DİN CİDDİDİR, CİDDİYET İSTER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd, dinini hafife alanlara karşı kalpleri uyaran, ciddiyetin nuruyla kullarını aziz kılan Allah’a mahsustur. Salât ve selâm; dinin vakarını hayatının özüne işleyen, sözünde ve halinde istikametiyle örnek olan Efendimiz Muhammed Mustafa’ya, âline ve ashabına olsun.
Din; insanın Allah ile yaptığı en ciddi ahittir.
Bu ahit, sadece kelimelerle değil, hayatla mühürlenir.
“Lâ ilâhe illallah” demek, sadece bir cümle değil, bir taahhüttür.
Bu söz, insanı değiştirir.
Kalbini, niyetini, zamanını, ilişkilerini şekillendirir.
İşte bu yüzden din; basit bir inanç değil, bir sorumluluk bilincidir.
İslâm, oyun ve eğlence değildir. O, Allah’ın yeryüzüne indirdiği en büyük hakikattir; varlık gayesini bildiren bir nizamdır. Ciddiyetin, vakarın ve marifetin merkezidir. Zira İslâm bir akîde değil sadece; bir hayattır. Bu hayatın özü, Allah’a karşı ihsan şuuru içinde yaşamaktır. “Sanki O’nu görüyormuşçasına kulluk etmek.” Ciddiyet de işte burada başlar — gösterişte değil, hakikatin farkında olmada.
Allah Teâlâ buyurur:
“Biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri oyun olsun diye yaratmadık.”
(Enbiyâ, 16)
Bu ayet, müminin dünyaya bakışını belirler. Hayatı oyun ve oyalanma zanneden bir kalp, davanın ağırlığını taşıyamaz. Çünkü İslâm, bir “sorumluluk bilinci” üzerine kuruludur. Şaka kaldırmaz; “iman ettim” diyenin önüne, imtihanı da koyar.
Gerçek mümin bilir ki, Allah’ın emrine kayıtsız kalmak, ciddiyetsizliktir. Namazda gevşeklik, sözde tutarsızlık, amelde rehavet bunların her biri imanın vakarını zedeler. Resulullah (sav) buyurmuştur:
“Cenneti arzulayan onun için gayret eder; ateşten korkan ondan uzaklaşır. (Tirmizî, Kıyâme, 25)
Yani gayret, imanın alametidir. Ciddiyet, bu gayretin özüdür.
Bir insan, Allah’ı tanıdıkça ciddileşir. Çünkü kalp marifet nuruyla aydınlandığında, dünya gözünde küçülür. Gülümsemesi eksilmez, ama boş bir tebessüm de taşımaz. Kalbi saygıyla, dili ölçüyle konuşur. Çünkü bilir ki her kelime kaydedilir; her niyet hesaba katılır.
İbn Kayyım der ki:
“Marifet arttıkça ciddiyet artar. Zira gaflet, hafifliktir; marifet ise ağırlıktır.”
Bu söz, derin bir hakikati fısıldar: Allah’ı tanımak insanı vakar sahibi yapar. Ciddiyet, ruhta bir ağırlık değil, bir istikamet doğurur. Çünkü bu bilinç insanı dengede tutar , ne korkuda aşırı, ne de umutta kayıp..
İslâm davası, Allah’ın adını yüceltme davasıdır. Bu dava, heveskâr ellerle değil; istikrarlı kalplerle taşınır. Tarihte her diriliş, ciddiyetle başlamıştır. Ashab-ı kiramın, tabiin’in, ilim ve hikmet ehlinin yüzündeki vakar; sadece karakter değil, davaya sadakatin işaretidir.
İmam Malik’in şu sözü burada bir mihenk gibidir:“Bu ilim, dindir. Kimin elinden aldığınıza dikkat edin.”
Yani İslâm, samimiyet ve ciddiyetle yaşanmadıkça, ilim bir süs; hikmet bir söz olur. Hâlbuki hakiki âlimler, ilimlerinde vakar, amellerinde istikamet sahibiydiler. Çünkü biliyorlardı: Allah, kalpteki gayreti görür; sözdeki gösterişi değil.
Ciddiyet, dışa değil önce içe yönelir. Kişi kendini ciddiye almadıkça, dinini de ciddiye alamaz. İnsanın en büyük ciddiyet alanı nefsidir. Çünkü nefis daima “ertele” der, “sonra yap” der, “rahat et” der. Hâlbuki İslâm “şimdi yap” der; “gayret et” der.
Gazâlî der ki:
“İşin başı ciddiyet, sonu saadettir. Kim başında gevşek davranırsa, sonunda pişman olur.”Ciddiyet, nefsin oyunlarını fark etmek, hevâya teslim olmamaktır. Bu yüzden müminin her günü bir hesap günüdür; her namazı bir yenilenme fırsatıdır.
Ciddiyet, sertlik ve suratsızlık değildir. Kalbi diri tutan, ameli sadık kılan bir şuurluluktur. İslâm’ın ciddiyet istediği yer, insanın iç dünyasıdır: niyetinde, gayesinde, ahlakında. Çünkü İslâm’da gevşeklik, sönüklük; gafletin bir türüdür.
Rasulullah (sav) buyurdu:
“Allah işinizi en güzel şekilde yapmanızı sever.”(Beyhakî, Şuabü’l-İman)
Bu hadis, İslâm’ın ciddiyet çağrısıdır. Çünkü “ihsan”ın özü, her işi Allah’ı görüyormuş gibi yapmaktır.
Ve bu hâl, en yüksek ciddiyettir.
Gülümsemeyi bile ibadet kılan bu din, lakaytlığı değil, şuuru sever. Öyleyse her nefeste “ben bu davanın ciddiyetine layık mıyım?” diye sor.
Zira hafif yaşayan, bu ağır bir hesabın altından kalkamaz.
Allah sizden razı olsun hayırlı bereketli bir ömür versin inşaallah.