VEHBE ZUHAYLİ (RH.A)’İN BAKIŞ AÇISIYLA ENFAL SURESİ 32. VE 35. AYET-İ KERİMELER
Müşriklerin Azab İstemeleri Ve Hz. Peygamber’e Hürmeten Azab Edilmemeleri
32- Hani bir zaman da: “Allah’ım, eğer bu, senin katından indirilmiş gerçekse, üzerimize gökten taş yağdır, yahut bize acıklı bir azab getir” demişlerdi.
33- Halbuki sen içlerindeyken Allah onlara azap edecek değildi. Onlar istiğfar ederlerken de, Allah onlara azap edecek değildir.
34- Neden Allah onlara azab etmesin? Onlar Mescid-i Haram’dan. -kendileri ona lâyık olmadıkları halde- alıkoyup duranlardır. O sakınanlardan başkaları onun ehilleri değildir. Fakat onların çoğu bilmezler.
35- Onların Beyt yanında duaları, ıslık çalmaktan ve el çırpmaktan başka bir şey değildi. Küfrünüzden dolayı azabı tadın artık.
Açıklaması
Ey Muhammed! Kureyş’in: “Allah’ım, eğer bu senin katından indirilmiş gerçekse, fil ashabını cezalandırdığın gibi, gökten indireceğin taşla bizi cezalandır. Ya da onun dışında acıklı bir azabla azablandır” dediği zamanı hatırla.
Bu, Allahü Teâlâ’nm Kureyş’in küfrünü, taşkınlığını, inadını ve kendilerine okunan Kur’ân ayetlerini dinledikleri zaman ileri sürdükleri bâtıl iddialarını haber vermedir. Onların: “Şüphesiz Kur’ân, evvelkilerin efsaneleri, onun uydurmasıdır. Eğer o gerçekten Allah tarafından gönderilmiş olsaydı, bizim bu inkârımız ve istediğimiz karşısında, Allah bize elbette taş, ya da acıklı azab indirirdi” sözlerini hikâyedir.
Onların muradı, Kur’ân’ın, Allah katından indirilen bir hak olduğunu inkâr etmekdi. O Allah katından indirilen hak olsa bile onlar ona tabi olmayacaklarını açıklamak içindi. Bilakis helaki tercih ediyorlar ve Kur’an Hak’tır diyenlerle alay ediyorlardı. Bu, inkârın en son noktası demekti. Son derecedeki cehaletlerinden, aşırı derecedeki yalanlamalarının alâmetidir. Nitekim başka ayetlerde de, onların acele tarafından ceza istedikleri ifade olunur: “Senden azabı çabucak isterler. Eğer muayyen bir vakit olmasaydı elbette onlara azab gelirdi. Onlara ansızın gelecektir. Ve onların haberleri olmaz.” (Ankebut, 29/53).”Onlar azabdan nasibimizi bize acele ver (ki görelim) dediler” (Sâd, 38/16).
Sonra Allahü Teâlâ, onların azablarmın geciktirilme sebebini zikrederek: “Halbuki sen içlerindeyken Allah onlara azap edecek değildi” buyurmuştur. Yani, aralarında peygamber varken, onlara azab etmek, Allah’ın sünnetine, rahmetine ve hikmetine uygun düşmez. Çünkü O, onu âlemlere azab ve işkence için değil, rahmet olarak gönderdi. Allah hiçbir ümmeti, peygamberleri arala-rmdayken azap etmemişti. İbni Abbas şöyle demiştir: “Hiçbir ümmet, Peygamberleri ve müminler aralarından çıkıp emrolundukları yere varmadıkça azab olunmamıştır. O, onlar istiğfar ederken, geçmiş ümmetlerin azab olunduğu gibi, dünyada iken, köklerinin kazınması şeklinde bir azabla azablandırmaz.”
İstiğfar edenler kimlerdir? İbni Abbas’a göre, onlar kâfirlerdir. Tavaf ederlerken: “Bizi affet ya Rab” diyorlardı. İstiğfar edenler fâcir de olsalar, bazı serler ve zararlar önlenir. Bazılarına göre de buradaki istiğfar, kafirlerin arasında bulunan ve hakir görülen müslümanlara racidir. Buna göre mana, içlerinde istiğfar eden müslümanlar varken, Allah onlara azab edici değildir, olur… Nitekim, onlar aralarından çıkınca, Allah onlara, Bedir’de ve daha başka yerlerde azab etti.
Denilmiştir ki: Burada istiğfarla İslâm murad olunmaktadır. Yani, onlar müslüman olacaklar iken, bazıları bazılarının peşinden müslüman olacakken, yahut onların Allah’a inanan ve ona istiğfar eden çocukları olacak iken, Allah onlara azab etmez, demektir.
Cenâb-ı Hak, onların dünyada, köklerinin kazınması şeklindeki bir azabla azablandırılmayacaklarını ifade ettikten sonra, başka bir ihtimali açıklamıştır. O da, gerektiğinde ve engel de ortadan kalktığında, köklerinin kazınması şeklindeki bir azabtan başka bir azabla azablandırılabileceklerdir. “Neden Allah onlara azap etmesin?” Yani, Allah, onları niçin başka bir azabla azaplandırma-sm, o azabtan daha hafif bir azabın gelmesine hangi şey engel olabilir? Onlar, müslümanlarm ibadetlerini ifa için, Mescid-i Haram’a girmelerini engelliyorlardı. Nitekim Peygamber (s.a.)’i ve ashabını Mescid-i Haram’dan çıkardılar. O yüzden onlar, Allah’ın azabına müstahaktılar. Fakat Allah bunu, Peygamber (s.a.) aralarında olduğu için uygulamadı.
O halde, bu durumda olan kimseler Mescid-i Haram’ın dostu olamazlar. Onlar kılıçla öldürülmeye layıktırlar. Nitekim Allah onları, Bedir Günü’nde öldürdü, azab etti. Ebû Cehil gibi, küfrün ileri gelenleri öldürüldü, birçoğu esir alındı. Bu suretle İslam’ı aziz kıldı, yüceltti.
“Kendileri ona lâyık olmadıkları halde…” Onlar şöyle diyorlardı: Biz, Beyt-i Haram’ın velileriyiz, istediğimizi oradan uzaklaştırır, istediğimizi sokarız. İşte onların bu sözlerine Allah şöyle cevap verdi; Şirkleri ve Peygamber (s.a.)’e düşmanlıkları sebebiyle, onlar, Mescid-i Haram’ın velayetine lâyık değillerdir.
Onun dostu ve hamisi, ancak müslümanlardan, muttaki olanlar olabilir, her müslüman buna ehil değildir. Ancak muttaki, iyi kimseler ehil olabilirken, putlara tapan kafirler buna nasıl ehil olabilir?
Fakat onların pek çoğu, müttakilerin Allah’ın dostu olduğunu dolayısıyla onun azabından onların emin olabileceğini bilmiyorlar.
Sonra Allahü Teâlâ, Kabe’nin bakım ve idaresini üzerlerine almaya ehil olmayışlarının sebebini açıkladı: Onların, Kabe’deki duaları itaat ve ibadetleri, ıslık çalıp el çırpmak şeklindeydi. Kabe’ye gereği şekilde saygı göstermiyorlar-dı. İbni Abbas şöyle demiştir: Kureyş, Kabe’yi çıplak olarak, ıslık çalarak ve el çırparak tavaf ediyorlardı. Mücahid ve Said b. Cübeyr ise şöyle demişlerdi: Kureyş Resulullah (s. a) tavaf ederken karşısına çıkıyorlar, onunla alay ediyorlar, ıslık çalıyorlar, tavafını ve duasını karıştırıyorlardı. Aynı rivayet, Mukatil’den de naklolunmuştur.
İbni Abbas’m sözüne göre: Islık çalmak ve el çırpmak, onların bir ibadet şekliydi. Mücahid, Mukâtil ve İbni Cübeyr’e göre ise, Peygamber (s.a.)’e eziyet vermek içindi. Razî, ilk görüşün: “Onların Beyt yanında duaları, ancak ıslık çalmaktan başka bir şey değildi” ayetinin manasına daha yakın olduğunu söyler.
Ancak kâfirlerin yapacağı işler ve küfrünüz sebebiyle Bedir Günü, katlo-lunmak ve esir edilmek şeklinde azabı tadın ki, bu sizin istediğiniz azabtır. [1][16]