EĞER KÜFÜRDEN VAZGEÇERLERSE
Hamd, sena ve övgülerin en güzeli, ezelde ve ebedde var olan, lutfuyla kainatı ve bizleri yaratıp var eden, sayısız nimetlerle yaşatan ve rahmetiyle doğru yolu gösteren Allah (cc.)’a mahsustur.
Salat ve selam da, alemlerin Rabbi tarafından sevilen, insanların ise tanıyıp, idrak edebilme nisbetînce sevebildikleri, efendimiz, önderimiz, rehberimiz Hz. Muhammed Mustafa (sav) ya, a’line, ashabına ve O’nun yolunu izlemeye çalışan ümmetinin üzerine olsun.
Geçen ayki yazımızda münafıkların tevbesinin kabulünü gerektiren, olmazsa olmaz olan ihlas üzerinde durmuştuk. Bu hafta ise kafirlerin tevbesinin kabulünü içeren bir ayeti kerime ile konuyu tamamlayacağız inşallah.
Şimdi geçen ayki yazımızı kısa bir hatırlatmadan sonra bu ayki yazımıza geçiz yapalım.
Allah için ihlâslı olmak, kulların sadece O’na ibadet etmeleri, O’na halisane bir şekilde yönelmeleri, O’na itaat ederken sadece O’nun rızasını arzu etmeleri, bir zararı ortadan kaldırmak veya bir menfaat elde etmek için O’ndan başkasına iltica etmemeleri şeklinde olur. Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyurmuştur: “Biz ancak sana ibadet eder ve ancak senden yardım dileriz.” (Fatiha 5).
İşte münafığın tevbesinin kabulünün şartları bunlardır.
Kâfire gelince onun tevbesinin kabulünün şartı sadece küfrü terk etmesidir. Nitekim Cenab-ı Hak buyuruyor ki: “Küfredenlere de ki: Eğer (küfürden) vazgeçerlerse onların geçmiş günahları bağışlanır.” (Enfal 38).
Ey peygamber! Ebû Süfyan ve adamları gibi kâfirlere, eğer içinde bulundukları küfür, inad ve Peygamber (s.a.)’e düşmanlıktan vazgeçer, İslâm, itaat ve tevbe yoluna girerlerse, geçmiş küfürlerinin, günahlarının ve hatalarının bağışlanacağını söyle. Nitekim, İbni Mes’ud’dan gelen bir hadiste Resulullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: “Kim, müslüman iken iyilik ederse, cahiliyye döneminde yaptıklarından sorguya çekilmez. Kim de İslâm döneminde kötülük ederse, evvelinden de sonundan da sorguya çekilir.”
Yine Sahih’de gelen bir hadiste Resulullah (s.a) şöyle buyurmuştur: “İslâm, daha önce yapılanları siler süpürür. Tevbe de, kendinden önceki şeyleri siler süpürür.”
Müslim’in Amr b. As’dan rivayetine göre, o şöyle demiştir. Allah, kalbime imanı koyunca, Peygamber (s.a.)’e geldim, elini uzat sana biat edeyim, dedim. Elini uzattı, ben de elimi uzattım. Ne istiyorsun? dedi. Mağfiret olunmamı, dedim. Bunun üzerine Resulullah: “Ey Amr! Bilmiyor musun? İslâm, kendinden önce işlenmiş kötü şeyleri yıkar, yok eder. Hicret, kendinden önce işlenmiş kötü şeyleri yıkar, yok eder. Hac da, kendinden önceki günahları affettirir” buyurdu.
Eğer onlar kâfirlerin tarafında, insanları İslâm’dan çevirme, inatlık ve İslâm’la savaş yolunda olurlarsa, bulundukları hal üzere devam ederlerse, peygamberlerimi yalanlayan, onlara karşı çıkan eski yalanlayıcıları helak ve yok etme konusunda geçerli olan kanunumu onlara uygularım. Nitekim bu, Kureyş için Bedir’de ve daha başka yerlerde gerçekleşmiştir: “Muhakkak biz peygamberlerimize ve müminlere dünya hayatında ve şahitlerin ayağa kalkacakları günde yardım ederiz” (Mümin, 40/51).
Bu, onların küfrü ve inadı terk etmedikleri takdirde başlarına gelecek şiddetli bir tehdittir.
Sonra Allahü Teâlâ, bu kâfirlerin hükmünü açıklıyor. Eğer küfre dönerler ve ona devam ederlerse, önceki ümmetlerin başına gelenlere maruz kalacaklardır. Bu durumlarında ısrar ederlerse, Allah onlarla savaşılmasını emrediyor: “Hiçbir fitne kalmayıncaya ve din tamamiyle Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın…” Yani, ey müslümanlar, düşmanınız olan müşriklerle öyle şiddetle savaşın ki, ortada şirk kalmasın, ancak Allah’a ibadet olunsun, hiçbir mümin dininden döndürülmesin, sadece “lâ ilahe illallah” (Allah’tan başka ilâh yoktur) denilsin. Bâtıl dinler yıkılsın, sadece İslâm dini kalsın…
O halde savaştan amaç, din hürriyetine imkân vermekti. Çünkü hiç kimse, inancını terke zorlanamaz. Nitekim Cenâb-ı Hak şöyle buyurur: “Dinde zorlama yoktur. Hakikaten iman ile küfür apaçık meydana çıkmıştır” (Bakara, 2/256).
Eğer onlar, küfürden ve sizinle savaştan vazgeçerlerse, onların iç yüzlerini bilmeseniz de, onlardan vazgeçin. Çünkü Allah, onların amellerini bilmektedir. Onları ona göre mükâfatlandırır.
Eğer sizin davetinizi dinlemekten yüz çevirir, küfürden vazgeçmezlerse, onların bu durumlarına önem vermeyin. Bilin ki Allah, sizin işlerinizi üzerine almıştır. Sizin yardımcınızdır. Onlara önem vermeyin. Allah kimin mevlası ve yardımcısı olursa, o hiçbir şeyden korkmasın, O, ne güzel mevladır ve ne güzel yardımcıdır. Mevlâsı olduğu şahsa kaybettirmez. Allah’ın yardım ettiği şahıs mağlup edilemez.
Fakat Allah’ın yardımı iki şeye bağlıdır: Cihad için maddî ve manevî hazırlık “Siz de onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve bağlanıp beslenen atlar hazırlayın” (Enfal, 8/60). Bir de, Allah’ın dinine, şeriatının uygulanmasına yardımcı olmak “Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a yardım ederseniz, O da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit kılar” (Muhammed, 47/7).
İslâm’a, amelle değil sadece sözle bağlanmak, olağanüstülüklerle yardım istemek, sadece dua ile yetinmek, hazırlık yapmamak, Filistin ve diğer İslâm beldelerinde görüldüğü gibi, istenen zaferi getirmez. (Et-Tefsirü’l-Münir, 5/242-243)
Bu ayet (Enfal 38), Allah’ın fazlının genişliğine ve kâfirlere karşı da rahmet kapısını açtığına işaret eder. Çünkü onlar müslüman olurlarsa, Allah geçmişteki küfürlerini, işledikleri günahları ve Rablerine karşı görevlerini yerine getirmedeki kusurlarını bağışlar. Eskiye ait, bedenî ve malî ibadetleri yerine getirmeleri istenmez. Temiz, pak İslâm diniyle müşerref olmakla yeni bir aşama başlar. Nitekim İbni Sa’d’ın Zübeyr ve Cübeyr b. Mat’um’dan rivayet ettiği hadisi şerifte, Peygamber (s.a.) şöyle buyurmuştur: “İslâm, kendinden önceki hayatı siler süpürür.”