş olduğu yola göre hareket edecektir.
Aslında hepsi Allah’ın insanı imtihanlardan geçirdiğinin de bir kanıtıdır. Çünkü imtihanlar bu yolda insanın gerçek yüzünü ve kalbindeki hastalıkları ortaya çıkaracaktır ve insan bu imtihanlardan dolayı bazen güçlüklerle zorluklarla karşılaşacak , bazen mağlup olacak,bazen zafer elde edecek,bazen düşecek,bazen kalkacak,tökezleyecek ve bazen de günahlara girecektir. İşte günahlar bu imtihan döneminde insanı yenileyecek,hem de Allah’a yakınlaştıracaktır. Ancak bunun tek şartı ise,samimi bir şekilde tekne ederek işlenilen günahı tamamıyla terk etmektir.
Yoksa günah işleyip de sadece dille yapılan bir tevbe kişiyi ne Allah’a yaklaştırır,ne imanı arttırır ne de o günahtan kurtarır,aksine daha çok günaha bulaştırır ve Allah’tan da çok çok uzaklaştırır.
Yukarıda vermiş olduğumuz hadiste de İfade buyrulduğu üzere her insan fıtrat gereği günah işleyebilir,bu insanın kaçınamayacağı bir durumdur,çünkü Allah (c.c) yarattığını en iyi bildiği gibi insanın yapısını da en iyi bilir,neye meyilli,neye eğilimli ya da nelere zaafı olduğunu ve nasıl günaha bulaşabileceğini de,ancak Allah’ın insandan istediği şudur ki; o günahtan pişman olarak samimi bir şekilde tevbe edip vazgeçmesi gerektiğidir. Çünkü tevbe kulun Allah karşısındaki acziyetini samimi bir şekilde ortaya koymasıdır.
Biraz açmak gerekirse tevbe kelimesi sözlükte ‘’ asla geri dönmemek ‘’ demektir. Bu anlam ile bağlantılı olarak tevbe , kula nispet edildiği zaman, geçici olan günah halini terkedip düzgün hale dönmek olur. Tevbe Allah’a nispet edildiği zaman ise geçici olan gazap (kızgınlık) halinden asıl olan rahmet ve ondan pişmanlık duyup bir daha yapmamaya karar vermesi,Allah’ın da bu ‘’ asla dönüşü’’ yani bu pişmanlığı kabul ederek günahı mağfiret etmesidir.
Yani insan beşer olması nedeniyle her an günaha bulaşabilir. Çünkü her az nefsinin,arzularının isteklerine ve şeytana aldanabilir. Ancak önemli olan şuurlu bir şekilde bunlardan geri dönebilmektedir. Şunu iyi bilmeliyiz ki günahsız olanlar yalnızca peygamberlerdir. Buna rağmen,yani günahsız olmalarına rağmen peygamberler öyle tevbe etmişlerdir ki Rasulullah(s.a.v) bir hadisinde ‘’ Kalbimin üzerine unutkanlık (sıkıntı-gaflet) kaplar da bunun için günde yüz defa tevbe ederim.’’ (Müslüm,zikir ve dua/12 hadis no:2702) buyurmuştur.
Nitekim Enbiya süresi 87-88. Ayeti kerimelerde Allah (c.c) şöyle buyurmaktadır:
Zünnûn’u da (Yûnus) zikret! Hani öfkeli bir halde geçip gitmiş, kendisini asla sıkıştırmayacağımızı sanmıştı. Sonunda karanlıklar içinde, “Senden başka hiçbir tanrı yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben kötü işler yapmışım!” diyerek yalvardı.
Bunun üzerine duasını kabul ettik ve onu sıkıntıdan kurtardık. İşte biz iman etmiş olanları böyle kurtarırız.
Seyyid Kutup : ‘’ Hz. Yunus (A.S.) , Allah tarafından bir şehre peygamber olarak gönderilir. Halkı Allah’a çağırır. Halk bu çağrıya olumsuz tepki gösterir, karşı çıkar. Bunun üzerine Hz.Yunus’un canı sıkılır,öfkelenerek onları terkeder. Onları davet ederken karşı karşıya kaldığı zorluklara sabretmez ve yüce Allah’ın yeryüzünü ona dar etmeyeceğini sanır. Yeryüzü geniştir,şehirleri çoktur. Yeryüzünde bir çok millet yaşamaktadır. Bunlar davete olumsuz tepki gösterip karşı çıkıyorlarsa yüce Allah onu bir diğer topluma gönderecektir diye düşünür. ‘’Bizim kendisini sıkıntıya uğratmayacağımızı sanmıştı.’’Yani ‘’onu sıkmayacağımızı sanmıştı’’ sözünün anlamı budur. Hz.Yunus’u -selam üzerine olsun- kabaran öfkesi, boğulacak gibi artan can sıkıntısı bir deniz kıyısına sürüklemişti. Orada demirlenmiş bir gemi bulur ve biner gemiye. Az sonra yükünün ağırlığından dolayı gemi batacak gibi olur. Bunun üzerine geminin tayfaları ‘’ diğer yolcuların boğulmaktan kurtulmaları için içlerinden birini denize atmaktan başka seçenek yoktur ‘’ derler. Kura çekerler ,kura Hz Yunus’a çıkar. Tutup atarlar veya kendisi atlar. Bu sırada bir balık tarafından yutulur. Böylece sıkıntısı kat kat artar, dayanılmaz bir sıkıntıya düşer. Karanlıklar içindeyken,balığın karnındayken , denizin ve gecenin karanlıkları içindeyken ,’’ Senden başka İlah yoktur,sen her türlü noksanlıktan münezzehsin,ben gerçekten bir zalim oldum’’ diye Rabbine seslenmişti. Yüce Allah (c.c) hemen duasına karşılık vermiş,içinde bulunduğu sıkıntıdan kurtarmıştı. Balık onu denizin kıyısına atmış. Hz. Yunus peygamberliğin yükümlülüklerine sabredememiş,milletinin inanmaması yüzünden canı sıkılmıştı. Davet sorumluluğunu bir kenara bırakmış,öfkeyle bulunduğu yeri terk etmişti. Göğsü daralmış ve canı sıkılmış olarak çekip gitmişti. Bunun üzerine Yüce Allah onu öyle bir sıkıntıya sokmuştu ki ,yalanlayanların verdiği sıkıntılar bunun yanında çok basit kalırdı. Eğer Rabbine dönmeseydi,kendisine ,davetine ve görevine karşı haksızlık ettiğini ,zulüm işlediğini itiraf etmeseydi,yüce Allah onu bu sıkıntıdan kurtarıp düze çıkarmayacaktı. Ama ilahi güç onu korumuş ve kendisini kuşatan sıkıntılardan kurtarmıştı. ‘’
Evet bir peygamberden bahsediyoruz ki yapmış olduğu hatayı anlayarak Allah’tan samimiyetle af diliyor , yalvarıyor,kendi nefsinin acizliğini ve kendi nefsine bu şekilde zulmettiğini dile getirerek Allah’tan yardım ve mağfiret diliyor.
Bugün kendimize bakacak olursak en son ne zaman nefsimizi muhasebe ettik,en son ne zaman pişmanlıkla tevbe ettik? İşlemiş olduğumuz hatalar ve günahlar artık normalleşti mi,basit ya da küçük mü görüyoruz yoksa Allah affeder diye mi düşünüyoruz ? Eğer bu düşüncelerin aksi olmuş olsaydı şuan ‘Allah ile aramızda bağ daha güçlü olmaz mıydı ya da toplum olarak karanlıklardan aydınlığa çıkılmış olmaz mıydı ?
Ayetten anlamamız gereken çok önemli dersler var. Şöyle ki bugün bir davetçi olarak insanların karşılaşacakları zorluklara , eziyetlere,yalanlamalara sabırlı olmaları gerekir. Mücadele edilmek isteniyorsa bu yol tabiki zorluklarla ve engellerle doludur. Muhatabımız insan olduğu ve insanların da farklı farklı karakterlerde olmaları nedeniyle bir çok hoşa gitmeyen şeylere maruz kalınabilir ancak şu unutulmamalıdır ki Yunus (a.s) ‘ın yapmış olduğu hata bizlere yol göstermelidir. Çünkü o hatasını anladı ve tevbe ederek Rabbinden mağfiret istedi ve aydınlığa çıkarıldı. Ancak onun yapmış olduğu kesinlikle Rabbine isyan değil aksine gönderilmiş olduğu toplumun inanmamalarına,yalanlamalarına ve Allah’ın hükümlerine icabet etmemelerine bir isyandı. Yani Allah için bir isyandı. Peki biz karşılaştığımız en ufak bir sıkıntıda kalplerimizi ve nefislerimizi kontrol edebiliyor muyuz? Yani bizim için önemli olan Allah’ın dini mi yoksa kendi nefsimiz,itibarımız,konumumuz,çıkarlarımız mı? Başımıza gelen bir şeye ya da duymuş olduğumuz herhangi bir söze Allah için sabırlı mı davranıyor yoksa Allah’a isyan mı ediyoruz ? İsyan edip itaatten ayrılıyorsak nerede kaldı bizim Allah’a vermiş olduğumuz söz ? Ya da nefsimizi bu kadar öne çıkaran işlemiş olduğumuz ve ardından onu unutup pişmanlık duymadığımız günahlar mı ? Çok düşünmek gerekir. Karanlıklardan aydınlığa çıkabilmek önce nefsimizi dizginleyerek ve ardından sabır ve samimi bir şekilde Allah’tan yardım ve af dilemeyle mümkün olacaktır.
Tahrim suresi 8 : ‘’ Ey iman edenler! Samimi bir tevbe ile Allah’a dönün. Umulur ki Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter. ‘’
Hz. Yunus’ u balığın karnından ,o karanlıklardan kurtaran samimi tevbeydi. O halde bizlere düşen de pişmanlık ve samimi bir şekilde tevbe edip kalben,nefsen ve fiilen bulaşmış olduğumuz günahlardan vazgeçmektir. Bunun sonrası Allah’ın rahmetine kalmıştır. Allah her zaman kuluna merhametlidir , yeter ki kul O’na hakkıyla yönelsin ve samimi bir şekilde tevbe etsin. Yoksa karanlıklar da kalmaya mahkum olacaktır.
VELHAMDULİLLAHİRABBİLALEMİN