sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

VAHİY İLE AKIL ARASINDAKİ MÜNASEBET- KURAN’IN ANLAŞILMASI VE YAŞANMASI ARASINDAKİ İLİŞKİ | Akaid Programı – 35. Bölüm

VAHİY İLE AKIL ARASINDAKİ MÜNASEBET- KURAN’IN ANLAŞILMASI VE YAŞANMASI ARASINDAKİ İLİŞKİ | Akaid Programı – 35. Bölüm
A+
A-

VAHİY İLE AKIL ARASINDAKİ MÜNASEBET- KURAN’IN ANLAŞILMASI VE YAŞANMASI ARASINDAKİ İLİŞKİ

 

Akıl, sözlükte yasaklamak, engellemek, devenin ayağını bağlamak, sığınmak, korunmak, tutmak ve istemek manalarını ifade etmektedir[1]. Terim olarak da, varlığın hakikatini kavrayan, güzeli-çirkini, yararlı ve zararlı olanı ayırt eden, maddî olmayıp fakat maddeye tesir eden bir cevher; maddeden şekilleri soyutlayarak kavram haline getiren ve kavramlar arasında ilişki kurarak önermelerde bulunan ve kıyas yapabilen güç olarak tanımlanmaktadır[2].

            Şurası muhakkak ki, varlığı tastikte aklın çok önemli bir yeri vardır. Bu öneminden dolayıdır ki, Allah aklı olmayan insanı muhatap kabul etmemekte ve ona herhangi bir sorumluluk yüklememektedir[3]. Kur’ân aklın sözkonusu bu önemini çeşitli şekillerde dile getirmiştir. Hatta denilebilir ki, Kur’ân’ın yaklaşık üçte birine yakın kısmı, insanın kendi nefsine, biyolojik yapısına, yerlerde ve göklerde olup bitenlere bakmasını, onların üzerinde düşünmesini isteyen âyetlerle doludur. Üste­lik bu âyetler, insanın körü körüne taklidi reddederek, aklı ve muhake­mesiyle karar vermesini de istemektedirler. Böylece anlaşılıyor ki Kur’ân, insanların taklidi reddederek kendi bağımsız şahsiyetlerini de oluşturmayı hedeflemiş olmaktadır. Çünkü Kur’ân’a göre asıl olan ferdî sorumluluktur[4].

            Kur’ân insanın sahip olduğu duyuların da ancak akılla bir anlam kazanabileceğini, aksi halde onların bir değer taşımayacağını belirt­mektedir[5]. Çünkü duyuların sağladığı malzemeleri birleştirerek ortaya bir hüküm çıkaran akıldır. Demek ki, insanın hem fıtrî temayüllerini dikkate alarak doğru yolu bulabilmesi hem de çeşitli vesilelerle bilgi elde etmesi ancak akılla mümkün olabilmektedir. Bu yüzden akıl, imân olayının gerçekleşmesinde en önemli bir unsur olarak görülebilir. [6]

Hiç kuşkusuz bu Kur’an insanları en doğru yola iletir.”

            Yol gösterdiği tüm insanlara her konuda kesin olarak en doğruyu gösterir. Uluslara ve kuşaklara yer ve zaman sınırı tanımadan kapsamlı bir şekilde doğru yolu gösterir. Kur’an’ın iletmiş olduğu doğru yol, insanların her yerde ve her zaman kullanabileceği bir metodu, yöntemi ve her iyiliği kuşatmaktadır.

Kur’an, insanın içi ile dışı, duyguları ve ahlâkı, inancı ve ameli arasında bir uyum oluşturarak onu en doğruyola iletir.

            Kur’an-ı Kerim insanı anlaşılmayan ve kapalı hiçbir tarafı bulunmayan açık ve sade bir inanç sistemi ile vicdan ve bilinç dünyasında en doğru yola iletir. Bu inanç sistemi insanın ruhunu kuruntuların ve saçmalıkların ağırlıklarından kurtarır. Çalışmaya ve yapıcılığa elverişli olan beşeri güçlerini serbest bırakır. Tam bir uyum ve ahenk içinde evrenin doğal yasaları ile insanın bünyesinde yeralan fıtri yasalar arasında bağlar oluşturur.

Kur’an insanın içi ile dışı, duyguları ile ahlâkı, inancı ile ameli arasında bir uyum sağlaması ile de onu en doğru yola iletir. Bir de bakmışsın ki, bütün bunlar çözülmez bir şekilde sağlam olan kulpa bağlanmıştır. Yeryüzünde oldukları halde, onları daha yükseklere doğru yönlendirmiştir. Bir de bakmışsın ki, insanın Allah rızasına yönelerek yaptığı her çalışma, hayatta kendisine kazanç ve yarar sağlayan bir çalışma da olsa, ibadete dönüşmüştür.

Kur’an-ı Kerim insanı, gü ile yükümlülük arasında sağladığı denge ile ibadetler dünyasında da en doğru yola iletir. Bu sistemde yükümlülükler ne insanoğlunu usandıracak ve ümitsizliğe itecek kadar ağırdır, ne de insanın içine rehavet ve vurdumduymazlığın çökmesine neden olabilecek kadar ucuz ve basittir. İtidal, orta yol ve insanın güç yitirme kapasitesi dışına çıkmaz.

            Bununla beraber Kur’an-ı Kerim insanların birbirleriyle olan ilişkilerini düzenlemede de en doğru yolu gösterir. Bireylerin ve eşlerin, hükümetlerin ve halkların devletlerin ve milletlerin ilişkilerini en güzel şekilde düzenler. Bütün bu ilişkileri arzulardan ve gönüllerden etkilenmeyen, sevgiye ve nefrete göre şekillenmeye şahsi çıkarlara ve menfaatlere göre farklılık göstermeyen köklü değişmez ilkeleri ölçüleri belirlemiştir. Bunlar her şeyi bilen ve her şeyden haberi olan yüce Allah’ın belirlediği ilkelerdir. O yarattığı varlıkları daha iyi bilir. Her yerde ve her kuşakta kendileri için nelerin daha yararlı olduğunu en iyi bilendir. Bu nedenle idare düzeni, ekonomik düzen, sosyal düzen ve insanlık alemine yaraşır uluslararası ilişkiler düzeni konusunda insanlara en doğru yolu ancak o gösterebilir.

Bütün ilahi dinlerin oluşumunda ve bunların hepsinin birbirlerine bağlanmasında, kutsal değerlerine saygı gösterilmesi ve dokunulmaz kabul edilen olgularının korunmasında en sağlıklı yolu yine Kur’an gösteriyor. Bir de bakmışsın ki, insanlığın tamamı bütün ilahi inançlar konusunda tam bir barış ve uyum içindedir.

“Hiç kuşkusuz bu Kur’an insanları en doğru yola iletir.”[7]

 

“İyi ameller işleyen mü’minlere kendilerini büyük bir ödülün beklediği müjdesini verir. Ahirete inanmayanlara gelince onlar için acıklı bir azap hazırladığımızı bildirir.”

            İşte yapılan iş ile ona verilecek karşılık arasındaki en köklü ilke budur. İman ve iyi ameller üzerinde kuruyor binasını. “Amelsiz iman olmaz.” İmansız amel de olmaz.” Birincisi yarım kalmıştır. Tamamlanmamıştır. İkincisi ise kesiktir, kopuktur. Hiçbir dayanağı yoktur. İşte bu nedenle hayatın en doğru yola girmesi ancak iman, amelle birlikte olduğu zaman mümkündür. İnsan ancak bu ikisini beraber yerine getirerek bu Kur’an’ın gösterdiği yola girebilir.

                  Bu Kur’an’a uymayanlar ise, insanların arzu ve isteklerine boyun eğmişlerdir. Kendisine neyin faydalı, neyin zararlı olduğunu bilmeyen, aceleci, peşinden gelen bir kötülüğün varlığını bilse dahi duygusal tepkilerini kontrol altına alamayacak kadar ihtiraslarına bağımlı insanın insafına bırakılmışlardır.[8]

 

[1] İbn Manzûr, Lisânu’l-arab, “Akl” md; Âsim Efendi, Kamus Tercemesi, III, 291-292

[2] Bolay, Süleyman Hayri, “Akıl”, DİA, İstanbul 1989, II, 238 vd

[3] Mâturidî, Tevilâtu’l-Kur’ân, Tsmk, Medine Böl., No: 180, vr. 718

[4] Bkz. İsrâ, 17/15

[5] Yûnus: 10/42

[6] Doç. Dr. Muhsin Demirci, Kur’an’ın Temel Konuları, İfav Yayınları: 127-128.

[7] İSRA – 9

[8] Seyyid kutub fizilal il kuran ;isra suresi tefsiri

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.