Hamd, sena ve övgülerin en güzeli, ezelde ve ebedde var olan, lutfuyla kainatı ve bizleri yaratıp var eden, sayısız nimetlerle yaşatan ve rahmetiyle doğru yolu gösteren Allah (cc.)’a mahsustur.
Salat ve selam da, alemlerin Rabbi tarafından sevilen, insanların ise tanıyıp, idrak edebilme nisbetînce sevebildikleri, efendimiz, önderimiz, rehberimiz Hz. Muhammed Mustafa(sav)ya, a’line, ashabına ve onun yolunu izlemeye çalışan ümmetin üzerine olsun.
Müslümanların Kur’an-ı Kerim’i çok iyi anlamaları gerekir ki Kur’an-ı Kerim’in insanları neye çağırdığını bilsinler, insanları neye çağıracağını da öğrensinler. Çağırırken nelere dikkat edilmesi gerektiğini, çağıranların nelerle karşılaşacağını, onları nelerin beklediğini bilsinler de karşılaştığı imtihanlarda “bu da nereden çıktı” demesinler. Tabi ki bütün bunlar Kur’an-ı Kerim’in öğettiği, Resulullah (sav)’in gösterdiği şekilde olmalıdır. Bu metod belirli bir dönem ve mekanla sınırlı değildir. Bugün bizleri de çok yakından ilgilendiren bir durum olmakla beraber kolay bir mesele değildir. Çünkü böyle bir sorumluluğu layıkıyla yerine getirenlere ebedi cehennemden kurtuluş ve ebedi cennet nimetleri vaadediliyor. Bu da kolay olmasa gerek.
İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa eren onlardır. (ALİİMRAN 104)
Davet yolunun zorlukları, iki temel nedenden ileri gelmektedir:
Birincisi; davaya ilk muhatap olan kimselerin yalanlanma ve yüz çevirilmeler ile davaya karşı açılan savaş ve çekilen acılardır.
İkincisi; bir beşer olarak müminin, insanların hidayete ermelerini arzulaması. Tanıyıp tadına vardığı, fedakarlığa lâyık üstün hakkın, diğer insanlar tarafından da paylaşılmasını istemesi. Bu arzunun, yalanlanma ve yüz çevirilmeden, savaş ve acılardan ileri gelen meşakkatten aşağı kalır bir tarafı yoktur.
İnşallah bu ay ki yazım da birinci maddeyi ele alacağız.
Başta Resulullah (sav) olmak üzere, O’na tabi olan ve O’nun yolunda giden ve insanları bir tek Allah’a kulluğa çağıran müminler hep olmuştur. İnşaallah bundan sonra da olacaktır. Nasıl ki Resulullah (sav) yalanlandıysa, nasıl ki en yakınları bile ondan yüz çevirdilerse Peygamber (sav)’e tabi olanlar da bu gibi durumlara karşı hazırlıklı olmalıdırlar. Lokman (as) oğlunu önce şirke karşı uyarmış (Lokman 13) sonra da namazı, iyiliği emir ve kötülükten nehiy görevini hatırlatmıştır. Bununla beraber sünnetullah gereği karşılaşacağı imtihanlara karşı onu hazırlamıştır. Allah cc bu durumu bizlere Lokman Suresi’nde bildirmiştir.
“Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten sakındır. Başına gelenlere sabret, çünkü bunlar, azmi gerektiren işlerdendir.” (Lokman 17)
Yani iyiliği emredip, kötülüğü yasaklamak kolay değildir. O yüzden başına birtakım musîbetlerin gelmesi düşünülür ki, onlara sabretmek gerekir. Umeyr b. Habîb (r.a.) hazretleri oğullarına vasiyetinde demiştir ki: “Herhangi biriniz, iyiliği emredip kötülükten menetmek isterse, ondan önce işkenceye hazırlansın ve Allah’dan sevab geleceğine kesin kanaat edinsin. Çünkü her kimin Allah’dan sevaba kesin kanaati olursa dokunan eziyeti duymaz.” Çünkü bu işlerin her birisi azmedilecek büyük işlerdendir. (Elmalılı Tefsiri)
Tabiin döneminden bir zata soruyorlar; seni sevmeyen kimse var mı? Yok diyor. O zaman sen emri bil maruf nehyi anil münker görevini layıkıyla yerine getirmiyorsun. Zira bu görevi layıkıyla yapsaydın seni sevmeyen birileri olurdu.
Birileriyle kötü olmamak için Allah’ın yüklemiş olduğu sorumluluğu yerine getirmemek ne kadar da vahim bir durumdur. Birilerinden fayda görmek veya zarar görmemek için bu sorumluluğu yerine getirmemek ne büyük bir kayıptır. Oysa ki Allah cc şöyle buyurmuştur:
Ve eğer Allah, sana bir zarar dokunduracak olursa, onu O’ndan başka giderecek yoktur. Ve eğer sana bir hayır dilerse, o zaman da O’nun hayrını engelleyebilecek kimse yoktur. O, lütfunu dilediği kuluna nasip eder. Allah çok yarlığayıcı, çok esirgeyicidir. YUNUS 107.
Allah’ın Dini’ne çağırmak, hiç şüphesiz zor ve tehlikelerle dolu bir iştir. Allah (cc)‘ın hakka yardımı muhakkak geleceği halde, zor ve tehlikeli… Çünkü Allah’ın yardımı, Allah’ın ezeli ilim ve hikmeti doğrultusunda takdir ettiği zamanda gelir. Bu, bir gayb işidir. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) dahil, hiç bir kimse bu zamanı bilemez.
Once yalanlama ve yüz çevirmeler olur, daha sonra da açılan savaş ve çekilen acılar gelir. Hendek savaşında müminlerin karşılaştığı durum malumdur;
Yoksa siz, kendinizden önce gelip geçenlerin hali (uğradıkları sıkıntılar) başınıza gelmeden cennete girivereceğinizi mi sandınız? Onlara öyle yoksulluklar, öyle sıkıntılar dokundu ve öyle sarsıldılar ki, hatta peygamber ve beraberinde iman edenler: “Allah’ın yardımı ne zaman?” derlerdi. Bak işte! Gerçekten Allah’ın yardımı yakındır. (Bakara 214)
Bu âyet-i kerime, Hendek savaşında müminlerin, çetin bir mücadele verdikleri sırada, karşılaştıkları bitkinlikle beraber şiddetli soğuk karşısında ve yiyecek darlığı çektikleri bir sırada nazil oldu. Nitekim onların bu hali diğer bir âyet-i kerimede de şöyle anlatılmaktadır: “İşte orada müminler imtihan edilmişler ve şiddetli bir sarsıntı ile sarsılmışlardı. (Ahzab 11) TABERİ
Kalpler, bu sarsıcı sıkıntı karşısında sebat edince, direnişini sürdürünce, işte o zaman yüce Allah’ın vaadi gerçekleşir, O’nun yardımı imdada yetişiverir: “İyi bilin ki, Allah’ın yardımı yakındır.” Bu yardım onu hakedenler için hazır bekletiliyor. Fakat onu ancak sonuna kadar direnmeye devam edenler, sebat edenler hakedebilir. Sıkıntıya ve darlığa göğüs gerenler, sarsıntıya kapılmaksızın bu direnişi gösterenler, zulüm karşısında baş eğmeyenler, yüce Allah’ın bu yardımını dilediği kimselere göndereceğine kesinlikle inananlar, hatta sıkıntı doruk noktasına ulaştığı anlarda bile yalnızca Allah’ın yardımını gözleyenler; başka hiçbir çözüme, Allah’ın katından gelmeyen herhangi bir desteğe kesinlikle ümit bağlamayanlar bu yardıma hak kazanabilirler. Zaten söz konusu yardım sadece Allah katından gelebilir. S.KUTUB
Şöyle toparlayacak olursak; öncelikle şirkten tevhide bir geçiş, sonra dinin direği namaz, sonra hem dünya hem ahiret huzuru için iyiliği emir kötülükten nehiy ve bütün bunlara ne olursa olsun sonuna kadar sabrederek büyük mükafata ulaşabilmek.
Rabbim bizlere de ashabı kiram gibi sorumluluğunun bilincinde olan o güzide kullarından eylesin (AMİN)