VEHBE ZUHAYLİ (RH.A)’İN BAKIŞ AÇISIYLA ENFAL SURESİ 5. VE 8. AYET-İ KERİMELER
Bazı Müminlerin Bedir’de Kureyşle Savaşmak İstememesi
5- Rabbin seni hak uğrunda evinden çıkardığı zaman da müminlerden bir zümre muhakkak isteksizdiler.
6- Hak apaçık meydana çıktıktan sonra, sanki göre göre ölüme sürükleni-yorlarmış gibi, seninle mücadele ediyorlardı.
7- Hani o zaman Allah, size o iki taifeden birinin sizin olduğunu vaadediyordu. Siz ise kuvvetsiz ve silahsız olanın kendinizin olmasını arzu ediyordunuz. Allah da sözleriyle hakkı açığa vurmayı ve kâfirlerin arkasını kesmeyi istiyordu.
8- O, günahkârlar istemese de hakkı devamlı kılacak, bâtılı da yok edecekti.
Bedir Olayına Bir Bakış:
Kureyş’in eziyetinin artması sebebiyle Peygamber (s.a.) ve ona inanan ashabı, Mekke’den Medine’ye hicret etti. Müslümanlar mallarını, topraklarını ve evlerini Mekke müşriklerine bıraktılar.
Resulullah, Kureyş’li 40 kişiyle birlikte Ebû Süfyan idaresindeki erzak ve mal yüklü Kureyş’e ait kervanın Şam’dan gelmekte olduğunu duyunca, Müslümanları onlara karşı çıkmaya davet ederek şöyle dedi: İşte Kureyş kervanı, içlerinde malları var. Onlara karşı çıkın. Allah’ın, onları size ganimet olarak nasip edeceğini umuyorum. Onunla beraber 310 küsur erkek çıktı. Bedir yolu üzerindeki deniz kıyısına doğru gittiler.
Ebû Süfyan, Hicaz’a yaklaşınca etrafa, haberler toplayacak kimseler gönderdi. Resulullah’m kendisine karşı buraya çıktığını öğrendi. Hemen, Damdam b. Amr el-Ğıfarî’yi, Hz. Muhammed’in arkadaşlarıyla birlikte kendilerinin karşısına çıktığını haber vererek, mallarını kurtarmaları için Mekkelilere gönderdi. Bin kadar kişi hazırlık yaptı. Ebû Süfyan, kervanı deniz kıyısından götürdü. Kervanı ve malları kurtardı. Mekke’den savaş için çıkanlar, Bedir suyuna geldiler. Ebû Cehil Mekke’de Kabe’nin üstünden şunları söyleyerek, insanları savaşa çağırmıştı: Çabuk olun! Her türlü güçlük ve zillete rağmen, kervanınızı ve malınızı kurtarın. Eğer onları Muhammed ele geçirirse, bir daha asla iflah olmazsınız. Ebû Cehil, savaşa çıkan Mekkeli topluluğun başında idi. Sonra ona, kervanın sahil yolunu tuttuğu ve kurtulduğu, insanları Mekke’ye döndürmesi söylendi. O buna şu karşılığı verdi: Hayır! Bu asla olamaz. Oraya gidip develer keseceğiz, şaraplar içeceğiz, çalgıcılar çalgı çalacak, bütün Araplar bizi ve savaşmaya çıkışımızı, Muhammed’in kervanı ele geçiremediğini konuşacak.
Resulullah (s.a.) olanları insanlara haber verdi. Onlarla istişare etti. Ebû Bekir (r.a.) ayağa kalktı. Güzel bir konuşma yaptı. Sonra Ömer kalktı, güzel bir konuşma yaptı. Sonra Mikdâd b. Amr ayağa kalktı, şöyle dedi: biz sana, İs-railoğullarınm Musa’ya: “Sen Rabbinle git de, onlarla ikiniz savaşın, biz de buracıkta oturucularız” (Mâide, 5/24) dediği gibi demeyiz. Biz de savaşırız. Seni hakla gönderene yemin olsun ki, bizi Berkü’l-Ğımad’a (Yemen’de bir şehir) götürsen, seninle beraber oraya gideriz”.
Resulullah (s.a.) onun bu konuşmasına hayır dua etti. Ensar şöyle dedi: Biz ensar topluluğu, Mikdad’m söylediği gibi söyleriz. Bu, bizim için çok mal olmasından daha sevimlidir.
Sonra Hz. Peygamber: “Ey insanlar! Bana şehadet edin” buyurdu. Çünkü, ona Medine’deyken yardım etmek, savunmak üzere biat etmişlerdi. Medine dışında kendisine yardım etmemelerinden korkuyordu. Sa’d b. Muaz: “Vallahi, ya Resulullah, sen herhalde bizi kasdediyorsun” dedi. Resulullah, evet, buyurdu. Muaz: “Sana iman edip tasdik ettik, getirdiğin şeylerin hak olduğuna şehadet ettik. Bunun üzerine canla başla sana söz verdik, Allah’ın sana emrettiğini sen uygula. Ya Resulullah, bizden tek bir kimse bile geri kalmaz. Seni hakla gönderene yemin olsun ki, bize şu denizi göstersen, ona dalsan, seninle beraber biz de dalarız. Hiç kimse geri kalmaz. Düşmanla karşılaşmaktan çekinmeyiz. Savaş esnasında sabrederiz, düşmanla karşılaşınca sadakat gösteririz. Bizi Allah’ın bereketine götür” dedi. Resulullah, Sa’d’m bu sözüne sevindi ve sonra şöyle buyurdu:
“Yürüyün Allah’ın bereketine. Sevinin, çünkü Allah bana iki taifeden birini vaad etti: Ebû Süfyan’m başında bulunduğu Şam’dan gelen kervan, ya da onlara yardıma gelen, başlarında Ebû Cehil’in bulunduğu Mekke’den savaş için gelenler.. Vallahi, sanki ben, şu anda, onların yere yıkıldığını görüyorum.[1][5]
Açıklaması
Şüphesiz sahabenin savaş ganimetlerinin eşit şekilde paylaştırılmasını iyi görmemeleri senin Medine’deki evinden, ya da Medine’den savaş için çıkmanı kötü görmeleri gibidir.’ Çünkü Medine onun hicret edip yerleştiği, ya da evinin bulunduğu yerdi. Hikmetle ve doğru sebep ile çıkarılmıştı. Müminlerden bir grup da, savaşa hazır olmadıklarından, çıkmak istemiyorlardı. Onun için O, seni onlar çıkmak istemedikleri halde çıkardı. İki hal arasındaki teşbih, istememe halidir. Çünkü müslümanlardan bazısı, Bediimde iki şeyi kerih gördü.
1- Ganimetin aralarında eşit şekilde taksimini kerih gördüler. Onlar gençlerdi. Savaşmışlar, ganimet almışlardı.
2- Kureyş ile savaşmak istemediler. Çünkü, Medine’den ganimet maksadıyla çıkmışlardı, savaşa hazırlık yapmamışlardı.
Fakat Allahu Teâlâ, bu iki mesele hakkında onlara şöyle dedi: Siz, ganimetler konusunda ihtilâf edip birbirinizle çekiştiğiniz gibi -ki Allah onu sizden aldı, onun taksimini, Hz. Peygamber (s.a.)’e bıraktı, O da onları adaletle, eşit bir şekilde dağıttı ve bu sizin için çok iyi oldu- yine düşmana karşı çıkmayı ve silah sahipleriyle (bunlar dinlerine yardım ve kervanlarını kurtarmak isteyenlerdi) savaşmak istemediğiniz zaman; savaşı istememenizin sonu, Cenab-ı Hakk’m onu, size takdir etmesi, düşmanla sizi herhangi vakit tayinini söz konusu olmadan bir araya getirmesi ve size zafer nasip etmesi oldu.
İki şeyden çıkan sonuç: Her ikisinde de, Peygamber (s.a.)’in emrine tabi olmak, hayırdır, doğrudur, yarar getirir.
Müminler, kervanı tercih ettiklerinden, adam ve savaş malzemesi azlığı, sayıca ve savaş malzemesi açısından daha çok olan müşriklerle savaşmaktan korktukları için, seninle hak ve doğru olan görüş -Mekke’den savaş için gelenlerin karşısına çıkmak- hususunda mücadele ediyorlar. Sen, onlara her halükârda zafere ulaşacaklarım, Allah’ın sana iki taifeden birini -kervan yahut savaş için çıkanlar- vadettiğini, kervanın kurtulduğunu, savaş için çıkanlardan başka ortada kimse kalmadığım, biz savaşa hazır değiliz, demeye neden olmadığım söylemene, hakkın ve doğrunun ortaya çıkmasına rağmen, onlar seninle mücadele ediyorlar.
Sonra Allah, onların zafere ve ganimete gittikleri zamanki aşırı korkak hallerini, ölüme sevkolunan kimselerin haline benzetti.
Fakat Allahu Teâlâ, peygamberine ve müminlere zafer vaadetti ki, O’nun vaadi geri kalmaz. Kuvvetler dengesinin görünürdeki hesabı, çoğu kere aksine gerçekleşir. Çünkü, nice az topluluk vardır ki, çok topluluğa galip gelmiştir.
Allah’ın size, iki taifeden -kervan yahut savaş için gelenler- birine sahip olmayı vaad ettiği zamanı hatırlayın.
Siz silahı, kuvveti, gücü olmayanın -sadece 40 atlıdan ibaret kervanın- sizin olmasını istiyorsunuz. Cenab-ı Hak, onların savaşı istemeyip mala tama’la-nna tarizde bulunmak için, böyle buyurdu. Sayılarının çokluğu silah ve askerî malzemelerinin üstünlüğü sebebiyle, güç, Mekkeli savaşanlar tarafındaydı.
Allah ise, müşriklerin yenilgiye uğraması, müminlerin muzaffer olması için, size bundan başkasını -güçlü kuvvetli savaş için çıkan Mekkeli müşriklerle savaşmak- istiyor. Güçlü müşriklerle muharebede peygamberine indirdiği ayetlerle, müminlere yardım için meleklere emir vermekle, müşriklerin esaretini ve katlini takdir etmekle, yüce Allah, hakkı sabit kılmak ve yüceltmek murad ediyor.
Allah yapacağını yaptı. Azgın asi mücrimler istemese de, İslâm’ı sabit ve üstün kılmak, küfrü, şirki, bâtılı yok etmek, ortadan kaldırmak için müminlere yardımını gerçekleştirdi. Bu sadece, kervanı ele geçirmekle değil, aksine küfür liderlerinin ve şirk önderlerinin katliyle oldu.
Hakkı gerçekleştirmek ve bâtılın boş olduğunu göstermek, hakkın hakim, bâtılın yok olduğunu, delillerle ve beyyinelerle ortaya çıkarmak, hak liderlerini takviye etmek, batıl liderlerini de kahretmekle olur. [2][6]