sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

VEHBE ZUHAYLİ’NİN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA BAKARA SURESİ 83. VE 86. AYETLER

VEHBE ZUHAYLİ’NİN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA BAKARA SURESİ 83. VE 86. AYETLER
24.01.2025
5
A+
A-

Yahudilerin Ahitlerine Aykırı Davranmaları

 

83- Hani İsraüoğuUarı’ndan: “AUah’tan  başkasına ibadet etmeyin. Anneye, ba- baya, akrabaya, yetimlere, yoksullara  iyilik yapın ve insanlara güzel söz söyleyin* Namazı dosdoğru kılın, zekâtı  verin” diye söz almıştık. Sonradan azınız müstesnâ yüz çevirdiniz ve siz hâlâ  da yüz çevirmektesiniz.

 

Açıklaması

 

Ey Peygamber! İsrailoğulları’ndan şu muhtevada söz almış olduğumuzu hatırla: Yüce Allah’tan başkasına ibadet etmeyip ona melek, put veya herhangi bir insanı dua ya da herhangi bir tür ibadeti ona yönelterek ortak koşmamak, anne babaya onları gereği gibi koruyup gözeterek onlara şefkat göstererek, Al­lah’ın emirlerine aykırı olmayan hususlarda itaat ederek tam anlamıyla iyilik­te bulunmak. Tevrat’ta şu hüküm yer almaktadır: Anne ve babaya söven öldü­rülür. Ayrıca onlardan mallarıyla akrabalara, yetimlere, zayıflıkları, acizlikleri ve ihtiyaçları sebebiyle yoksullara iyilik yapmalarını, insanlara iyiliği emret­mek, kötülükten alıkoymak suretiyle güzel söz söylemelerini de onlara emret­miş, buna dair söz almıştı. Bununla birlikte insanlara karşı alçak gönüllü ve yumuşak davranmalarını istemiş, namazlarını eksiksiz bir şekilde edâ etmele­rini emretmişti. Çünkü namaz nefisleri ıslah eder. İnsanın tabiatını güzellik­lerle bezer. Çeşitli faziletlerle donatır, bayağı ve adiliklerden alıkoyar. Fakirle­re zekât vermelerini de istemişti. Çünkü zekâtta insanlar arası toplumsal da­yanışma, fert ve toplumun mutlu kılınma hedefleri gerçekleştirilmekte, herkes için refah ve huzuru yaygın hale getirmektedir.

Fakat verilen sözde durmamayı alışkanlık haline getiren ve madde sevgisi uğrunda adeta canlarını feda etmek durumunda olan Yahudiler, kasdî olarak ve bilerek ilâhî emirleri yerine getirmekten, verdikleri söz gereğince davranmak­tan yüz çevirdiler. Onlardan sonrakiler de tıpkı geçmiştekiler gibi Tevrat’tan yüz çevirmektedirler. Bundan Abdullah b. Selâm ve benzeri aklı başında, ihlâs-lı, güçleri oranında hakkı koruyan çok cüz’î bir azınlık müstesnadır. Şu kadar var ki bir ümmet arasında az sayıda sâlih kimselerin varlığı, o toplum arasında fesadın yaygınlık kazanıp belânın genel bir hal alması durumunda cezaya engel teşkil etmez. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Bir de içinizden yalnız­ca zalimlere gelip çatmayan bir fitneden korkunuz.” (Enfâl, 8/25). [1][65]

 

Yahudilerin Sözlerine Aykırı Birtakım Halleri

 

84-  Hani sizden: “Birbirinizin kanını dökmeyin ve birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayın.” diye süz almıştık. Sonra kabul ettiniz, hâlâ da şahitlik etmekte­siniz.

85- Sonra işte sizler birbirinizi öldürü­yor ve içinizden bir kesimi yurtların­dan çıkarıyor, onlara karşı günah ve düşmanlıkta birleşip yardımlaşıyorsu-nuz. Eğer size esir olarak gelirlerse fîdyeleşirsiniz. Halbuki onların çıka­rılması size haram kılınmıştır. Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıyorsunuz da bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? İçinizden böyle yapanların cezası dün­ya hayatında bir rezillikten başkası değildir. Kıyamet gününde de azabın en şiddetlisine uğratılırlar. Allah yap­tıklarınızdan gafil değildir.

86-  Onlar ahireti verip karşılığında dünya hayatını satın almış kimseler­dir. Azapları hafifletilmez, onlara yar­dım da edilmez.

 

Yenilenip Duran Tarihi Gerçek:

 

Yahudilerin karşılıklı kan dökmeleri, biribirleriyle savaşmaları, biribirle-rini yurtlarından çıkarmaları aralarında oldukça sık görülen bir olaydı. Bu açıkça tespit edilebilen olay, Kur’an-ı Kerîm’in nazil olduğu döneme kadar de­vam edip durdu. Kurayzaoğulları Yahudileri Evslilerle, Nadîroğullan Yahudile­ri ise Hazreclilerle andlaşmalı idiler. Aralarında bir savaş çıktığı vakit her bir Yahudi kesim antlaşmalılar safında savaşa katılıyor ve bir Yahudi öteki Yahu-diyi öldürüyor, biri ötekinin evini, yurdunu tahrib ediyor, yurtlarından, evlerin­den ediyorlar, evlerde bulunan eşya ve malları da talan ediyorlardı. Halbuki Tevrat’ın hükmü gereğince bu onlara haram idi. Diğer taraftan biribirlerini esir aldıkları vakit de fidye vererek onları kurtarma yoluna gidiyorlardı. Ken­dilerine: Niçin onlarla önce savaşıyor, sonra da fidye ödeyip kurtarıyorsunuz? diye sorulduğunda, bize Tevrat’ta fidye verme emri verilmiştir, derlerdi. Peki, niye onlarla savaşıyorsunuz? diye sorulunca, bu sefer de andlaşmalı olduğu­muz kimselerin zelil kılınmasından utandığımız için, diye cevap veriyorlardı. Bunun üzerine Yüce Allah: “Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıyorsunuz da bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz?” buyruğunu indirdi. [2][66]

Bundan önce gördüğümüz ayet-i kerimeler yalnızca Allah’a ibadet etmek, anne babaya, akrabalara iyilikte bulunmak ve buna benzer Musa (a.s.) döne­mindeki İsrailoğulları’na verilmiş en önemli emirleri hatırlatmak mahiyetinde idi. Bu ayet-i kerimeler ise, onlara yasak kılman en önemli hususları hatırlat­mak sadedindedir. Hitap Peygamber Muhammed (s.a.) döneminde bulunan Ya­hudilere yöneliktir. Aynı zamanda bu belli bir ümmetin kendi arasındaki daya­nışmanın da delilidir ve ayrıca ümmetin tümünün bir fert gibi olduğunu gös­termektedir. Bu ümmetin sonradan gelenlerine geçmişlerinin izledikleri yolun etkileri isabet eder. Onların etkileri hayırsa hayır, kötülük ise kötülük olarak isabet eder. [3][67]

 

Açıklaması

 

Ya Muhammed! Yahudilere Tevrat’ta kendilerinden şu şekilde söz aldığı­mız zamanı hatırlat: Biribirlerini öldürmeyecek, biribirlerini evinden vatanın­dan çıkarmayacaklardı. Ayet-i kerimede “kanlarınızı, birbirinizi, yurtlarınızı” tabirlerinin kullanılması, toplumun diğer bir ferdinin yaşama hakkının, kişi­nin bizzat kendi yaşama hakkı gibi olduğuna işarettir. Çünkü bir insanı öldü­ren, bütün insanları öldürmüş, bir kimsenin hayatta kalmasına sebep olan da bütün insanları hayatta bırakmış gibi olur. İşte bu Mâide suresi 32. ayetin vur­guladığı bir gerçektir.

Sonra siz ey (Kur’an’ın nüzulüne) çağdaş olan Yahudiler! Geçmişinizden alınan bu sözü kabul ediyor, böyle bir şeyin varlığını reddetmiyorsunuz. O hal­de sizin için de bu bağlayıcı bir delildir.

Sizler bu hususta sizden sözün alındığını kabul etmekle birlikte yine de ahdi bozuyor, birbirinizi öldürüyorsunuz. Tıpkı daha öncekilerinizin yaptığı gi­bi. Kaynukaoğullan Kurayzaoğullarına düşman idi. Kurayzaoğulları Yahudile­ri Evslilerin andlaşmahları olarak, Hazreclilerle andlaşması bulunan Nadiro-ğulları Yahudileri ile -Evs ile Hazrec arasında savaş çıktığı taktirde- savaşıyor­du. Halbuki Yahudiler arasında bulunan din, dil ve soy birliği onların tek bir saf olmalarını gerektiriyordu.

Bu şekilde bütün Yahudiler diğer Yahudi kardeşlerine karşı öldürmek, ta­lan ve yağma gibi günah işler işliyor ve Yahudi kardeşlerine karşı, andlaşmalı-ianna yardımcı oluyordu. Yurttan çıkartmak gibi düşmanlık ve haddi aşmakla da aynı şekilde yardımlaşıyorlardı. Esirlerin fidye ile kurtarılması için ittifak yapıldığı vakit de, Yahudilerin her bir kesimi kendi soydaşlarını mal ile fidye ödeyip kurtarıyordu. Bunu da Kitab-ı Mukaddes’in hükmü gereğince yapıyor­lardı. Bu ise Tevrat’ta öldürmenin haram kılındığı gibi, size haram kılınmıştı. Peki nasıl oluyor da Kitabın bir kısmına iman ediyor ve esirlerin fidye ile kur­tarılması hükmüne riayet ediyorsunuz da, öbür hükümleri inkâr ederek öldür­me, yurttan çıkartma ve günah ve düşmanlıkla yardımlaşma suçlarını işleyebi­liyorsunuz? Halbuki imanın bölünme kabul etmeyeceği; bir kısmını inkârın, tü-aünü inkâr gibi olduğu bildiğiniz bir husustur.

Tevrat’ın bir kısmına iman edip diğer bir kısmını inkâr eden kimsenin böyle çelişkili ve son derece çirkin fiiline karşılık tek bir cezası vardır, o da iünya hayatında aşağılanmak ve rezil olmak, âhiret hayatında ise daimi azap-si. Allah hiç bir kimsenin yaptığından gafil değildir. O günahları dolayısıyla insanları cezalandırır.

Diğer taraftan bu ayet-i kerimeler, hem bu Yahudiler ve hem de başkaları apn genel bir hükmü tespit etmektedir ki o da şudur: Boş liderlik, mal almak abi dünya hayatını ahirete ve ahiretteki ebedî nimetlere tercih edenler, aslın­da fânî ve geçici olan dünyalık paylarını, edebî ve daimî nasiblerine tercih edip 3iılara öncelik tanımışlardır. Allah’ın Kitab-ı Kerim’indeki emirlerini terket-anek karşılığında, dünyayı satın almış kimselerdirler. Bunların ahiretteki azap­ları hafifletilmez, tek bir an dahi bu azaplarına ara verilmez. Dünyada da ahi-reîte de bunlara yardım olunmaz. Kimse onlara şefaatçi olmaz. Cehennemdeki cezalarını kimse kaldırmaz. Çünkü bunların günahları çok büyüktür, onları çe­peçevre kuşatmıştır. Bu günahları ilâhî rahmet ile kendileri arasında perde ol-xru= ve onları ilâhî feyzin rahmet ve bereketinden uzaklaştırmıştır.

İşte fertlerinin namaz, oruç ve hac gibi dininin bir takım hükümlerini ye­rme getirirken, başka hükümlere muhalefet edip zekâtı vermediği zenginlerinin fakirlerin haklarını ödemediği, aralarında hırsızlığın, zinanın, rüşvetin, haksızlığın yaygınlık kazandığı; adalet, eşitlik ve şûra gibi yönetim düzeninin temel esaslarının ihmal edildiği ve Allah yolunda ve cihat ederken zorda kal­mış müminlere yeterli yardımın yapılmadığı zamanlarda, belli bir dine bağlı her bir ümmet aynı şekilde dünya hayatında zillete, rezilliğe maruz kalır, ahi-rette de cehennem ateşinde azaba mahkûm olur. [4][68]

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.