TABERİ (RH.A)’İN BAKIŞ AÇISIYLA KEHF SURESİ 1. VE 5. AYET-İ KERİMELER

KEHF SURESİ
Kehf sûresi Mekke’de nazil olmuştur ve yüz on âyettir. Bu Sûre-i Celile, hikmetlerle dolu birkaç kıssayı beyan etmektedir. Bunlardan birisi “Ashab-ı Kehf kıssasıdir. “Kehf’ “Mağara” demektir. “Ashab-ı Kehf’ ise “Mağaraya sığınanlar” anlamına gelmektedir. Sûre-i Celile, ismini de buradan almaktadır.
Ashab-ı Kehfın kimler oldukları, niçin oraya girdikleri ve orada ne kadar kaldıkları gibi hususlar etraflıca beyan edilmektedir. Ashab-ı Kehf i anlatan âyetlerde buyurulmaktadır ki: “Ey Muhammed, şimdi biz sana onların kıssasını olduğu gibi dosdoğru anlatacağız. Onlart rablerine iman etmiş gençlerdi. Biz de onların hidayetlerini artırmıştık”, “Kavimlerinin karşısına dikilip tam bir kararlılıkla şunu söyledikleri zaman, biz onların kalblerini pekiştirip cesaret vermiştik.” Bizim rabbimiz, göklerin ve yerin rabbidir. Biz, ondan başka hiçbir ilah tanımayız. Yemin olsun ki eğer biz bunun aksini söyleyecek olursak o takdirde saçma bir şey söylemiş oluruz.[1][1]
Allah’a iman etmiş olan bu gençlerin, kâfirlerin zulmünden kaçarak sığındıkları mağarada ne kadar kaldıkları da şöyle ifade ediliyor: “Mağarada ne kadar zaman kaldıklarını birbirlerine sormaları (İlahî kudretin sırrına ermeleri) için biz onlan uyuttuğumuz gibi uyandırdık. İçlerinden biri: “Ne kadar zaman kaldınız?” dedi. Onlar da “Bir gün veya günün bir bölümü kadar bir zaman kaldık” dediler. Bunu bilemeyince aralarında şöyle konuştular, “Ne kadar kaldığınızı rabbiniz daha iyi bilir. Şu gümüş parayla birinizi şehre gönderin. Yiyeceklerin hangisi daha iyi ve temiz baksın, ondan size nzik getirsin. Fakat nâzik davransın. Sakın sizi kimseye sezdirmesin”. “Ashab-ı Kehf mağarada üç yüz yıl kaldılar. Buna dokuz yıl daha ilave ettiler. [2][2]
Ashab-ı Kehfin sayılarının ne kadar olduğu da şöyle beyan ediliyor: “Ashab-ı Kehfin sayılarında ihtilaf eden bir cemaat “Onlar üç kişidir, dördüncüleri köpekleridir” diyecektir. Diğer bir cemaat de “Onlar beş kişidir altıncıları köpekleridir” diyecektir. Her ikisi de gayba taş atmaktadır. Bir başka cemaat da “Onlar yedi kişidir sekizincileri köpekleridir” diyecektir. Ey Muhammed, sen şöyle de: “Rabbim onların kayısını daha iyi bilir. Bir de rabbimin bildirdiği çok az kimse bilir”. Onlarla ashab-i Kehf hakkında münakaşa ederken yumuşak davran. Onlardan hiçbirine ashab-ı Kehf ile ilgili bir şey sorma. [3][3]
Sûre-i Celilede, bahçe sahibi kibirli bir insana ait bir kıssa da şöyle anlatılıyor: “Ey Muhammed, sen onlara şu iki adamın durumunu misâl olarak ver. Biz, onlardan birine iki üzüm bağı vermiştik. Etrafını hurma ağaçlarıyla donatmıştık. Aralarında da bir ekinlik yapmıştık”. “Her iki bağ da ürünlerini hiç eksiksiz vermişti. Aralarından bir de ırmak akiştmiştik”. “İki bağın sahibinin ayrıca başka mallan da vardı. Arkadaşıyla münakaşa ederken bu kişi “Ben, malca senden daha zengin ve adamca da daha arkalıyım” dedi”. “Kendine zulmederek bağına girdi ve şöyle dedi:
“Bunun hiçbir zaman yok olacağını sanmıyorum”. “Derken ürünü kuşatılıp yok edildi. Çardakları yerle bir olmuş bağına harcadığı emek karşısında içi yanarak ellerini oğuşturmaya başladı. “Keşke rabbime hiçbir şeyi ortak koşmasaydım” diyordu. [4][4]
Sûre-i Celilede Hz. Âdem ile İblis’in kıssasına da kısaca temas ediliyor ve isyankâr İblis’in inkâr ve inadı bir daha gözler önüne seriliyor ve şöyle buyuruluyor: (Ey Muhammed,1 sen insanlara Âdem ile İblis’in kıssasını hatırlat) Hani bir zaman biz Meleklere “Âdeme secde edin” demiştik de îblis’in. dışında bütün Melekler secde etmişlerdi. Cinlerden olan İblis ise rabbinin emrinden çıkmıştı. Beni bırakıp İblis’i ve soyunu dostlar mı ediniyorsunuz? Halbuki onlar sizin düşmanınızdır. Zalimler için bu, ne kötü bir değiştirmedir. [5][5]
Yine Sûre-i Celilede Hz. Musa ile Hızır aleyhisselamın kıssası anlatılıyor. (Ey Muhammed, Musa ile salih bir kulumuzun kıssasını hatırla) Hani bir zaman Musa, genç bir adamına: “Durmayacağım, iki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim veya yıllarca yürüyeceğim” demişti”. “Musa ve adamı, iki denizin birleştiği yere vardıklarında (Allah’ın emriyle yanlarına aldıkları) balıklarını unutmuşlardı. Bu arada balık, yanlarından sıyrılıp denizin, dehlize dönen yolunu tutmuştu. [6][6]
Hz. Musa ile Hızır aleyhisseîamm bundan sonra neler yaptıkları, yolculuklarını nasıl devam ettirdikleri ve aralannda geçen olaylar beyan ediliyor. Hızır aleyhisselamın, bindikleri gemiyi delmesi, bir çocuğu öldürmesi ve yıkılmak üzere olan bir duvarı düzeltmesi, Musa aleyhisselamın, başlangıçta yaptıkları anlaşma gereğince bunların neden böyle yapıldıklarını Hızır aleyhisselama sormaması gerekirken sabredemeyerek sorması ve Hızır aleyhisselamin da bunların sebeplerini anlatarak arkadaşlıklarının sona ermesi beyan ediliyor.
Sûre-i Celilede son olarak Zülkarneyn kıssası beyan ediliyor. “Ey Muhammed, sana, Zülkarneyn’den sorarlar. Onlara: “Size onun hakkında bazı hatıralar anlatacağım” de”. “Biz ona yeryüzünde büyük bir güç ve mevki verdik. Biz ona, ulaşmak istediği her şeyi elde etmenin yolunu gösterdik. [7][7]
Zülkarneyn’in batıya ve doğuya yaptığı uzun seferler, oralarda yaptığı işler ve karşılaştığı olaylar, Ye’cüc ve Me’cüc hadisesi anlatılıyor.
Cenab-ı Hakkın sözlerinin, yazmakla bitirilemeyecek kadar çok olduğu beyan ediliyor ve Sûrenin sonunda bulunan âyette şöyle buyuruluyor. “Ey Muahmmed, de ki: “Eğer, rabbimin sözlerini yazmak için denizler mükerrep olsa, rabbimin sözleri bitmeden denizler biter. Bir o kadar denizi yardım olarak katsak da. [8][8]
Surenin Nüzul Sebebi
Taberi, bu sûrenin nüzul sebebi hakkında özetle şöyle demektedir: “Kureyşliler adamlarından birkaçını Medine’de bulunan Yahudi Hahamlarına göndermişler ve onlardan Peygamberlik hakkında malumat almak istemişlerdir. Yahudi Hahamları da onlara, Resuîullah’tan, Ashab-ı Kehfi, dünyayı dolaşan Zülkarneyn’i ve Ruh’un ne olduğunu sormalarını, bunlara cevap verirse Hak Peygamber olduğunu, veremezse yalancı olduğunu ve söylediklerini kendi kafasından uydurmuş olacağını söylemişlerdir. Adamlar, Mekke’ye dönmüş ve Resulullah’a bu sorular sorulmuş Resulullah da yakın bir zamanda cevap vereceğini vaadetmiştir. Fakat o sırada vahyin inmesine ara verilmiş, bunun üzerine Mekkeliler, insanlara, Resulullah’ın aleyhinde propaganda yapmaya başlamışlardır. Nihayet Cebrail aleyhisselam Kehf sûresini getirmiş, bu sûrede Ashab-ı Kehf ve Zülkarneyn kıssaları anlatılmıştır. Ruh hakkında ise, îsra sûresinde geçen “Ey Muhammed, sana ruhtan soruyorlar de ki: “Ruh, rabbimin bileceği bir şeydir. Size ancak az bir bilgi verilmiştir[9][9] âyet-i Kerimesi nazil olmuştur.[10][10]
Surenin Fazileti
Kehf sûresinin fazileti hakkında birçok Hadis-i Şerfler zikredilmiştir. Berâ b. Âzib diyor ki:
“Üseyd b. Hudayr Kehf sûresini okudu. O anda evinde bir at bulunuyordu. At ürkmeye başladı. Üseyd namazdan selam verdi bir de ne görsün atı bir duman veya bulut kaplamış vaziyette. Üseyd gelip bunu Resulullah’a anlattı. Resulullah da: “Oku ey falan (Üseyd) o gördüğün, Kur’an okunurken inen, huzur verici şeydir” buyurdu[11][11]
Peygamber efendimiz (s.a.v.) diğer bir Hadis-i Şerifinde de bu Sûrenin fazileti hakkında şöyle buyurmuştur:
“Kim Kehf sûresinin başından on âyet ezberleyecek olursa Deccalın şerrinden korunmuş olur. [12][12] Diğer bir rivayette ise: “Kim, Kehf sûresinin sonundan on âyetini ezberleyecek olursa Deccalın şerrinden korunmuş olur”[13][13] buyunnaktadır. Diğer bir rivayette:
“Kim, Kehf sûresinin başından üç âyet okursa Deccalın fitnesinden korunmuş olur[14][14]buyurmaktadır.
Peygamber efendimiz (s.a.v.) Deccal hakkında da şöyle buyurmuştur:
“Sizden kim onun zamanına yetişecek olursa ona karşı Kehf sûresinin baş tarafını okusun. O sûrenin baş tarafı sizi, Deccalın fitnesinden korur. [15][15]
Peygamber efendimiz diğer bir Hadis-i Şerifinde de şöyle buyuruyor:
“Kim, Kehf sûresinin başını ve sonunu okuyacak olursa bu sûre o kişi için ayaklarından başına kadar nur olur. (Onu kaplar) Kim de tamamım okuyacak olursa bu sûre o kişi için yerden göğe kadar uzanacak bir nur olur. [16][16]
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla.
1-4 Hamdolsun Allah’a ki, o, inkarcıları, katından gelecek şiddetli bîr azapla uyarsın, salih amel işleyenleri, içinde ebedî olarak kalacakları güzel bir mükâfaatla müjdelesin ve “Allah çocuk edindi” diyenleri uyarmış olsun diye kulu Muhammed’e dosdoğru olan ve kendisinde hiçbir çarpıklık yapmadığı Kur’anı indirdi.
Allah teala önemli hadiseleri haber verirken kendisine hafiiueuilinesini emreder. Bu sûrenin başında da, Kur’an-ı Kerimin, Hz. Muhammed (s.a.v.)e indirildiğini zikretmekte ve bu itibarla da kendisine hamdedilmesini emretmektedir. Kur’an-i Kerim, Allah teaîanm verdiği nimetlerin en büyüğüdür. Zira Allah teala onunla insanları cehaletin karanlıklarından çıkarıp ilmin nurlarına iletir. Ona iman edenleri dünya ve âhirette mutlu kılar. [17][17]
5- “Allah çocuk edindi” diyenlerin de atalarının da bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Ağızlarından çıkardıkları bu söz ne ağır bir sözdür.
Söyledikleri, yalandan başka bir şey değildir.
“Allah çocuk edindi” diyen müşriklerin, Allah hakkında veya söyledikleri bu sözün mahiyeti hakkında hiçbir bilgileri yoktur. Bu hususlarda atalarından da gerçek bir malumat almış değillerdir. Zira onlar da bunları bilmiyorlardı. Ağızlarından çıkan bu söz, ne ağır bir sözdür. Onlar, bu konuda yalandan başka bir şey söylemezler. [18][18]