VEHBE ZUHAYLİ (RH.A)’İN BAKIŞ AÇISIYLA ENFAL SURESİ 48. VE 49. AYET-İ KERİMELER
Bedir Savaşında Şeytanın Kafirlerden Uzaklaşması
48- Hani o zaman şeytan, onların yaptıklarını süslemiş ve şöyle demişti: “Bugün insanlardan size galip gelecek yoktur. Ben de muhakkak sizin yar-dımcınızım.” İki ordu göründüğü vakit, iki topuğu üstüne kaçarak: “Ben sizden katiyyen uzağım. Gerçekten ben sizin göremeyeceğinizi görüyorum. Ben muhakkak Allah’tan korkarım. Allah ikabında çok şiddetlidir” demişti.
49- O zaman münafıklarla kalblerinde hastalık olanlar: “Bunları dinleri aldattı” diyorlardı. Halbuki kim Allah’a dayanıp güvenirse, hiç şüphesiz Allah, mutlak galiptir tam hüküm ve hikmet sahibidir.
Açıklaması
Ey peygamber! Şeytanın müşriklere, vesvese vermek suretiyle amellerini güzel gösterdiği, sayılarının, mal ve silahlarının çokluğundan dolayı asla mağlup edilemeyecekleri zannını verdiği, şeytana itaatlarının, onları kurtaracağı ve memleketlerindeki Bekr Oğullarının düşmanlıklarından emin kılacağı düşüncesini verdiği, “şüphesiz ben size yardımcıyım” dediği zamanı hatırla. Şeytan onlara, o mıntıkanın büyüğü, Müdlic Oğullarının lideri Süraka b. Malik b. Cu’şam suretinde gelmişti. Ayette geçen “Câr” kelimesi, arkadaşını savunan, ondan -komşunun komşudan giderdiği gibi- çeşitli zararları gideren kimse demektir. Nitekim şu ayette de şöyle buyurulmaktadır: “(Şeytan) onlara vaad eder, olmayacak kuruntulara düşürür. Şeytanın kendilerine vaad ettiği şeyler ise aldatmaktan başka bir şey değildir” (Nisa, 4/120).
Savaşan iki topluluk karşılaştığı zaman, şeytan iki ökçeleri üzerine basarak onlardan uzaklaştı. Allah’ın askerleri inince, tuzağı boşa çıktı. Meleklerin müslümanlara yardımını görünce, onların durumundan ümidini kesti, Allah’tan korktu, Allah’ın dünya ve ahiretteki azabının çetin olduğunu anladı. Meleklerin askerlerini yakmalarından çekindi. İşte işin başında, şeytanın askerleri müşriklerle beraberdiler, onlara vesvese veriyorlar, onları saptırıyorlardı. Allah’ın askerleri olan melekler de müminlerle beraberdiler, onların kalblerine sebat veriyorlar, onları destekliyorlar, onlara Allah’ın zaferini vaad ediyorlardı. “Allah’ın cezası şiddetlidir” sözü, İblis’in sözü olabileceği gibi, Allah’ın sözü de olabilir. O zaman İblis’in sözü, “ben Allah’tan korkuyorum” sözünde biter.
İblis’in Süraka suretinde görünmesi, Hz. Peygamberin büyük mucizesini göstermek içindir. Çünkü Kureyş kâfirleri, Mekke’ye geri döndükleri zaman, “Kureyş ordusunu, Süraka yenilgiye uğrattı” dediler. Bu söz, Süraka’ya ulaşınca: “Vallahi, ben gittiğinizi duymadım, yenilginizi duydum” dedi. İşte o zaman, insanlar, o şahsın Süraka olmayıp, şeytan olduğunu anladılar” [1][24]
İşte şeytanın durumu böyleydi. Sonra Allahü Teâlâ, münafıkların durumunu zikrederek: “O zaman münafıklarla…” yani, ey peygamber, münafıklarla kalblerinde hastalık bulunanlar, inancı ve imanı zayıf kimseler, müslümanlann azlığını, müşriklerin çokluğunu görünce: “Bunları dinleri aldattı, diyorlardı.” Yani dinlerine aldandıklannı, kendilerini kuvvetli hissettiklerini, o yüzden zafere nail olacaklarını zannettiklerini, bu yüzden de üç yüz küsur kişiyle, bini aşkın bir orduya karşı savaşa çıktıklarını söyledikleri zamanı hatırla. Askerî güç dengeleri ve insanların gözünde iki ordunun durumu böyleydi. Fakat Allah’ın değerlendirmesinde gerçek böyle değildi: “Nice az bir topluluk, daha fazla bir topluluğa Allah’ın izniyle galip gelmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir” (Bakara, 2/249). Onun için Cenab-ı Hak, ayetin sonunda; “Kim Allah’a dayanıp güvenirse…” yani, kim işi Allah’a havale eder, O’na güvenir, O’na sığınırsa, O ona yeter, onun yardımcısı ve destekçisidir. Allah her işinde mutlak galip ve yaptığı her işte tam hüküm ve hikmet sahibidir. Yarattıklarını bilendir, dilediğine yardım eder. Özellikle de, O’nun kanunu, bâtıla karşı hakka yardım etmeyi, kuvvetli çoğa, zayıf azı musallat kılmayı gerektirir: “Kalblerinde hastalık olanlar” sözünün, münafıkların sıfatlarından olması caiz olduğu gibi, bu kimselerle müellefe-i ku-lub gibi, İslâm’da kararlı olmayan (İslâm’a henüz ısınmamış) kimselerin kasdo-lunması da caizdir. Fakat uygun olan, bu ikisinin bir smıf olmasıdır. [2][25]