VEHBE ZUHAYLİ (RH.A)’İN BAKIŞ AÇISIYLA ENFAL SURESİ 36. VE 40. AYET-İ KERİMELER
Allah Yolundan Çevirmek İçin Yapılan Harcamanın Karşılığı
36- O kâfirler, mallarını Allah yolundan alıkoymak için harcarlar ve harcayacaklar da. Nihayet bu, onlara bir yürek acısı olacaktır. Sonra da mağlup olacaklardır. Küfrederler ise, en son cehenneme sürüleceklerdir.
37- Ki Allah murdarı temizden ayırdet-sin, murdarı birbiri üstüne koyup hepsini yığsın da onu cehenneme atsın. Onlar zarara uğrayanların tâ kendileridir.
Kâfirlerin Müslüman Olurlarsa Bağışlanacakları, Olmazlarsa Dinde Fitneyi Önlemek İçin Onlarla Savaşılacağı
38- Sen o kâfirlere de ki: Eğer vazgeçerlerse, geçmişteki kendilerine mağfiret olunur. Eğer yine dönerlerse, öncekilerin kanunu muhakkak devam etmiş olacaktır.
39- Hiçbir fitne kalmayıncaya ve din tamamiyle Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse, muhakkak ki Allah onların ne yaptıklarını iyice görür.
40-Ve eğer onlar vazgeçerlerse, bilin ki Allah sizin mevlânızdır. O ne güzel mevlâdır ve ne güzel yardımcıdır.
Açıklaması
Ey peygamber! Ebû Süfyan ve adamları gibi kâfirlere, eğer içinde bulundukları küfür, inad ve Peygamber (s.a.)’e düşmanlıktan vazgeçer, İslâm, itaat ve tevbe yoluna girerlerse, geçmiş küfürlerinin, günahlarının ve hatalarının bağışlanacağını söyle. Nitekim, İbni Mes’ud’dan gelen bir hadiste Resulullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: “Kim, müslüman iken iyilik ederse, cahiliyye döneminde yaptıklarından sorguya çekilmez. Kim de İslâm döneminde kötülük ederse, evvelinden de sonundan da sorguya çekilir.”
Yine Sahih’de gelen bir hadiste Resulullah (s.a) şöyle buyurmuştur: “İslâm, daha önce yapılanları siler süpürür. Tevbe de, kendinden önceki şeyleri siler süpürür.”
Müslim’in Amr b. As’dan rivayetine göre, o şöyle demiştir. Allah, kalbime imanı koyunca, Peygamber (s.a.)’e geldim, elini uzat sana biat edeyim, dedim. Elini uzattı, ben de elimi uzattım. Ne istiyorsun? dedi. Mağfiret olunmamı, dedim. Bunun üzerine Resulullah: “Ey Amr! Bilmiyor musun? İslâm, kendinden önce işlenmiş kötü şeyleri yıkar, yok eder. Hicret, kendinden önce işlenmiş kötü şeyleri yıkar, yok eder. Hac da, kendinden önceki günahları affettirir” buyurdu.
Eğer onlar kâfirlerin tarafında, insanları İslâm’dan çevirme, inatlık ve İslâm’la savaş yolunda olurlarsa, bulundukları hal üzere devam ederlerse, peygamberlerimi yalanlayan, onlara karşı çıkan eski yalanlayıcıları helak ve yok etme konusunda geçerli olan kanunumu onlara uygularım. Nitekim bu, Kureyş için Bedir’de ve daha başka yerlerde gerçekleşmiştir: “Muhakkak biz peygamberlerimize ve müminlere dünya hayatında ve şahitlerin ayağa kalkacakları günde yardım ederiz” (Mümin, 40/51).
Bu, onların küfrü ve inadı terketmedikleri takdirde başlarına gelecek şiddetli bir tehdittir.
Sonra Allahü Teâlâ, bu kâfirlerin hükmünü açıklıyor. Eğer küfre dönerler ve ona devam ederlerse, önceki ümmetlerin başına gelenlere maruz kalacaklardır. Bu durumlarında ısrar ederlerse, Allah onlarla savaşılmasını emrediyor: “Hiçbir fitne kalmayıncaya ve din tamamiyle Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın…” Yani, ey müslümanlar, düşmanınız olan müşriklerle öyle şiddetle savaşın ki, ortada şirk kalmasın, ancak Allah’a ibadet olunsun, hiçbir mümin dininden döndürülmesin, sadece “lâ ilahe illallah” (Allah’tan başka ilâh yoktur) denilsin. Bâtıl dinler yıkılsın, sadece İslâm dini kalsın. Bu el-Beyhâkî’nin Mâlik vasıtasıyla Zührî’den rivayet ettiği Peygamber Efendimize ait şu hadis-i şerife göre, Mekke ve civarındaki arap yarımadası içindir: “Arap yarımadasında iki din bir arada bulunmaz.” Razî şöyle der: Bunun bütün memleketlere hamlo-lunması mümkün değildir: Çünkü öyle olsaydı, Allah’ın emrettiği savaşla beraber, orada küfür kalmazdı.[1][17]
O halde savaştan amaç, din hürriyetine imkân vermekti. Çünkü hiç kimse, inancını terke zorlanamaz. Nitekim Cenâb-ı Hak şöyle buyurur: “Dinde zorlama yoktur. Hakikaten iman ile küfür apaçık meydana çıkmıştır” (Bakara, 2/256).
Eğer onlar, küfürden ve sizinle savaştan vazgeçerlerse, onların iç yüzlerini bilmeseniz de, onlardan vazgeçin. Çünkü Allah, onların amellerini bilmektedir. Onları ona göre mükafatlandırır.
Eğer sizin davetinizi dinlemekten yüz çevirir, küfürden vazgeçmezlerse, onların bu durumlarına önem vermeyin. Bilin ki Allah, sizin işlerinizi üzerine almıştır. Sizin yardımcmızdır. Onlara önem vermeyin. Allah kimin mevlası ve yardımcısı olursa, o hiçbir şeyden korkmasın, O, ne güzel mevladır ve ne güzel yardımcıdır. Mevlâsı olduğu şahsa kaybettirmez. Allah’ın yardım ettiği şahıs mağlup edilemez.
Fakat Allah’ın yardımı iki şeye bağlıdır: Cihad için maddî ve manevî hazırlık “Siz de onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve bağlanıp beslenen atlar hazırlayın” (Enfal, 8/60). Bir de, Allah’ın dinine, şeriatının uygulanmasına yardımcı olmak “Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a yardım ederseniz, O da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit kılar” (Muhammed, 47/7).
İslâm’a, amelle değil sadece sözle bağlanmak, olağanüstülüklerle yardım istemek, sadece dua ile yetinmek, hazırlık yapmamak, Filistin ve diğer İslâm beldelerinde görüldüğü gibi, istenen zaferi getirmez. [2][18]