sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

YARATILIŞININ ŞUURUNA VARMAK İSTEMEYENLER SİZLERE İTHAF OLUNUR

04.11.2019
648
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd âlemleri yoktan var eden var etmekle kalmayıp idare eden, yöneten, çekip çeviren Allah azze ve celleye Sallat Selam O’nun elçisi bizim önderimiz Hz. Muhammed (s.a.v) O’nun aline ve ashabına olsun.

İnsanoğlu diğer varlıklar gibi kendi kendine var olmayan var kılınan yani yaratılan bir varlıktır. İnsanoğlu ile diğer yaratılmışlar arasındaki tek fark aklıdır. Aklını kullanması ve aklını kullanmakta kişinin kendi yaratılışını kavrayabilme kabiliyetine sahip olmasıdır.  Eğer kişi aklını kullanırsa yaratılışını ve onu bir yaratanın olduğunu şu kâinata bakarak da anlayabilir. Buna en güzel örnek Hz. İbrahim’in kavmine verdiği güneşe, aya, yıldızlara bakıp bunların hepsinin battığını, batan şeylerin yaratılmış olduğunu, bunlarında bir yaratıcının olduğunu kavmine anlatması. Allah (c.c) insanı öyle bir donanımla yaratmıştır ki o donanım sayesinde kendisini bulsun ister. Vücudun sinyalleri vardır; Acıktığını, bir yerinin ağrıdığını, uykusunun geldiğini vs. beyne iletir.  Kişi bu sinyaller aracılığıyla ile ihtiyaçlarını algılar ve karşılamak için çaba sarf eder. İşte aynı bu şekilde kalpte sinyal gönderir. İçimizde yerleştirilmiş olan doğruyu gerçeği ayırt edici ve buldurucu bir mekanizma vardır. Bunun adı fıtrattır. ‘’Her doğan İslam fıtratı üzere doğar.’’ Nice zengin insanlar vardır çok mutlu görünürler. Bazıları onlara imrenir. Fakat bilmezler ki onların içinde dolduramadığı boşluk vardır. Ne paraları, ne gezmeleri, ne yatları, ne katları, ne şatafatlı lüks hayat sürmeleri içlerindeki bu boşluğu doldurmaya yetmez. Onların içinde hep bir şey eksiktir!

İşte günümüzde yaşanılan bu ‘anlam’ boşluğu insanın varoluş sebebine ulaşamamasından kaynaklanmaktadır. İç dünyasındaki sinyalleri dinlememesinde ileri gelmektedir yâda bu sinyalleri duyacak kulağın, görecek gözün, düşünecek kalbin mühürlenmesinden dolayı mekanizma bozulmuştur. Şimdi insanın yaratılışıyla ilgili bazı ayetleri okuyalım. Çünkü ayetleri okudukça ve anlamaya çalıştıkça hem insanın yaratılışındaki Allah (c.c) e işaret eden yani O’nun birliğine delil olan ayetleri hem de ehli Tevhid olmanın gerekliliğini kavramış oluruz.

وَفِي الْاَرْضِ اٰيَاتٌ لِلْمُوقِن۪ينَۙ

Kesin olarak inananlar için yeryüzünde âyetler vardır. (Zâriyât – 20)

 

وَف۪ٓي اَنْفُسِكُمْۜ اَفَلَا تُبْصِرُونَ

Kendi nefislerinizde de öyle. Görmüyor musunuz? (Zâriyât – 21)

 

 

Birçok alametler var, yani hepsi Allah’ın kudretine, ilmine, azamet ve iradesine dalalet eder. Bu ayetin tefsirine baktığımızda elcami-ul ahkamul kur-an’ da şöyle geçiyor:

İbni Zeyd’den dedi ki; Yani O sizi topaktan yarattı. Sizin için işitecek kulaklar, görecek gözler ve anlayacak kalpler var etti.

Essud-di diyor ki; Hayatınızda, ölümünüzde, yemeğinizin vücudunuza girip çıkmasında da var demektir.

El Hasen de dedi ki; Gençlikten sonra yaşlanmada, güçlüyken zayıflamakta, saçlarınız siyah iken ağarmasın da demektir.

Başka bir açıklamaya göre ayetin anlamı şudur: Nefislerinizi nutfeden, sonra alakadan, sonra bir çiğnem etten, sonra kemikten yaratıp ve nihayet size ruhun üflenmesinde dillerin, renklerin ve suretlerin değişmesinde ve buna benzer gizli ve açık başka alametlerde Allah’ın varlığına birliğine ve kudretine dair deliller vardır.

Bakın mesela kalpler, kalplerde yer eden akıl, diller, gözler, organlar ve diğer azalar ve bunların hepsinin yaratılış maksadına uygun faaliyette bulunması… Eğilip bükülsünler diye azaların eklemlerle düzenlenmiş olması bunlardan birinin çalışmaması felç olması halinde acizliğin ortaya çıkması değil midir?

Allah (c.c) şöyle buyurmaktadır: ‘’…artık görmez misiniz?’’

Bakara suresi 30. Ayeti Kerime de Allah azze ve celle şöyle buyurmaktadır:

وَاِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰٓئِكَةِ اِنّ۪ي جَاعِلٌ فِي الْاَرْضِ خَل۪يفَةًۜ قَالُٓوا اَتَجْعَلُ ف۪يهَا مَنْ يُفْسِدُ ف۪يهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَٓاءَۚ وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَۜ قَالَ اِنّ۪ٓي اَعْلَمُ مَا لَا تَعْلَمُونَ

Hatırla ki Rabbin meleklere: Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım, dedi. Onlar: Bizler hamdinle seni tesbih ve seni takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek birini mi yaratacaksın? Dediler. Allah da onlara: Sizin bilemeyeceğinizi herhalde ben bilirim, dedi.

(Bakara – 30)

Halife: Sözlükte “arkada olmak, birinin arkasından gelmek, yerine geçmek” anlamlarına gelen half kökünden türetilmiş olup “birinin yerine geçerek işini, görevini devam ettiren” şeklinde açıklanan (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “ḫlf” md.; İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, “ḫlf” md.; Lisânü’l-ʿArab, “ḫlf” md.) halîfe kelimesi (çoğulu hulefâ, halâif) terim olarak biri siyasette, diğeri tasavvufta olmak üzere başlıca iki alanda kullanılmaktadır. Bir kimsenin diğer bir zatın yerini tutmasına hilâfet, halife tayin etme işine de istihlâf veya tahlîf denir.

“Yeryüzünde bir halife yaratacağım” (el-Bakara 2/30); “Sizi yeryüzünün halifeleri kılan…” (el-En‘âm 6/165; en-Neml 27/62) mealindeki ayetlerde geçen halife kelimesi iki şekilde açıklanmıştır. Bazı âlimlere göre insan kendinden önce yeryüzünde hâkim olan cinlerin yerine getirildiği için “bu varlık türünün ardından gelenler” anlamında Hz. Âdem ve soyuna halife denmiştir. İbn Abbas’ın bu görüşte olduğu rivayet edilir. Bu görüş sahipleri “Allah resulünün halifesi” ifadesini kullanır, ancak “Allah’ın halifesi” tabirinden hoşlanmazlar (Mâverdî, s. 15). İbn Mes‘ûd’un da katıldığı ikinci görüşe göre Hz. Âdem ve insan yeryüzüne hükmettiği için Allah’ın halifesi olmuştur. “Ey Dâvûd! Biz seni yeryüzünde halife yaptık. O halde insanlar arasında adaletle hükmet” (Sâd 38/26) mealindeki ayet de bu görüşü desteklemektedir (Fahreddin er-Râzî, I, 381; İsmâil Hakkı Bursevî, I, 64).

İslami ıstılahta halife Allah azze ve cellenin hükümleriyle hükm olunan beldede idareciye yardımcı olmak Allah azze ve cellenin hükümleriyle hükm olunmayan beldelerde tebliğe vazifeli bir memur olmak.

İnsanın dünya üzerindeki mücadelesi Hz. Âdem (a.s) ile başlamıştır. İlk insanın aynı zamanda ilk Peygamber olması çok önemli bir hadisedir. Rasul-i Ekrem (s.a.v) Tirmizi’de geçen bir hadisi şerifte şöyle buyurmaktadır: ‘’Hepiniz Âdem (a.s) ın çocuklarısınız. Âdem (a.s) ise topraktan yaratılmıştır.’’ Buyurarak bütün insanların ceddinin Hz. Âdem (a.s) olduğunu tebliğ etmiştir. Dolayısıyla kavim noktasında bütün insanlar eşittir. Hiçbir kavmin başka bir kavme üstünlüğü yoktur. Öyleyse insan yaratılış hikmetini ve Allah’ın kudretini idrak edip ve tekrar kudret sahibi Allah azze ve celle tarafından diriltileceğini düşünüp dünya hayatında başıboş olmadığını ve bu hayatında yaptığını hesabını vereceğine inanarak bir Tevhidi mümin olarak yaşaması gerektiğini anlaması gerekir.

Yeryüzündeki ilk insan cemaati; Hz. Âdem (a.s) ve çocuklarından teşekkül etmiştir. Kendi aralarındaki ilişkilerde vahye tabi olan bu kimseler ilk ümmettir. Dolayısıyla yeryüzünde gerçekleşen ilk siyasi kuruluş, Tevhidi kuruluştur. İnsanların heva ve heveslerinden kaynaklanan sistemler daha sonraları gündeme gelmiştir. Allah azze ve celle şöyle buyurmuştur:

كَانَ النَّاسُ اُمَّةً وَاحِدَةً فَبَعَثَ اللّٰهُ النَّبِيّ۪نَ مُبَشِّر۪ينَ وَمُنْذِر۪ينَۖ وَاَنْزَلَ مَعَهُمُ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِيَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ ف۪يمَا اخْتَلَفُوا ف۪يهِۜ وَمَا اخْتَلَفَ ف۪يهِ اِلَّا الَّذ۪ينَ اُو۫تُوهُ مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ بَغْياً بَيْنَهُمْۚ فَهَدَى اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لِمَا اخْتَلَفُوا ف۪يهِ مِنَ الْحَقِّ بِاِذْنِه۪ۜ وَاللّٰهُ يَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ

İnsanlar bir tek ümmet idi. Sonra Allah, müjdeleyici ve uyarıcı olarak peygamberleri gönderdi. İnsanlar arasında, anlaşmazlığa düştükleri hususlarda hüküm vermeleri için, onlarla beraber hak yolu gösteren kitapları da gönderdi. Ancak kendilerine kitap verilenler, apaçık deliller geldikten sonra, aralarındaki kıskançlıktan ötürü dinde anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah iman edenlere, üzerinde ihtilafa düştükleri gerçeği izniyle gösterdi. Allah dilediğini doğru yola iletir. (Bakara – 213)

 

İslam âlimleri; insanlığı Hz. Âdem’in döneminde diğeri de tufandan sonra Hz. Nuh (a.s) ın döneminde olmak üzere iki defa tek bir ümmet durumuna geldikleri hususunda müttefiktirler. (Mehmet Vehbi Efendi)

Bizlerin görevi tek bir ümmet olabilmek için mücadele etmektir. Rabbim bizlere şuur, azim, gayret, sebat, iz ’an ihsan eylesin.

Rabbim Hakkı Hak bilip Hakka sarılan batılın batıl olduğunu bilip batıldan uzaklaşan kullarından eylesin inşAllah…

‘’Oradaki duaları: ‘Allah’ım, Sen ne yücesin’ dir ve oradaki dirlik temennileri: ‘Selam’dır; dualarının sonu da: ‘Gerçekten, Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’ındır.’’ (Yûnus – 10)

Selam ve Dua ile. Allah’a emanet olun.

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.