ِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah(cc)’a mahsustur.
O’na hamd ederiz, O’ndan yardım ve mağfiret dileriz. Selam, örneğimiz,önderimiz Hz.Muhammed(sav)’e, onun tertemiz ailesine, ashabına, tabii olan müminlerin üzerine olsun.
BİÇİM Mİ BİLİNÇ Mİ?
İçinde yaşadığımız çağ, insanı hızla dönüştüren, değerleri tersyüz eden bir çağdır.
Teknoloji ilerlemiş, imkanlar artmış, ancak kalpler daralmış, ruhlar yorgun düşmüştür.
Bugün, ne yazık ki birçok Müslüman, Kur’an’ın tarif ettiği teslimiyetten uzak, çağın dayattığı biçimsel bir Müslümanlık anlayışı içinde yaşamaktadır.
Yani Müslümanlık, şuurdan çok şekle, iman derinliğinden çok görünüşe kaymıştır. Kur’an’ın tarif ettiği “teslim olmuş kul” kimliğinden uzaklaşarak, çağın kültürel ve bireyci anlayışıyla şekillenmiş bir “modern Müslümanlık biçimi” anlayışında yaşamaktadır.
Oysa Kur’an, Müslümanlığı bir “biçim” değil, bir bilinç, bir iman ve ahlâk bütünlüğü olarak tarif eder:“Ey iman edenler! İslam’a toptan girin ve şeytanın adımlarını izlemeyin.”(Bakara, 2/208)Bu çağrı, yarım teslimiyet değil, tam teslimiyet çağrısıdır.
Yani Müslümanlık, çağın şekline değil; Allah(cc)’ın muradına uymaktır.
Yani Müslümanlık, hayatın yalnız bir kısmına değil; tamamına sirayet eden bir teslimiyettir. Modern çağın oluşturduğu Müslüman tipi, iman eden ama teslim olmayan bir tiptir.Dilinde Allah inancı vardır, ama kalbinde sahte Rabler ve sahte ilaheler yerleşmiştir.
Görünüşte dindar, ama iç dünyasında ihsan bilincinden uzak bir haldedir. Namaz kılınır, oruç tutulur, zekât verilir ama ibadetler kalbi diriltmekten ziyade bir görev gibi görülür. İbadet, ruha can vermiyorsa; alışkanlıkla yapılan bir şekil hâline gelir. Bugün dindarlık, çoğu zaman bir kimlik süsü hâline gelmiştir.
İnsanlar dindar görünmek ister, ama dindarca düşünmek istemezler.
Halbuki Kur’an, riya ile yapılan ihlası kaybetmiş ibadeti
şöyle tarif eder:“Onlar namaza kalktıklarında tembelce kalkarlar; insanlara gösteriş yaparlar.”
(Nisâ, 4/142) İbadetin ruhtan kopması, niyetin unutulması ve kalp bağının zayıflamasıyla başlar.Çağ, insana “dini sadece vicdanında yaşa, hayata karıştırma” diyor.İslam ise “hayatın her alanında Allah’a kul ol” diyor.
“Sana dinin hükümlerini tam olarak açıklayan bir kitap indirdik.”
(Nahl, 16/89)
İslam; ticarette, ailede, toplumda, siyasette, ahlâkta rehberdir. Modern insanın kıblesi konfor olmuştur.
Gösterişli evler, pahalı eşyalar, beğeni uğruna yapılan paylaşımlar, Müslüman kimliğiyle harmanlanmıştır.
Rabbimiz uyarıyor:
“Siz dünyayı, ahirete tercih ediyorsunuz. Oysa ahiret daha hayırlı ve daha kalıcıdır.”
(A’lâ, 87/16–17)
Kur’an’ın Müslümanlık anlayışı, yaratıcı ve yönetici merkezli bir teslimiyet, bilinçli bir kulluk ve ahlâkî bir kemal üzerine kuruludur.Kur’an’ın Müslümanı, sadece “inanan” değil; imanı hayatına yansıtan insandır.
Modern çağ, seküler (dünyacı) bir hayat tasavvuruna sahiptir.
Bu anlayış, dinin özünü değil; biçimini yaşatmaya yöneltir.
“Dindar görün ama fazla derin olma” anlayışı, bugünün en yaygın zihniyetidir.
Modern çağ “unutmayı” öğretir, Kur’an “hatırlamayı” emreder. Yarım iman, yarım teslimiyet Kur’an’da yoktur.
“Kim yüzünü Allah’a teslim eder ve ihsanla davranırsa, onun mükâfatı Rabbinin katındadır.”
(Bakara, 2/112)
“Dinin özü ihlâstır; kabuğu şekildir. Şekil, özden koparsa fayda vermez.”
(İhyâu Ulûmi’d-Dîn)
Çağ, bizden modern Müslüman olmamızı ister; Kur’an, bizden mümin olmamızı ister. Kur’an’ın Müslümanlık anlayışı, Allah (cc) merkezli bir hayat tasavvurudur.
Çağın dayattığı biçimsel Müslümanlık ise, insan merkezli bir kimlik inşasıdır.
Modern Müslümanlık, Allah(cc)ı unutmadan dünyayı sever;
Kur’an’ın Müslümanı, dünyayı unutmadan Allah(cc)a yönelir. Modern Müslüman, çağın hızına kapılmış, ibadetle hayatı, imanla ahlâkı birbirinden ayırmıştır.
Kâmil Müslüman ise, dini sadece yaşamakla kalmaz; diniyle yaşar.
Birincisi İslam’ı hayatına uydurur,
ikincisi hayatını İslam’a uydurur. Modern Müslüman, çağın etkisinde yaşayan, imanını bilgiyle ama duygusuz, ibadetini görevle ama huşûsuz yaşayan insandır.
Bu hal, iman ile hayat arasında kopukluk oluşturur. İslam, sadece bir kimlik ya da kültür aidiyeti değildir.
Kur’ân-ı Kerim’in emrettiği Müslümanlık, “teslimiyet, ihlâs ve ahlâk bütünlüğü” üzerine kuruludur.
Modern çağ ise bu bütünlüğü şekle ve kimliğe indirgemiş, ruhu zayıflatmıştır.
Bugün “modern Müslüman” denilince, ibadet eden ama dünya merkezli düşünen; ahlâkî değerleri savunan ama menfaatle hareket eden bir tip ortaya çıkmıştır. İslam, dilde ikrar, kalpte tasdik ve amelde tezahür eder. Sadece inançla sınırlı kalmayan bu teslimiyet, insanın şahsiyetine yön verir. Bugün bize düşen görev;
Ruhsuz ibadetlerden ruhlu kulluğa,
Biçimden bilince,
Görünüşten ihlâsa,
Benlikten ümmet bilincine geçmektir.
Modern çağ, Müslüman’ı dış görünüşe, hızlı tüketime ve ruhsuzluğa mahkûm etmeye çalışsa da; Kur’an’ın ve Sünnet’in rehberliğinde ruhu diri, kalbi selim, ahlâkı imanla yoğrulmuş bir şahsiyet mümkündür.
İbadet ruhtan, ahlâk imandan koparsa Müslüman şekilsel kalır;
ama ruhla birleştiğinde, Rahmân’ın halifesi olur.
Gerçek Müslüman şahsiyet, ibadetiyle Allah’a yaklaşır, ahlâkıyla insanlara rahmet olur.
Selam ve dua ile