sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

VAZGEÇEMEDİĞİMİZ HASTALIK

01.10.2018
655
A+
A-

 

VAZGEÇEMEDİĞİMİZ HASTALIK

 

Hamd, sena ve övgülerin en güzeli, ezelde ve ebette var olan, lütfuyla kâinatı ve bizleri yaratıp var eden, sayısız nimetlerle yaşatan ve rahmetiyle doğru yolu gösteren Allah (cc.)’a mahsustur.

Salat ve selam da, âlemlerin Rabbi tarafından sevilen, insanların ise tanıyıp, idrak edebilme nisbetînce sevebildikleri, efendimiz, önderimiz, rehberimiz Hz. Muhammed Mustafa(sav)ya, a’line, ashabına ve onun yolunu izlemeye çalışan ümmetin üzerine olsun.

 

Başta yegâne önderimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) ve O’nunla beraber iman eden Ashab-ı Kiram (Allah cümlesinden razı ol­sun), kendilerinden önce yaşamış olan; mü’min, muvahhid, müslüman kardeşlerinin tavizsiz tavırlarını duydukça, hakkın tâ kendisi olan dâvalarına daha çok sarılıyor ve daha çok di­renç sahibi olmaya çalışıyorlardı…

Mekke şirk devletinin egemenleri, mü’minlere olmadık zulmü reva görüyor ve akla-hayale gelmeyen işkenceler yapıyorlardı. Onları, İslâm’dan vazgeçirmeye, tek­rar şirke döndürmeye uğraşıyorlardı… Fakat batıl dâvaları uğ­runda sarf ettikleri çabaların hepsi boşa gidiyor, mü’minler şehid oluyorlardı, lâkin hak din olan İslâm’dan vazgeç­miyorlardı!..

Rabbimiz Allah şöyle buyurur:

İşte (yeryüzünün hâkimiyetine ve ahiretin nimetle­rine) varis olacak olanlar.

Ki onlar, Firdevs (cennetlerin)e de varis olacaklardır. İçinde de ebedî olarak kalacaklardır.” [ Mü’minun, 10-11]

Yeryüzünün varisleri… Peygamberlerin varisleri…. Ve Firdevs cennetinin varisleri… Muvahhid mü’minler… Mut­laka kurtulmuş olan mü’minler…. Yalnız ve yalnız Allah Teâlâ’ya kul olmuş ve bunun dışında bütün kulluklardan, her türlü köleliklerden kurtulmuş mü’min müslümanlar… Allah’a ve Rasulü (s.a.s.)’e iman etmiş, imanlarında hiçbir şübheye düşmemiş, yalnızca Allah’a ve Rasulü (s.a.s.)’e itaat etmiş, kendilerinden olana da Allah’a ve Rasulü (s.a.s.)’e itaat ettiğinden dolayı tâbi olup itaat etmiş muttaki mü’minler…

Peki ne oldu da bu hale geldik. Nasıl bu kadar değişebildik.

Nerede o yeryüzünün halifeleri… Yeryüzünde Allah’ın dediği olsun diye Allah tarafından bu yüce görev için gönderilmiş, dünyalığı Allah’ı razı etmek için kullanıp, dünyanın aldatıcılığını unutmayan Allah’ın dinini yaşamak ve yaşatmakla görevli halifeler.

– Sonra onların ardından sizi yeryüzüne halifeler yaptık ki, bakalım nasıl ameller işleyeceksiniz. (YUNUS 14)

Nerede peygamber varisleri… Allah’ı çok sevdiğini söyleyip, gönderdiği elçisinin izinden ayrılmayıp, getirdiği dini tüm olumsuzluklara rağmen ayakta tutmaya çalışanlar.

– De ki, siz gerçekten Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve suçlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok esirgeyici ve bağışlayıcıdır.(AL-İ İMRAN 31)

Nerede cennet varisleri…

– Rableri onlara şu karşılığı verdi: “Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden, hiçbir çalışanın amelini zayi etmeyeceğim. Sizler birbirinizdensiniz. Göç edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda eziyet edilenler, savaşanlar ve öldürülenler… Onların günahlarını elbette örteceğim ve Allah katından bir mükafat olmak üzere, onları altından ırmaklar akan cennetlere de koyacağım. En güzel mükafat Allah katındadır”. (AL-İ İMRAN 195)

Öyle bir hal aldık ki dünya mı bizi kendine çekti, biz mi dünyaya meylettik, daha bu soruların cevabı netleşmeden, dünyayla ilişkimizi dengeli kuramayışımız sebebiyle kendimizi şimdi bahsedeceğim hastalığın içinde bulduk.

Bu öyle bir hastalık ki beden de ki hastalıktan çok daha kötü. Çünkü bedeni hastalıklara sabredince ahirette faydasını görebiliyorsun, ama kalbi hastalıklar hem dünyada, hem ahirette kötü sonuçları beraberinde getirir. Taki tevbe edipte o hatadan dönene kadar.

Hangi insan hastalıktan kurtulmak istemez ki?  Evet, maalesef ihlas gibi önemli bir vasıftan uzak olanlar hastalıktan kurtulamazlar. Çünkü dünyalık çıkarlarını ön planda tutmak onlar için genelde daha öncelikli olur. Ve o yüzden bir mesele hakkında araştırma yaparken istediği cevabı bekleyip, okuduklarını ve duyduklarını kendi lehine yorumlamaya çalışması ve bulunduğu herhangi bir İslami çalışmada yapmış olduğu amellere kendine uygun delil bulmaya çalışması büyük bir hastalıktır. Oysa ayetler deki murat ne ise ona göre kendini şekillendirmesi gerekirdi. Bu konuda nasıl yaparsam Allah’ı razı ederim. Resulullah (sav) olsa nasıl yapardı, derdine düşmek lazım. Bu soruların cevabı da tabi ki ehlisünnet ulemasının akaid, tefsir, hadis, siyer ve fıkıh kitaplarında izah edilmiştir. Bunları değil de kendi çıkarlarını ve rahatını dikkate alan kişi nasıl olur da cennete varis olabilir. Nasıl yaparsam rahat ederim, nasıl yaparsam hem İslam’a uymuş hem de karşıdakine üstün gelmiş olurum hastalığı maalesef günümüzde hayati tehlikesini devam ettirmektedir. O yüzden bu hastalığın panzehri ihlastır. Yani bir tek Allah’ı razı etmek için okumak, anlamak ve yaşamaya çalışmak.

Çünkü Allah’ın rızasını ve cenneti elde etmenin başka yolu yoktur. Aşağıdaki ayetlerde bu gerçeği ortaya koymuşlardır.

 

YUNUS 63– Onlar ki, iman etmişler ve Allah’a karşı gelmekten sakınmışlardır.

 

ARAF 158– De ki; ey insanlar! Ben sizin hepinize Allah’ın resulüyüm. O Allah ki, göklerin ve yerin bütün mülkü O’nundur. O’ndan başka hiçbir ilah yoktur. Öldüren de, dirilten de O’dur. Bundan dolayı gelin, Allah’a ve resulüne iman edin. Allah’a ve Allah’ın bütün kelâmlarına iman etmiş bulunan o ümmî peygambere, evet ona uyun ki, hidayete erebilesiniz.

 

NİSA 65– Hayır! Rabbine andolsun ki iş bildikleri gibi değil, onlar aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp sonra da senin verdiğin hükme karşı içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olamazlar.

AHZAB 36- Bununla beraber Allah ve Resulü bir işe hükmettiği zaman, gerek mümin bir erkek ve gerekse mümin bir kadın için, o işlerinde başka bir tercih hakkı yoktur. Her kim de Allah ve Resulüne âsi olursa açık bir sapıklık etmiş olur.

Konunun başında da belirttiğimiz gibi Başta yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s.) ve O’nunla beraber iman eden Ashab-ı Kiram (Allah cümlesinden razı ol­sun), kendilerinden önce yaşamış olan mü’min, muvahhid, müslüman kardeşlerinin tavizsiz tavırlarını duydukça, hakkın tâ kendisi olan dâvalarına daha çok sarılıyor ve daha çok di­renç sahibi olmaya çalışıyorlardı…

Bugun maalesef onlar gibi olmak yerine onlardan bize benzer yönleri alıp, benzemeyen yönlerine de modifiye yaparak, islam olduğumuzu iddia edip, teslim olmadan teslim alma hastalığı yükseliyor.(maazallah)

Bu hayat bir gün bitecektir. Bunda hiç kimsenin şüphesi yoktur. Kişi Allah’a, Resulune ve ahirete ne kadar değer verip mücadele ederse, hem dünyada hem ahirette değeri o oranda artacaktır. Kim ahirete iman ettiğini söylüyorsa değerine değer katmak istiyorsa, izzet ve şerefe, değerlerin en faziletlisine layık olmak istiyorsa; bizleri bir damla sudan yaratan, yaratılmış varlıklar arasında halifeliğe layık gören kâinatın hâkimi tek ilah, tek rab ve tek ibadet edilmeye layık olan Allah’a teslim olmak gerekir. Bir zamanların Bilal’ı gibi. Kölelikten efendiliğe geçişi Allah’a ve Rasulu’ne bağlılığıydı. İslam’a teslimiyetiydi onu yücelten. Rabbim ondan ve onun gibilerden razı olsun.(Âmin)

Rabbim Hakk’ı Hak bilip, Hakk’a sarılan, batılı da batıl bilip batıldan uzaklaşan kullarından eylesin.(ÂMİN)

 

ELHAMDULİLLAHİRABBİLALEMİN

 

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.